KENDİMLE KONUŞMALAR
Kendimle konuşuyorum. Kendimle mi konuşuyorum, onunla mı konuşuyorum? O Kim? Ben miyim? Ben olan beni gözlemleyen bu öteki ben kim? Gerçek ben kimim? Bu dünyada işim ne? Bütün bu yaşamın anlamı ne? Nereden geldim, nereye gidiyorum? Kendim olarak mı yaşıyorum yoksa bana ezberletilmiş, programlandığım bir hayatı mı yaşıyorum? Kendimi tanımak için uzun bir yoldayım.
31 Aralık 2018 Pazartesi
22 Ekim 2018 Pazartesi
12 Eylül 2018 Çarşamba
11 Eylül 2018 Salı
Ebru Altan ile Astrolojik Harita Konstelasyon Çalışması
İnsan olağanüstü karmaşık bir varlıktır. İçinde yaşadığımız
sistem de bir o kadar karmaşık ve anlaşılması zor olunca, bu karmaşa içinde
kendin olmak, gerçek potansiyelini keşfetmek ve yaşam amacını bulup onun
peşinden gidebilmek hiç de kolay olmaz. Hayatımızın farklı dönemlerinde farklı
alanlarda yaşadığımız sorunlar da buna eklenince insanın soruları, kafa
karışıklığı arttıkça artar...
Bu noktada astroloji, “popüler olarak bilinen algısı”nın
dışında bize çok derin bilgiler sunan, değerli bir araçtır. Bir nevi
"Kendini Kullanma Kılavuzu"dur. Astrolojik Haritamız çok yönlü, birçok
farklı elemanı içeren bir parçalar bütünüdür ve haritadaki her bir parçanın
yerleşimi çok önemli ve değerlidir.
Konstelasyon metodu ise bilinçaltımıza bir alan açar. Danışan
kişinin bir niyet belirlemesi ve gruptaki katılımcıların o niyet içindeki parçaları
temsil etmesi ile gerçekleşen, unutulmuş parçalarımızın peşine düşen bir alan
çalışmasıdır. "Ben aslında kimim, bu yaşadıklarımı neden yaşıyorum?"
sorusuna cevap ararken kullanılabilecek harika bir araçtır.
Morfogenetik alan, bir diğer deyişle “bilen alan”da
temsilciler aracılığı ile gördüğümüz parçalarımız, bize kontrolümüz dışında,
bilinçaltımızda olanların net bir fotoğrafını göstermektedir. Ayna nöronlar
hepimizi birbirimize bağlayan gözle görülmez bağı birebir deneyimlememizi
sağladığından; sadece alanda temsilcilik yapmak bile insanı mutlu eden, derin
bir deneyim haline gelir.
Astroloji ve konstelasyon; her iki metot da, bilinçli
zihnimizle özgür bir seçim yapmadan geldiğimiz bu dünyada yaşadıklarımızı
anlamak için çok işe yarar. Büyüdükçe, erişkin bir insan oldukça bize dayatılan
bu kaderi değiştirme şansımız nedir, özgür irade nerede başlar nerede biter,
içgüdülerimiz beynimizi ve yaşamımızı ne kadar kontrol ediyor gibi sorulara
cevap arar. İşte bu çalışmada bu iki etkili metodu birleştiriyoruz.
Astrolojik Harita Konstelasyon Çalışmasında, astrolojik
haritanızdaki farklı parçaları alanda canlandırarak, haritanızı birebir
deneyimleme şansınız olacak. Gruptaki katılımcılar, sizinle birlikte haritanın
farklı elemanlarını canlandıracak ve size kendinizle ilgili derin
farkındalıklar sunacak. Doğumdan gelen kaderiniz hayatınızda ne kadar etkili ve
kendi seçimlerinizle yaşamınızı nasıl ve ne kadar etkileyebilirsiniz, bu ve
bunun gibi farklı sorularınızın cevapları için haritanıza bir de bu şekilde
bakmak isteyebilirsiniz.
Önemli Bilgi: Çalışmaya katılmadan önce mutlaka kayıt yaptırmanız
gerekmektedir. Kendi haritanız üzerinde çalışmanız için, doğum yeriniz, doğum
gün/ay/yıl ve doğum saatinizi kesin olarak doğru bir şekilde temin etmeniz
gerekmektedir.
Ebru Altan
kimdir?
Reklam ve Pazarlama sektöründe, reklam ajansları ve çeşitli
firmalarda uzun yıllar yönetici olarak çalıştı.
Gençliğinin ilk yıllarından itibaren sorageldiği; “bütün
kimliklerden bağımsız, asıl ben kimdir?”, “yaşam ve ölüm döngüsü arasındaki bu
var oluşta gerçek amacım ne?” gibi soyut sorular, yaşı ilerledikçe yerini somut
sorunlara bıraktı.
Bu sorunların yarattığı çıkmazlardan kurtulmak için girdiği
farkındalık yolunda kendini anlamak için birçok yolu denedi.
İç dünyasının gerçekleri ile yüzleşme ve dönüşme şansını ise
konstelasyon adı verilen; “temsilciler (insan ya da semboller) vasıtası ile
bilinçaltına bir alan açılması” şeklinde tanımladığı içsel çalışma şeklinde
buldu.
İstanbul’da Göksel Karabayır’dan aldığı eğitimi,
Danimarka’da Vivian Broughton ve Tore Kval ile 2 yıllık bir eğitim süreci takip
etti. Almanya’da önce Bert Hellinger, sonra teorilerini uyguladığı Franz
Ruppert ile çalışma şansı oldu ve hala da devam ediyor. Oğuzhan Ceyhan
Astroloji Akademisi’nden mezundur.
Ulusal ve uluslararası alanda sürekli kendini geliştirerek,
bir yandan astroloji ve ben farkındalığı konularında danışmanlık vermekte, bir
yandan eğitimini ve çalışmalarını sürdürmektedir.
Detaylı bilgi: www.ebrualtan.com.tr
Yaşamla Bir Kişisel Dönüşüm,
Eğitim ve Danışmanlık Merkezi
Suadiye Plaj Yolu Çıkmazı, Dr. Mürüvvet Apt. No: 16/1,
Kadıköy – İstanbul
Bilgi ve Rezervasyon
0544 584 2676
yasamla.bir@gmail.com
nilufer@yasamlabir.com
Çalışma Saati: 09:50 – 17:30
Ücret: Sadece temsilci ya
da gözlemci olarak katılım – 100 TL+KDV, Harita Çalışması Yapmak – 350 TL+KDV (Sınırlı
sayıda çalışma yapılabileceği için lütfen çalışma yapma istediğinizi
belirtiniz.)
9 Mayıs 2018 Çarşamba
Ebru Altan ile Astrolojik Harita Konstelasyon Çalışması
İnsan olağanüstü karmaşık bir varlıktır. İçinde yaşadığımız
sistem de bir o kadar karmaşık ve anlaşılması zor olunca, bu karmaşa içinde
kendin olmak, gerçek potansiyelini keşfetmek ve yaşam amacını bulup onun
peşinden gidebilmek hiç de kolay olmaz. Hayatımızın farklı dönemlerinde farklı
alanlarda yaşadığımız sorunlar da buna eklenince insanın soruları, kafa karışıklığı
arttıkça artar...
Bu noktada astroloji, “popüler olarak bilinen algısı”nın
dışında bize çok derin bilgiler sunan, değerli bir araçtır. Bir nevi
"Kendini Kullanma Kılavuzu"dur. Astrolojik Haritamız çok yönlü, birçok
farklı elemanı içeren bir parçalar bütünüdür ve haritadaki her bir parçanın
yerleşimi çok önemli ve değerlidir.
Konstelasyon metodu ise bilinçaltımıza bir alan açar. Danışan
kişinin bir niyet belirlemesi ve gruptaki katılımcıların o niyet içindeki parçaları
temsil etmesi ile gerçekleşen, unutulmuş parçalarımızın peşine düşen bir alan
çalışmasıdır. "Ben aslında kimim, bu yaşadıklarımı neden yaşıyorum?"
sorusuna cevap ararken kullanılabilecek harika bir araçtır.
29 Ocak 2018 Pazartesi
4 Ocak 2018 Perşembe
10 Mart 2017 Cuma
Kimlik Travması ve İstenmeyen Çocuk Olmak
Genel olarak yaşamımızın doğumumuzla başladığını düşünürüz. Her sene “doğum günümüzün” kutlamasını yaparız. Ama doğumdan önce, neredeyse hiç dikkate almadığımız, 9 aylık bir yaşam süreci vardır. Yaşamımız aslında ana rahmine düştüğümüz an başlar. Aslında gerçekte kutlamamız gereken gün budur ama o gün ile ilgili bilgimiz çok sınırlıdır. Muhtemelen annemiz hangi gün olduğumuzu hatırlamaz bile.
Kimlik odaklı psiko-travma terapilerinde gördüğümüz; anne karnında geçirdiğimiz dönemin kimliğimizin oluşmasında ya da oluşamadan tahrip olmasında çok büyük etkisi olan bir dönem olduğudur. İlk ve en hayati ilişkimizin; karnında bizi taşıyan kişiyle, annemizle ilişkimizin başladığı dönemdir bu. Bu sürede, hamilelik boyunca, doğum ve doğum sonrası ilk günlerde bizim dünyamız annemizden ibarettir, beslenme kaynağımız odur, içinde büyüdüğümüz ve geliştiğimiz ve bildiğimiz tek yuva odur.
Kimlik odaklı psiko-travma terapisinde; bu dönemin ne kadar önemli olduğunu ve bu dönemin sağlıklı, kendine güvenen bir birey olmamızda ne kadar etkili olduğunu çok net biliriz.
Daha yeni, birçok insanların bilinçsizce taşıdığı, korkunç ve kendimizle ilgili tamamen reddettiğimiz bir durumun ayırdına vardım. Ama ondan önce kimlik travması dediğimiz şeyi biraz incelemek ve açıklamak istiyorum.
Kimlik Travması
Kimlik travması yaşayan insanlarla yaptığım çalışmalardaki deneyimim; genelde her seferinde doğum öncesinde, anne ile bebeğin ilişkisinin daha ilk aşamalarında yaşanan bir travma olduğudur.
Anne kendi psişesinde netlik içinde ve sağlıklı parçası daha baskın ise, örneğin, kendisi de bir travma mağduru değilse, o zaman doğmamış çocuğunu; ondan ayrı, kendi hakları, istekleri ve ihtiyaçları olan bağımsız bir birey olarak görebilmektedir. Çocuk için sağlıklı bir başlangıç zeminidir bu, böylece psişesini parçalamak zorunda kalmadan kendi bağımsız kimliğini geliştirebilir.
Ama benim tecrübeme göre bu çok ender olan bir olaydır. Genelde zaten anneler, kendi erken yaşta yaşadıkları travmalarının etkisi ile psişelerini parçalamak zorunda kalmış haldedirler. Bu yüzden gerçekleri algılama şekilleri yaralanmıştır ve bir çocuk sahibi olma sebepleri de karmaşıktır. Çocuğu kendinden bağımsız, ayrı ve özgün bir birey olarak algılamak yerine kendine ait bir parça, bir uzantı şeklinde algılar. Bebeği, kendine ait bir hayatı olan ayrı bir özne olarak görmek yerine nesneleştirmeye, kendi yaşamında ona keyif verecek bir obje olarak görmeye, bir eşya gibi kullanmaya eğilimlidir.
Kimlik odaklı psiko-travma terapilerinde gördüğümüz; anne karnında geçirdiğimiz dönemin kimliğimizin oluşmasında ya da oluşamadan tahrip olmasında çok büyük etkisi olan bir dönem olduğudur. İlk ve en hayati ilişkimizin; karnında bizi taşıyan kişiyle, annemizle ilişkimizin başladığı dönemdir bu. Bu sürede, hamilelik boyunca, doğum ve doğum sonrası ilk günlerde bizim dünyamız annemizden ibarettir, beslenme kaynağımız odur, içinde büyüdüğümüz ve geliştiğimiz ve bildiğimiz tek yuva odur.
Kimlik odaklı psiko-travma terapisinde; bu dönemin ne kadar önemli olduğunu ve bu dönemin sağlıklı, kendine güvenen bir birey olmamızda ne kadar etkili olduğunu çok net biliriz.
Daha yeni, birçok insanların bilinçsizce taşıdığı, korkunç ve kendimizle ilgili tamamen reddettiğimiz bir durumun ayırdına vardım. Ama ondan önce kimlik travması dediğimiz şeyi biraz incelemek ve açıklamak istiyorum.
Kimlik Travması
Kimlik travması yaşayan insanlarla yaptığım çalışmalardaki deneyimim; genelde her seferinde doğum öncesinde, anne ile bebeğin ilişkisinin daha ilk aşamalarında yaşanan bir travma olduğudur.
Anne kendi psişesinde netlik içinde ve sağlıklı parçası daha baskın ise, örneğin, kendisi de bir travma mağduru değilse, o zaman doğmamış çocuğunu; ondan ayrı, kendi hakları, istekleri ve ihtiyaçları olan bağımsız bir birey olarak görebilmektedir. Çocuk için sağlıklı bir başlangıç zeminidir bu, böylece psişesini parçalamak zorunda kalmadan kendi bağımsız kimliğini geliştirebilir.
Ama benim tecrübeme göre bu çok ender olan bir olaydır. Genelde zaten anneler, kendi erken yaşta yaşadıkları travmalarının etkisi ile psişelerini parçalamak zorunda kalmış haldedirler. Bu yüzden gerçekleri algılama şekilleri yaralanmıştır ve bir çocuk sahibi olma sebepleri de karmaşıktır. Çocuğu kendinden bağımsız, ayrı ve özgün bir birey olarak algılamak yerine kendine ait bir parça, bir uzantı şeklinde algılar. Bebeği, kendine ait bir hayatı olan ayrı bir özne olarak görmek yerine nesneleştirmeye, kendi yaşamında ona keyif verecek bir obje olarak görmeye, bir eşya gibi kullanmaya eğilimlidir.
8 Mart 2017 Çarşamba
4 Aralık 2016 Pazar
2 Aralık 2016 Cuma
28 Kasım 2016 Pazartesi
19 Kasım 2016 Cumartesi
18 Kasım 2016 Cuma
Üç Guna’dan Kurtulmak
Veda’ların yaratılışın başından beri var olduğu söylenir. Veda’ların amacı çeşitli evrim düzeylerinde doğru ve yanlış ilmini açıklamaktır. Her türlü insana kurtuluş yolu göstermek ve aydınlanmalarını sağlamaktır.
Veda’ların en güzel örneklerinden biri aydınlanmış bilge ve eski çağ tarihçilerinin en büyüğü Veda Vyasa tarafından anlatılan Bhagavad-Gita’dır.
Bhagavad-Gita, Hint mitolojisinin temel yapıtı olan iki yüz bin dizelik “Mahabharata”adlı uzun destanın bir bölümünü oluşturur. Bu ezgide cisimlenmiş tanrı Brahma, Efendi Krişna kılığında savaşçı Arcuna ile tartışmaktadır.
Savaşçı Arcuna doğru ve yanlışa karşı çok duyarlıdır. Ama Efendi Krişna Arcuna’dan doğru ve yanlış alanını terk etmesini ve bu alanın çok daha ötesine geçerek, göreli dünyanın da tüm bilgisinin kaynağı olan Aşkın (transandantal) alana yerleşmesini ister.
Efendi Krişna Arcuna’ya şöyle der; Mutlak bilgelik alanı senin içindedir. Tek yapman gereken kendi içinde olmaktır, “öz benliğine sahip olmaktır”, ebediyen kendi Varlığının saflığına yerleşmektir. Burada istenen Arcuna’nın herhangi bir yere gelmesi veya gitmesi değil, yalnızca Üç Guna’nın dışına çıkmasıdır.
“Üç Guna’nın dışına çık Arcuna, ikilikten kurtul”.
Veda’ların en güzel örneklerinden biri aydınlanmış bilge ve eski çağ tarihçilerinin en büyüğü Veda Vyasa tarafından anlatılan Bhagavad-Gita’dır.
Bhagavad-Gita, Hint mitolojisinin temel yapıtı olan iki yüz bin dizelik “Mahabharata”adlı uzun destanın bir bölümünü oluşturur. Bu ezgide cisimlenmiş tanrı Brahma, Efendi Krişna kılığında savaşçı Arcuna ile tartışmaktadır.
Savaşçı Arcuna doğru ve yanlışa karşı çok duyarlıdır. Ama Efendi Krişna Arcuna’dan doğru ve yanlış alanını terk etmesini ve bu alanın çok daha ötesine geçerek, göreli dünyanın da tüm bilgisinin kaynağı olan Aşkın (transandantal) alana yerleşmesini ister.
Efendi Krişna Arcuna’ya şöyle der; Mutlak bilgelik alanı senin içindedir. Tek yapman gereken kendi içinde olmaktır, “öz benliğine sahip olmaktır”, ebediyen kendi Varlığının saflığına yerleşmektir. Burada istenen Arcuna’nın herhangi bir yere gelmesi veya gitmesi değil, yalnızca Üç Guna’nın dışına çıkmasıdır.
“Üç Guna’nın dışına çık Arcuna, ikilikten kurtul”.
19 Ekim 2016 Çarşamba
Artık Tahammül Edemiyorum!...
Sevgili Dostlar, bugün tam saat 14.22 de Mars ve Plüton bir araya geliyor, onunla birlikte içimizde büyük bir güç, hırs, sabırsızlık, tahammülsüzlük hissediyoruz. Kolektif de öyle, sokaktaki insanları bir inceleyin…
Öfke bir süredir bizimle. İçten doğru kaynıyor, tam geçti derken bir daha geri geliyor, çünkü henüz gereğini yapmadık. Dolunay yazısında buna uzun uzun değinmiştik. (Bağlantısı burada)
Öfkeyi etkin bir şekilde yaratım için kullanabiliriz, öfkeyle birlikte de birer bilge baykuş olabiliriz. İşte Brenda Hoffman’ın kanallığını yaptığı Işık Varlıkları tam zamanında bu konuya değiniyor. Neden “artık yeter!” diyoruz, bu duyguyla neye tetikleniyoruz ve nasıl öz-sevgiye ulaşırız? Bir de onların bilge sözlerinden okuyalım:
Değerli Sevgililer,
Birçoğunuz derin bir öfke hissediyorsunuz. Öfkelisiniz, çünkü istediğiniz şeyi henüz yaratıma geçiremediniz. Yöneticilerinize öfkelisiniz. Yeryüzünde meydana gelen afetlerden dolayı öfkelisiniz. Kendiniz olmanıza izin vermeyen kişilere öfkelisiniz. Ve öfkeye, öfkelisiniz.
Böyle derin bir öfke duygusundan çoktan arındığınızı, bu duyguyu aştığınızı ve bundan böyle kendi dünyanızın neşe ve mutluluk dolu olacağını sandınız. Oysa hala daha, yaşamınızdaki öyle çok şeye öfkelisiniz ki…
Örneğin, sahip olmadığınız şeylerden dolayı öfkelisiniz. Bu ifade, 3D kavramıyla “bencillik” anlamına gelmesine rağmen, yine de öyle hissediyorsunuz işte.
Oysa bu tür bir öfke, öz-sevginin bir başka parçasıdır. Çünkü bu öfke, şimdiki ömrünüzde olan olaylardan ziyade, geçmiş ömürlerinizde kabullendiğiniz veya kabullenmediğiniz tüm şeylere yöneliktir. Kendi kendinizi reddettiğiniz (kendinizden vazgeçtiğiniz) tüm o acılar, şimdi yüzeye çıkıyor. Öyle ki, normalde sizi rahatsız etmeyen şeyler için bile şimdi, saatlerce hatta belki de günlerce öfkeleniyorsunuz.
Aslında bunların hepsi gayet iyi ve güzeldir. Çünkü böyle bir öfke, kendinizi gerçekten kabul ettiğinizin göstergesidir. Tabii ki bu tarz bir söylem, mantığa aykırı geliyor. Doğal olarak “Sevinç ve neşe bunun neresinde?” diye soruyorsunuz. Zira sizin hedefiniz, neşeli ve mutlu olmak değil miydi?
Sevinç ve neşe duygusuna, sadece öz-sevgi sayesinde erişilir. Bundan dolayı şimdi, çağlar boyunca içinizdeki derinliklere gömdüğünüz ve sizi özünüze ihanet etmeye kadar götüren parçalarınızdan arınıyorsunuz.
Şu anki öfkeniz, özünüzden feragat ederek (özveride bulanarak) geçirdiğiniz onca ömrünüzü dengeye getiriyor.
Öfkelenmenize izin verin. Bu kötü bir şey değildir, ne de 3D alışkanlıklarına geri dönmektir. Öfkeniz size sadece, önceliğinizin artık “öz-sevgi” olduğunu göstermek istiyor.
devamı: https://moralev.com/2016/10/19/artik-tahammul-edemiyorum/
Öfke bir süredir bizimle. İçten doğru kaynıyor, tam geçti derken bir daha geri geliyor, çünkü henüz gereğini yapmadık. Dolunay yazısında buna uzun uzun değinmiştik. (Bağlantısı burada)
Öfkeyi etkin bir şekilde yaratım için kullanabiliriz, öfkeyle birlikte de birer bilge baykuş olabiliriz. İşte Brenda Hoffman’ın kanallığını yaptığı Işık Varlıkları tam zamanında bu konuya değiniyor. Neden “artık yeter!” diyoruz, bu duyguyla neye tetikleniyoruz ve nasıl öz-sevgiye ulaşırız? Bir de onların bilge sözlerinden okuyalım:
Değerli Sevgililer,
Birçoğunuz derin bir öfke hissediyorsunuz. Öfkelisiniz, çünkü istediğiniz şeyi henüz yaratıma geçiremediniz. Yöneticilerinize öfkelisiniz. Yeryüzünde meydana gelen afetlerden dolayı öfkelisiniz. Kendiniz olmanıza izin vermeyen kişilere öfkelisiniz. Ve öfkeye, öfkelisiniz.
Böyle derin bir öfke duygusundan çoktan arındığınızı, bu duyguyu aştığınızı ve bundan böyle kendi dünyanızın neşe ve mutluluk dolu olacağını sandınız. Oysa hala daha, yaşamınızdaki öyle çok şeye öfkelisiniz ki…
Örneğin, sahip olmadığınız şeylerden dolayı öfkelisiniz. Bu ifade, 3D kavramıyla “bencillik” anlamına gelmesine rağmen, yine de öyle hissediyorsunuz işte.
Oysa bu tür bir öfke, öz-sevginin bir başka parçasıdır. Çünkü bu öfke, şimdiki ömrünüzde olan olaylardan ziyade, geçmiş ömürlerinizde kabullendiğiniz veya kabullenmediğiniz tüm şeylere yöneliktir. Kendi kendinizi reddettiğiniz (kendinizden vazgeçtiğiniz) tüm o acılar, şimdi yüzeye çıkıyor. Öyle ki, normalde sizi rahatsız etmeyen şeyler için bile şimdi, saatlerce hatta belki de günlerce öfkeleniyorsunuz.
Aslında bunların hepsi gayet iyi ve güzeldir. Çünkü böyle bir öfke, kendinizi gerçekten kabul ettiğinizin göstergesidir. Tabii ki bu tarz bir söylem, mantığa aykırı geliyor. Doğal olarak “Sevinç ve neşe bunun neresinde?” diye soruyorsunuz. Zira sizin hedefiniz, neşeli ve mutlu olmak değil miydi?
Sevinç ve neşe duygusuna, sadece öz-sevgi sayesinde erişilir. Bundan dolayı şimdi, çağlar boyunca içinizdeki derinliklere gömdüğünüz ve sizi özünüze ihanet etmeye kadar götüren parçalarınızdan arınıyorsunuz.
Şu anki öfkeniz, özünüzden feragat ederek (özveride bulanarak) geçirdiğiniz onca ömrünüzü dengeye getiriyor.
Öfkelenmenize izin verin. Bu kötü bir şey değildir, ne de 3D alışkanlıklarına geri dönmektir. Öfkeniz size sadece, önceliğinizin artık “öz-sevgi” olduğunu göstermek istiyor.
devamı: https://moralev.com/2016/10/19/artik-tahammul-edemiyorum/
Cennetin Katları
CENNET DEDİĞİNİZ YER, HAYATIN DEĞİŞİK DÜZEY VE KATLARIDIR...
İsa yedi cennetten söz etti. Evet gerçekten de yedi cennet vardır. Bu katların hiçbirinde insanlara işkence eden, onları cezalandıran cehennem diye bir yer yoktur. Çünkü insan zaten kendine yeterince işkence edip cezalandırıyor!...
Bedeninizi terk ettiğiniz zaman daima cennete, yani bilinç anlayışınıza ya da bu dünyadaki duygusal eğilimlerinize uygun titreşim düzeyine gidersiniz.
Yedi tane idrak ya da bilinç düzeyi vardır.
Bu yedi düzey şunlardır:
1- Üreme ve içgüdüsel yaşam.
2- Korku ve ıstırap.
3- Güç.
4- Hissedilen sevgi.
5- İfade edilen (verilen) sevgi.
6- Tanrıyı tüm yaşamda görebilmek.
7- Tanrı-Ben.
Bunu daha iyi anlayabilmeniz için şöyle açıklayabilirim:
İsa yedi cennetten söz etti. Evet gerçekten de yedi cennet vardır. Bu katların hiçbirinde insanlara işkence eden, onları cezalandıran cehennem diye bir yer yoktur. Çünkü insan zaten kendine yeterince işkence edip cezalandırıyor!...
Bedeninizi terk ettiğiniz zaman daima cennete, yani bilinç anlayışınıza ya da bu dünyadaki duygusal eğilimlerinize uygun titreşim düzeyine gidersiniz.
Yedi tane idrak ya da bilinç düzeyi vardır.
Bu yedi düzey şunlardır:
1- Üreme ve içgüdüsel yaşam.
2- Korku ve ıstırap.
3- Güç.
4- Hissedilen sevgi.
5- İfade edilen (verilen) sevgi.
6- Tanrıyı tüm yaşamda görebilmek.
7- Tanrı-Ben.
Bunu daha iyi anlayabilmeniz için şöyle açıklayabilirim:
14 Ekim 2016 Cuma
BM Mikail: Elmas Yıldız Ateşi ile Dans Etmek: 10/10 ve 11/11 Kapıları ve Yeni Başlangıç
9 Ekim 2016
Yoğun ve güçlü zamanlarda yaşıyorsunuz, Sevgililer. Bu zamanda, Elmas Işık ve Elmas Kodlar Dünyanızı Elmas Yıldız Ateşi adını verdiğimiz Elmas Işığın ateşli formu ile aktive ediyor.
Elmas Yıldız Ateşi Nedir?
Kozmik Varlığınızın, Ruhunuzun ve Yaratıcılık enerjisinin maddesidir. Ona “Ruh Ateşi” de diyebilirsiniz, çünkü Yaratıcı Süreçte ışıkta dans etmek için Kozmik Arzuyu aktive eden güçlü bir elektrik ateş enerjisidir. “Melek Ateşi” diyebileceğimiz şeydir ve Ruhun kendi İlahi Özünü tanıdığı ve kendi Fiziksel Bedenlenmesinde Meleksi Yıldız Ateşini kabullendiği yerdir.
O, Kozmik Kalpte saf beyaz ışık ile yanan Işık ve Ateştir. Ve aynı zamanda sizler Yeni Gerçekliğe girerken ruhlarınızda ve kalplerinizde yanan Işık ve Ateştir.
Sevgililer, birçoğunuz Elmas Yıldız Ateşi Işık Beden Meridyenlerinizde ve Sinir Sistemi vasıtası ile Fiziksel Bedeninizde ve Hücresel Matriksinizin derinlerinde dans ederken, Elmas Yıldız Ateşini hissediyorsunuz. Burada yeni formları ve yeni kalıpları aktive eden DNA’nız ile dans ediyor.
Aslında bu, İlahi Yaratıcı Zekanın eski olanı yakmak ve gelmesi gereken şeyi yaratmak için Elmas Ateşi gönderdiği zamandır. Bu, bedeninize akarken ve Işık Bedeninize/Fiziksel Bedeninize bütünleşirken, Elmas Yıldız Ateşin farkında olmanın zamanıdır. Bu, Sihre ve Dansa teslim olmanın ve Yeni ortaya çıkarken sadece İlahi Yaratıcı Gücün yaratmasına ve tezahür ettirmesine izin verme zamanıdır.
Devamı: http://www.kosulsuz-sevgi.com/yeni-eklenen-mesajlar/bm-mikail-elmas-yildiz-atesi-ile-dans-etmek-1010-ve-1111-kapilari-ve-yeni-baslangic/
Yoğun ve güçlü zamanlarda yaşıyorsunuz, Sevgililer. Bu zamanda, Elmas Işık ve Elmas Kodlar Dünyanızı Elmas Yıldız Ateşi adını verdiğimiz Elmas Işığın ateşli formu ile aktive ediyor.
Elmas Yıldız Ateşi Nedir?
Kozmik Varlığınızın, Ruhunuzun ve Yaratıcılık enerjisinin maddesidir. Ona “Ruh Ateşi” de diyebilirsiniz, çünkü Yaratıcı Süreçte ışıkta dans etmek için Kozmik Arzuyu aktive eden güçlü bir elektrik ateş enerjisidir. “Melek Ateşi” diyebileceğimiz şeydir ve Ruhun kendi İlahi Özünü tanıdığı ve kendi Fiziksel Bedenlenmesinde Meleksi Yıldız Ateşini kabullendiği yerdir.
O, Kozmik Kalpte saf beyaz ışık ile yanan Işık ve Ateştir. Ve aynı zamanda sizler Yeni Gerçekliğe girerken ruhlarınızda ve kalplerinizde yanan Işık ve Ateştir.
Sevgililer, birçoğunuz Elmas Yıldız Ateşi Işık Beden Meridyenlerinizde ve Sinir Sistemi vasıtası ile Fiziksel Bedeninizde ve Hücresel Matriksinizin derinlerinde dans ederken, Elmas Yıldız Ateşini hissediyorsunuz. Burada yeni formları ve yeni kalıpları aktive eden DNA’nız ile dans ediyor.
Aslında bu, İlahi Yaratıcı Zekanın eski olanı yakmak ve gelmesi gereken şeyi yaratmak için Elmas Ateşi gönderdiği zamandır. Bu, bedeninize akarken ve Işık Bedeninize/Fiziksel Bedeninize bütünleşirken, Elmas Yıldız Ateşin farkında olmanın zamanıdır. Bu, Sihre ve Dansa teslim olmanın ve Yeni ortaya çıkarken sadece İlahi Yaratıcı Gücün yaratmasına ve tezahür ettirmesine izin verme zamanıdır.
Devamı: http://www.kosulsuz-sevgi.com/yeni-eklenen-mesajlar/bm-mikail-elmas-yildiz-atesi-ile-dans-etmek-1010-ve-1111-kapilari-ve-yeni-baslangic/
18 Eylül 2016 Pazar
Her gece aynı saatte uyanıyor musunuz?
Her gece belli saatlerde uykunuzdan uyanıyor musunuz?
İnsan vücudunda, bedensel fonksiyonlarımızı yöneten içsel bir saat bulunur. Her gece aynı saatlerde uyanıyorsanız, belli bir organla ilgili bir konu size uyandırıyor olabilir.
Organlar ve onlarla ilişkili saatler şöyle:
-
21:00 – 23:00 arası: Bu saat aralığı endokrin sistemimizin tekrar dengelendiği ve enzimlerin dolu hale getirildiği zamandır. Bu saatlerde uyumakta zorlanıyorsanız; vücudunuz “kaç-savaş” modunda takılı kalmış olabilir.
21:00 – 23:00 arası: Bu saat aralığı endokrin sistemimizin tekrar dengelendiği ve enzimlerin dolu hale getirildiği zamandır. Bu saatlerde uyumakta zorlanıyorsanız; vücudunuz “kaç-savaş” modunda takılı kalmış olabilir.
-
23:00 – 01:00 arası: Bu saatlerde sık sık uyanıyorsanız, birine gücendiniz, darıldınız ve bunu salıvermiyorsunuz, taşıyorsunuz demektir. Kendinize dönün, kendinize sevgi verin, yapabildiğiniz kadar sakin kalmaya ve enerjinizi bu alana harcamamaya çalışın.
23:00 – 01:00 arası: Bu saatlerde sık sık uyanıyorsanız, birine gücendiniz, darıldınız ve bunu salıvermiyorsunuz, taşıyorsunuz demektir. Kendinize dönün, kendinize sevgi verin, yapabildiğiniz kadar sakin kalmaya ve enerjinizi bu alana harcamamaya çalışın.
-
01:00 – 03:00 arası: Bu saat aralığı bedeninizin toksinleri atmak ve yenilenmek için kullandığı çok önemli bir zamandır. Bu saatlerde uyanıyorsanız; genelde öfke, hayal kırıklığı ve olumsuz düşüncelerin işareti olabilir.
01:00 – 03:00 arası: Bu saat aralığı bedeninizin toksinleri atmak ve yenilenmek için kullandığı çok önemli bir zamandır. Bu saatlerde uyanıyorsanız; genelde öfke, hayal kırıklığı ve olumsuz düşüncelerin işareti olabilir.
-
03:00 – 05:00 arası: Bu saatler; akciğerlerin onarımda olduğu ve bedeninize oksijen akıttığı saatlerdir. Akciğer sorunları çoğu zaman keder ve derin üzüntü belirtisidir.
03:00 – 05:00 arası: Bu saatler; akciğerlerin onarımda olduğu ve bedeninize oksijen akıttığı saatlerdir. Akciğer sorunları çoğu zaman keder ve derin üzüntü belirtisidir.
-
05:00 – 07:00 arası: Bu saatlerde daha önce tespit edilen toksinler vücuttan atılır. Kalın bağırsak da bu saatlerde aktiftir.
05:00 – 07:00 arası: Bu saatlerde daha önce tespit edilen toksinler vücuttan atılır. Kalın bağırsak da bu saatlerde aktiftir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)