30 Ağustos 2010 Pazartesi

Yeniden Doğuş veya Reenkarnasyon

(Petek Kitamura'dan)

Fransızca kökenli bir kelime olan reenkarnasyon, ölümden sonra ruhun tekrar bedenlenerek bir, ya da birçok çok kez, yeniden dünyaya gelmesi demektir.

İnsanlar binlerce yıldır, ölüm herşeyin sonu mu, yoksa yeni bir hayatın baslangıcımı sorusuna tam olarak cevap verememişlerdir. Ölenlerin ruhları evrimlerini tamamlayıncaya kadar, dünyaya defalarca gidip gelir. Bedeni kabuk olarak kabul eden ruhlar, dünyaya her gelişlerinde değişik kabuğa bürünürler. Daha sonraki hayatlarında yaşayacakları, geçmis hayatları tarafından belirlenir. Yani ruh, neyi ekerse onu biçer. Karman adlı ögretiye göre, herkesin şimdiki yaşamındaki davranışlarının sonucu, sonraki yaşamında ortaya çıkar. Karma felsefesi geçmiste yaptığımız eylemlerin, gelecekteki iyi ya da kötü sonuçları doğuracağını anlatır.

İnsanlar, ruhen daha da ilerlemek, ruhsal görgü ve deneyimlerini arttırmak için, evrenin her yerinde tekrar tekrar doğarlar. Ruh bütün evrenlere dağılmış olan Tanrı kanunlarını, insan bedenini kullanarak araştırır ve öğrenmeye çalışır. Ruh değişik bedenler kullanarak, her dünyaya gelişinde yeni şeyler öğrenir, biraz daha bilgi ve tecrübe kazanarak tekamül eder. Ruhların geriye gidişi yoktur, yani insan her seferinde daha da tekamül etmiş bir insan olarak doğar. Ruh, her seferinde dünya sahnesinde yeni bir rol oynar, ve işi bitince bir müddet dinlenmek için çekilir. Reenkarnasyon, tekamül aracı olan evrensel ilahi bir yasadır. Her insan yeniden dünyaya gelişinde, daha önce yaşadığı durumların toplamının sonucuyla karşılaşır. Ancak bu sonuçlar kendi davranışlarının planı çerçevesinde hazırlanmış sonuçlardır, bunlardan insan tamamen kendisi sorumludur, kendi seçimlerinin sonuçlarını hazırlar ve yaşar. Bu yaşamda karşılaştığımız, sebepsiz sevdiğimiz ya da sevmediğimiz kişiler,kullandığımız ya da kullanamadığımız yeteneklerimiz, sebepsiz korkularımız, sorunlarımız, genellikle geçmiş hayatlarımızdan bugüne aktarılmış ve hala üzerimizde etkisini sürdüren sonuçlardır. Sebebini bilmediğimiz fobilerimiz, sevgilerimiz, korkularımız, ilişkilerimizde yaşadığımız sorunlar, geçmiş yaşamlarımızdan taşıdığımız izlerdir. Kapalı mekan korkusu olan birinin daha önceki hayatlarından birinde, karanlık küçük bir odaya hapsedilmiş, sudan korkan birinin daha önceki yaşamında, denizde boğulmus olması, olasılık dahilindedir. Yaşadığımız her olayda daha önce yaptığımız seçimlerin sonuçlarını görürüz. Ama gelecek günlerimizin gidişatını değiştirmemiz konusunda kısıtlanmayız. Ana hatlar hariç, herşey önceden belirlenmiş bir kalıp içinde oluşmaz yani. Karma yanlız geçmiş yaşamlarımız için değil, ama bu yaşamımız için de her zaman iş başındadır. Karma bizim bir parçamızdır, ondan kaçış yoktur ama onu değiştirmek bizim elimizdedir.



Geçmis hayatlarımızı hatırlamama nedenimiz, yepyeni bir bedenle, yeni bir

hayata başlayan ruhun, bu hayatında basarılı olması içindir. Unutan bedene

ait hafızamızdır, ruha ait olan hafızamız hiç bir seyi unutmaz. Geçmiş

yaşamları hatırlamak, şimdiki hayatımızın sebebini bilmek demektir.

Halbuki bu dünyadaki hayatımızın gayesi, sevap ve günahlarımızla beraber,

çaba göstermek ve tecrübe kazanmaktır. Bu sebeple geçmiş hayatlarımızı

hatırlamamamız, bu hayatımızda daha çok şey öğrenebilmemizi, daha çok

deney kazanmamızı sağlar.

Tarihi binlerce yıl öncesinin Hint felsefesine kadar da giden reenkarnasyon,

bazı dinlerde çok eskilerden beri var olan bir inançtır. Asya kökenli Doğu

öğretisinin bir özelliği olan reenkarnasyona, daha çok ilkel dinlerde

rastlanıyor. Reenkarnasyon inancına tarihte bir göz atarsak:



MÖ 60.000-10.000 Yılları : İlk insanlar, mağaraların duvarlarına

avladıkları hayvanların resimlerini yapmışlar, sonra bu resimler önünde

dans ederek hayvanların ruhundan, onları öldürdükleri için af

dilemişlerdir. Resimlerde o hayvanların ruhunun bulunduğuna inanırlardı.

Dans sırasında resimlerin önüne armağanlar bırakır, hayvanların

ruhundaki gücün kendilerine geçmesini dilerlerdi.

Roma yazarlarına göre yeniden doğuş inancı Goller ve Druidler arasında da

vardı. Bu inancın izlerine, Kelt köylüleri arasında da rastlanmaktadır.

Keltler ölüm sırasında ruhun beden değiştirdiğine ve yaşamına başka

bir bedende devam ettiğine inanırlardı. Bu inançtan ilk Mısırlılar söz

etmiştir. Mevcut bedeni ölen ruh, o sırada doğmakta olan başka bir bedene

geçer.



Amerika Kızılderililerinden Dakato, Huron, Mohave, Sioux ve Navotez

kabilelerinde, ölümden sonra mutlu av alanına gidileceğine inanılırdı.

Ölümden sonraki yaşam tarzında bir gelecek hayat kavramı, Zuni' lere,

İnka'lara, Okinawinlere, Papaunlara, Arunta, Kadhir ve Warramunga kabilelerine

de hiç yabancı değildir. Afrika' da Mondingo, Yoruba, Zulu Bantus, Baritse

kabileleri de kendi kabilelerinin ruhaniliğine ve gelecek hayatlara derin bir

şekilde inanırlardı.

Grönland Eskimoları, insanın bir vücut, bir ruh ve bir de isimden

oluştuğuna inanmaktadırlar. Ölümden sonra bu ruh kendine, ya denizden, ya

da gökten yeni bir vücut bulur, yeni doğmuş bir bebeğe de ismi verildiği

zaman mezardan dönmüş sayılır.



Mısır Aborginleri ölüleri mezarlara gömerken hepsinin yüzünü belli bir

yöne çevirirlerdi. Cesetlerden parça kesmeleri, ruhun eski kasabasına

dönmesine engel olmamak içindi. M.Ö. 3500- M.S. 640 : Mısırlılar' ın

ölü gömerken yaptıkları törenler, ölülere sonraki dünyada iyi bir

yaşam sağlama amacına yönelikti. Ölenlerin başka kılıkta tekrar

döndüklerine, ölümden ve mezardan geçip ışığa ve hayata, yüce varlık

Osiris' e varan yolda, güçlü rehberlerin bulunduğuna inanırlardı. Osiris

ölümü fethetmişti. Erkeklerin ve kadınların yeniden doğmasını o

sağlıyordu.



M.Ö. 1500 : Hindistan'a Ari'ler yerleşti ve Hinduizm başladı. Sonra

Hinduizmin çeşitleri doğdu. Brahmanizm'le birlikte kast sistemi ortaya

çıktı. Ruhun gelecek defa kastın hangi düzeyinde doğacağı, insan mı

yoksa hayvan mı olacağı konusunda, gelecekle ilgili bazı kararlar bulunduğu

inancı yerleşti. Sikhizm doğdu. Bu da Hindu dini ile İslam dininin bir

karışımı gibiydi. Ruhun sonsuzluğa ulaşacak kadar olgunlaşmadan önce,

birçok vücutlarda tekrar tekrar doğduğuna inanılmaktaydı. M.Ö. 600-500 :

Hindu bir reformcu, Jainizmi kurdu ve kast sistemine isyan etti. Jainizmde

Budizm'i hatırlatan taraflar vardır. Özellikle yeniden doğuşa ve yüksek

bir Tanrı varlığına inanma konularında. M.Ö. 560 - 480 : Gautama Sidharta

Buda, Budizm'i kurmuş, bu inanç Hindistan'dan Çin'e, Birmanya'ya, Japonya'ya,

Tibet'e ve Güneydoğu Asya' nın çeşitli bölgelerine yayılmıştır.

Budistler bu dünyadan daha yüksek ve daha alçak, var oluş düzeylerinin

bulunduğunu savunur.



M.Ö. 427 - 346 de Eflatun, ideal biçimler felsefesini ortaya atmıştır.

Fiziksel cisimler, değişmez fikirlerden oluşan değişken timsallerdir demiş

ve tek gerçek bilginin fikirler olduğunu savunmuştur. Phaedo adlı eserinde

Eflatun: Eğer yeniden doğuş olmasaydı, hayat kısa zamanda evrenden

silinirdi der. Sokrat'ın idam edileceği sırada kendisini ruhsal bir varlık

olarak düşündüğünü, daha eksik bulmadığını anlatır. Devlet adlı

kitabının son bölümünde ise, yeniden doğuşu tümüyle kabul eder. Birçok

Yunan felsefe okulları, özellikle Orphicler ve Pythagoreanlar da bu görüşe

katılıyorlardı.



M.Ö. 384 - 322 de Aristo, Eflatun' un öğrencisiydi ama, kendine özgü, ayrı

bir felsefesi vardı. Aristo ruhu, vücudun bir organı, ya da parçası

durumuna indirdi.



M.Ö. 4 de, İsa' nın doğumu, zamanın insanlarının gözünde onun eski

peygamberlerin yeniden dünyaya geliş halini simgeliyordu. Kutsal Kitap' ta

anlatıldığına göre İsa, havarilerine sorar : "İnsanlar benim için kim

diyorlar?" Havariler bu soruya çeşitli şekilde cevap verirler. Kimi İlyas

der, kimi Jeremias, kimi de Hz. Yahya. O sıradaki söylentilere göre İsa,

daha önceki peygamberlerden birinin yeniden doğuş haliydi. Bundan sonra

dirilme, tekrar doğma ve ölümsüzlük hakkındaki inançla doğal inanç

haline geldi.



Milattan sonraki ilk yüzyıllarda yeniden doğuş inancı Yahudilikte üç

belirgin evre halinde kendini gösterdi. Önce insanın öldükten sonra

Sheol'de (yeraltı dünyası, mezar) var olduğu konusundaki bulanık fikirler

ortaya çıktı. Sonra Eschayoloji’nin mahşerdeki dirilme ve nihai yargı

hakkındaki etkileri giderek arttı. Üçüncü evrede ise ölümsüzlük fikri,

yeniden doğuş ile baş göz edildi.



M.S. 186 – 253, Origenizmin kurucusu Origen'e göre Kutsal Kitap' ın bazı

yerleri yeniden doğuş görüşü olmaksızın açıklanamıyordu. M.S. 340 –

420, Saint Jerome, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde yeniden doğuşun bir

şeklinin öğretiler arasında bulunduğunu ve buna ezoterik bir anlam

verilip,düşüncenin birkaç seçkin arasında yayıldığını söyledi. M.S.

553 : İmparator Jüstinyen tarafından İkinci Constantinopl Sinod'u toplandı.

Bu konseye Papa katılmadı. Konsey, yeniden doğuş öğretilerini lanetledi.

Aldıkları kararda şöyle diyorlardı : Eğer herhangi bir kimse ruhların

daha önceden var olduğu efsanesini ifade eder ve bundan çıkan canavarca

doktrine taraftar olursa, onu aforoz edin. Ve böylece buna inananlar

üzerine,resmi bir lanet yöneltip, konuyla ilgili olan veya ona işaret eden

tüm cümleler Kutsal Kitap' tan çıkarıldı. Origenizm ve önceden varoluşa

inanma, bundan sonra inançsızlık sayıldı.



M.S. 597 : Buna rağmen Romalı rahip St. Augustine bu konudaki sağlam

inancını sürdürdü. Kendisi İngiltere' ye çıkan bir grup misyonerin

başındaydı. İnsanları Hıristiyan yaparken, yeniden doğuşa da

inandırıyorlardı. M.S. 601 yılında ilk Canterburry Başpiskoposu oldu.



M.S. 1225 - 1274 : Saint Thomas Aquinas İtalyan bir düşünür ve Katolik

Kilisesi'nin başta gelen teologlarından biriydi. Aristo' nun teorisini

destekliyor, ruh vücudun bir formudur inancını besliyordu. Vücutla ruh

arasında bir ayırım yapmak ona göre doğa dışıydı. Ölümden sonra tam

bir varoluş için, ruh yine vücutla birleşmek zorundaydı.



M.S. 1721 : Almanya'da ünlü Lubeck Bebek dünyaya geldi ve ilk birkaç saat

içinde konuştu. Kutsal Kitap'ın başlarındaki olayları bir yaşındayken,

Kutsal Kitap'ın tüm olaylarını iki yaşındayken, dünya tarihini de üç

yaşındayken su gibi biliyordu. Aynı zamanda Latince ve Fransızca da

öğrenmişti. Danimarka kralı bu harika çocuğu duyunca, önce dedikodulara

inanmadı, çocuğu çağırtıp görüştü ve şaşırıp kaldı. Çocuk kendi

ölümünü de biliyordu. Nitekim dört yaşında öldü. Aynı sıralarda Jean

Cardiac üç aylıkken alfabeyi biliyor, bir yaşındayken kendi ana dili olan

Fransızca'yı konuşuyor, üç yaşındayken buna Latince'yi, dört

yaşındayken İngilizce' yi ekliyor, altı yaşında Yunanca ve İbranice

biliyor, daha başka birkaç dili de konuşuyordu. 1726 yılında ölmeden önce

birkaç da sanat öğrenmişti. Başka birkaç çocuk daha, yeniden doğuş

inancının kıvılcımını tutuşturmaya katkıda bulundular.



Daha yakın yıllarda Belçika Katoliklerinden Kardinal Mercier, bu doktrinin

asla Katolik doğmasıyla çelişki yaratmadığını söyledi. St. Paul

Katedralinden (Londra) Dean İnge: Yeniden doğuş teorisini hem inanılır, hem

de çekici buluyorum dedi. François Marie Voltaire adlı Fransız

düşünürü: İki kere doğmakda, bir kere doğmaktan daha fazla

şaşırtıcı değildir fikrini savundu.



Hintliler arasında reenkarnasyon çok kabul görür. Onlar için tek yaşam,

evrendeki çeşitlilikleri kavrayabilmek için çok kısadır. Hindistan’daki

Veda adı verilen kutsal metinlerde, her varlığın insan bedenine sahip olmak

için, 8 400 000 kez, değişik yaşam biçimlerinde hayata gelmesi lazımdır,

eğer insan ölmeden Tanrı’ya ulaşamazsa başka bir bedenle tekrar dünyaya

gelmek zorundadır denir. Meşhur Hint destanı Mahabharata’da da: Ölümlü

bedenimizin içinde, nasıl çocukluktan gençliğe ve oradan yaşlılığa

değişen bir ruh varsa, bu ruh ölümden sonra da başka bir bedene geçer

denir. Ölüm sırasında, ölecek olan kişinin aklından geçen en son

düşünce, onun bir sonraki yaşamının karakterini belirler diyen, Budizm ve

Hinduizm, ölen kişi bir lama, guru veya arkadaşları tarafından doğru

düşüncelere yönlendirilmelidir der.



Taocular, bedensiz varlığını sürdüren ruhların huzursuz olduğuna

inanır, bu ruhlardan aşağı seviyede olanları, eski yaşadıkları çevrede

dolaşır ve yaşayanları korkutur, onlara kötülük yaparlar. Üstün

seviyedekiler ise yeni bir beden almak için sıralarını beklerler. Bütün

ruhların gayesi bir bedene sahip olmaktır.

Tibetlilere göre ruh, fizik bedene bağlıdır, ancak ölüm anında ayrılır

,ve ruh varlığını beden dışında sürdürmeye devam eder. Bir süre sonra

kendi için seçilen başka bir bedende yaşama döner, ancak bu bedeni kendi

seçemez. Kutsal kitaplar içinde, Tibet Ölüler Kitabı reenkarnasyon

hakkında en detaylı bilgiyi veren kaynaklardan biridir..

Eski Mısır halkı günümüzdeki insandan farklı bir yaşam sürerdi. Onlar

için zaman, sadece dünyasal zamanı değil, diğer alemi de kapsayan daha

geniş bir kavram üzerine kuruluydu. Eski Mısır rahipleri, ölüm anında

ruhun bir karışıklık yaşadığını öğrendiler. Bu kargaşalık halini

incelerken, ölüm halinde şuurun iki farklı hale ayrıldığını buldular,

ve bu iki hale değişik adlar verdiler. Şuur ayrışımın ilk haline BA

dediler. Bu ölümsüz varolma, şuurun yeniden doğma halidir. BA ölüm

anında şuurdan ayrılır ve diğer ruhlar arasına dönerek, tekrar doğmayı

bekler. BA ölümsüzdür, tekrar doğar ve tam aydınlanmaya doğru kutsal

yolculuğunu devam eder. BA daha çok deneyim ve aydınlanma gayesiyle bedenden

bedene geçmektedir. Kadim Mısır'ın hiyerogliflerinde, BA kanatlı bir

insan başı veya insan başlı bir kuş olarak gösterilir. O, ölüm

anında dünyayı terk ettiğimizin farkında olan parçamızdır. BA'nın kuş

sembolü maddi alemden kurtulup, kozmosa uçabilen gücü temsil eder. Ölüm

anındaki büyük ayrışımın ikinci unsuruna KA denilirdi. KA, insan

şuurunun Dünyada kalan tarafıydı, ve hiyerogliflerde bir ufuk önünde, iki

uzanmış kol olarak temsil edilmekteydi. Ölen insanın hayaleti olarak

açıklanırdı. O, yaşarken bulunduğumuz yer ve ortamlarla, sahip olduğumuz

eşyalarla ve tanıdığı insanlarla bağlantısı olan tarafımızdır.

BA'nın bedeni terk ettiğinde KA, şuurun arkada kalan unsurudur. BA hakkında

birçok filozof araştırma yapmışsada, KA hep yok sayılmış, yanlızca

Mısırlılar tarafından çok önemsenmiştir. Mısırlılar, kişinin bu

yaşamda sahip olduğu eşyalarının varolduğu sürece, KA halinin bir

kısmınının bu eşyalarda tuttulduğunu inanırlar. Bundan dolayı eski

Mısırlılar, bilinçli bir şekilde mümkün olduğu kadar az eşyaya sahip

olmayı tercih etmişlerdir. Çünkü KA halini, ölümden sonra kontrol

edebilecekleri bir şekilde korumak istemişlerdir. Kadim Mısırlıların

uygulamalarının büyük bir kısmı KA'yı muhafaza etmek üzerine

odaklanıyordu. KA ve BA'larının ölüm sonrasında bölünmemesi için,

öldükleri zaman sahip oldukları, az sayıda KA objeleri, toplanıp bedenleri

ile birlikte mezarlarına konulmaktaydı. Mısırlılar bedenin çürümesi

yavaşlatıldığı sürece, KA nın daha bütün bir şekilde muhafaza

edilebileceğine inanıyorlardı. Mumyalama ile bedenin muhafaza edilmesi de bu

işlemin bir parçasıydı. Kadim Mısırda kutsal ölüm ötesi bilimi iki şey

üzerinde odaklanmıştır, birisi BA'nın reenkarnasyon sürecine son vermek,

diğeri de KA'nın rüyamsı halini kaldırmaktır. BA reenkarne olan

Tanrı’nın izi, KA ise tinin dünyadaki maddi ve psişik tezahüratıdır.

Eski Mısırlılar ayrıca yaşantıları boyunca davranışlarının, ölümden

sonraki hayatlarına etkisi olacağına da inanıyorlar ve yaptıkları işlerde

çok dikkatli davranıyorlardı. Bu Doğu kültürlerindeki karma yasasına çok

yakın bir kabuldür.



Tevrat’ta:

Birinci Samuel, 1/6 da: Rab öldürür ve diriltir, ölüler diyarına indirir

ve çıkarır.

Hezekiel, 37/1-6 da, ölü insan kemikleri dolu bir vadide Rab söyle seslenir:

Ademoğlu, bu kemikler dirilebilirmi? Ve ben Ya Rab Yehova sen bilirsin, dedim.

Ve bana dediki, bu kemikler üzerine peygamberlik et ve onlara de ki, kuru

kemikler Rabbin sözünü dinleyin. Rab Yehova bu kemiklere söyle demiştir:

Sizin içinize soluk koyacağım, ve dirileceksiniz. Üzerinize adeleler

koyacağım ve et bitireceğim, deri ile kaplayacağım, içinize soluk

koyacağım ve dirileceksiniz ve bileceksiniz ki ben Rabbim.

Eyüp, 14/20 de de: Daima onu yenersin ve o geçip gider, sonra onun çehresini

değiştirip gönderirsin denir.

Kabala: İtaat edeceği 613 kuraldan birine itaat etmeyenler, önceki

yaşamlarında uymadıkları kurala uyuncaya kadar, bir veya birkaç defa

dünyaya gelmeye mahkum edilir denir.

İncil’de:

Yuhanna, 3/3 de, bir kimse yeniden doğmadıkça, Tanrı’nın melekutunu

göremez denir.

Matta, 17/11 de de, İsa Peygamber çevresindekilere, 1000 yıl önce ölen

İlyas Peygamberin, Vaftizci Yahya olarak enkarne olduğunu işaret eder.

Ancak Arasöz 12 de, ölümle ruh Tanrı’ya geri döner ve bütün bilinç

kesintiye uğrar, öldükten sonra kişiler herhangi bir yoldan eski evlerine,

ya da kentlerine geri dönemezler yazar. Ayrıca insan, ölümden sonra, diğer

bir kişi ya da hayvanın bedeninde yaşamaya da devam edemez denir.



İslamiyet'te ise bazı düşünürler insanın ruh ve beden bütünlüğü esas

gösterir. İnsan, ruh ve beden olarak yaşayıp, yine ruh ve beden

bütünlüğünde ahirete intikal eder der. Ancak Kur’an’da ki, birtakım

ayetler nedeniyle, bazı araştırmacılar, İslam'da da reenkarnasyon olduğunu

savunurlar. Bu ayetler ve içinde bulundukları sureler şunlardır:

Bakara Suresi'nin 28. Ayetinde: (Allah'a nasıl küfrediyorsunuz ki, ölü iken

sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra sizleri yine diriltecek,

sonra da döndürülüp O'na götürüleceksiniz) der. Din adamlarının

neredeyse tümü bu ayetin manasını, sizler ahiretteydiniz , bu dünya ya

doğdunuz. Öleceksiniz ve ahirette yeniden doğacaksınız olarak verirler.

Fakat burada Kur’an mantığına ters hareket ettiklerini fark edemezler.

Çünkü ayetin ilk ifadesi, ölü iken sizleri dirilttidir. Kuran diğer tüm

sureleride ele alındığında, sadece daha önceden bir yaşam sahibi olup

vefat etmiş olan varlıklara ölü demektedir. Ölü kelimesi asla ahiret

yaşamını tarif ederken kullanılmamıştır. Tam tersine ahiret yaşamını

anlatan bir çok ayette, varlıkların ahirette oldukları net bir şekilde

belirtilmiştir. Bu noktadan hareket edince bakara Suresi’nin 28. Ayetinin

vermek istediği mesaj daha açık ortaya çıkıyor.

Saffat Suresi’nin 50 den 61 e kadar olan Ayetlerinde: ( Birbirlerine dönüp

birşeyler sorarlar. İçlerinden biri şöyle der: Benim bir dostum vardı.

Bana, sen de mi ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman, dirilerek ceza

göreceğimizi tasdik edenlerdensin? derdi. Yanındakilere siz onu bilirmisiniz?

der. Bir bakar onu cehennemin ortasında görür. Ona der ki: Allah’a and

olsun ki, az kalsın beni de mahvedecektin. Eğer Rabbimin lütfu olmasaydı,

ben de oraya götürülenlerden olurdum. Sadece ilk ölümümüz; azaba da

uğratılmayacağız, öyle mi?. İşte büyük kurtuluş şüphesiz budur.

Çalışanlar bunun için çalışsın.) Bu ayetler yeniden bedenlenmenin ana

nedenini ortaya koymakta, ve yeniden doğuşun sebebini bizlere sunarak, olayın

manasını bulmamızı sağlamaktadır. Bir kez doğup bir kez ölen ve bu

kısacık yaşamında alması gereken tüm dersleri alan, yaşaması gereken

tüm tecrubeleri yaşayan ve sonuçta bu denli kısa bir süre içerisinde

tekamülünün dünya yaşamı ayağını tamamlayan insan şüphesiz, son

derece yüksek bir mertebenin insanıdır. Ayette belirttiği gibi büyük

başarının ta kendisi budur. Ancak bu hakikaten de çok zorlu bir iştir ve

neredeyse hiçbirimiz bunu gerçekleştirememekteyiz.

Al-i İmran Suresi’nin 169. Ayetinde: Allah yolunda öldürülenleri ölü

saymayın, bilakis Rab’leri katında diridirler. Allah’ın bol nimetlerinden

onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından

kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve

kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler.

Bakara Suresi'nin 56. Ayetinde: Sonra şükredesiniz diye sizi ölümünüzden

sonra yine dirilttik.

Bakara Suresi'nin 73. Ayetinde: Sığırın bir parçasıyla öldürülen

kişiye vurun, İşte böylece Allah ölüleri diriltir.

Bakara Suresi'nin 243. Ayetinde: Binlerce kişinin memleketlerinden ölüm

korkusu ile çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara ölün dedi, sonra

onları diriltti.

Mü'min Suresi'nin 11. Ayetinde: Rabbimiz bizi iki kez öldürdün ve iki kez

dirilttin.

Vakia Suresi’nin 57 den 62 ye kadar olan Ayetlerinde: Sizi yaratan Biziz: hala

tastik etmezmisiniz? Söyleyin: akıttığınız meniden insanı yaratan siz

misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız? Ölümü aranızda Biz tayin ettik, sizi

ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerine getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde

var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez. And olsun ki, ilk yaratmayı

bilirsiniz, yine de düşünmezmisiniz?

Yunus Suresi’nin 4. Ayetinde: Dönüşünüz hep O'nadır! Allah'ın va'di

haktır. Çünkü O, yoktan var ediyor, sonra iman edip iyi işler yapan

kimseleri adalet ölçüsü ile mükafatlandırmak için, geri döndürecektir.

Yunus Suresi’nin 56. Ayetinde: O hem diriltir, hem de öldürür ve hep

döndürülüp O'na götürüleceksiniz!

Şuara Suresi’nin 81. Ayetinde: O ki, beni öldürür, sonra beni yine

diriltir.

Rum Suresi’nin 11. Ayetinde: Allah önce yaratır, ölümünden sonra onu

tekrar diriltir. Sonunda O’na döndürüleceksiniz.

İnşikak Suresi’nin 19. Ayetinde: Ey insanlar! Siz bir durumdan diğerine

uğratılacaksınız. ( boyuttan boyuta/halden hale geçeceksiniz ).

Hacc Suresinin 66. Ayetinde: Sizi dirilten, sonra öldürecek, sonra yine

diriltecek olan O’dur. İnsan gerçekten pek nankördür.

Hacc Suresi 5. Ayetinde: Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirilmekten

süphede iseniz, su muhakkak ki, Biz sizi topraktan, sonra nutfe (sperma) den,

sonra alakadan (yapışkan bir madde), sonra da uzuvları görünen yada

görünmeyen bir et parçasından yaratmaktayız ki, size (ne olduğunuzu)

anlatalım. Dilediğimizi de belli bir süreye kadar rahimlerde durdururuz.

Sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız, sonra da olgunluk çağına gelmeniz

için geliştiririz. Bununla beraber, içinizden kiminizin canı alınıyor,

kiminiz de biraz bilgiden sonra birşey bilmemek üzere, ömrünün en kötü

devresine getiriliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün; ama

üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her dilber çiftten

bitkiler bitirir. Bu yaşamsal döngüyü mükemmel bir şekilde ortaya

koymaktadır. Her şey bu ayette o denli nettir ki, üzerinde yorum yapmaya bile

gerek yoktur. Okuyan herkes bu ayetin manasını rahatlıkla anlayacaktır.

Kıyamet Suresi 1 den 4 e kadar olan Ayetlerinde ise: Kıyamet gününe yemin

ederim ve nedamet çeken nefse yemin ederim ki, insanlar öldükten sonra

diriltileceklerdir. İnsan, kemiklerini biraraya toplayamayızmı sanıyor? Evet

biz onu parmak uçlarına varıncaya kadar bütün incelikleri ile yapmaya

kadiriz, denir.

Mü'minun Suresi 99 ve 100. Ayetleri: Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde

şöyle der: "Rabbim, beni geri döndürün; Döndürün ki, o arkada

bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler

onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.

En'am Suresi 36. Ayetinde: Ancak kulak verenler daveti kabul ederler. Ölüleri

Allah diriltir, sonar O’na dönerler.

Nahl Suresi 38. ve 39. Ayetlerinde: Ölen kimseyi Allah’ın diriltemeyeceği

üzerine bütün güçleri ile yemin ederler. Hayır öyle değil, ayrılığa

düştükleri şeyi onlara açıklamayı, inkar edenlerin kendilerinin yalancı

olduklarını, Allah gerçekten vadetmiştir, fakat insanların çoğu

bilmezler.

Bektaşiler arasında Hacı Bektaş Veli’nin, Hz. Ali’nin enkarnesi

olduğuna inanılır. Ayrıca Bektaşiler, Hz. Ali’nin, Kıyamet’e kadar her

devirde, bedenli bir insan olarak yeryüzünde yaşadığına ve yaşayacağına

inanırlar.

Reenkarnasyon Batı dünyasında da çok inanan bulmuştur. Fransız La Nouvel

Observatuer Dergisi'nin yaptığı bir anket sonucuna göre, Avrupa'da her beş

kişiden biri yeniden doğduğuna, ya da doğacağına inanıyor. İngiltere ve

Fransa nüfusunun yüzde 24 ü, İtalya ve Almanya nüfüsunun ise yüzde 19 u

reenkarnasyona inanıyor.

Reenkarnasyon yasasının aslı, varlıklar arasındaki adalet ve eşitliğe

dayanır. İnsanlar arasındaki sosyal, ekonomik ve sınıfsal farklılıklar

tek anlamıyla görecelidir. Kutupluluk illizyonunun yarattığı, perdenin bu

tarafında ki oyunun bir parçasıdır. Yanlızca tek yaşamı kabul edersek,

insanlar arasında eşitsizlik gibi görülen bütün bu olgular, bizim bu

yaşamımızda kabul ettiğimiz ve yanlızca tek kez yaşayabileceğimiz

gerçekleri meydana getirir ki, bu da herkes için fazla adaletli sayılmaz.

Çünkü tek kabul ettikleri yaşantılarını, bazı kişiler hasta, yoksul,

aç veya çok zor bir şekilde geçirmeye mecbur edilebilirler. Evrende her şey

Tanrı'nin koyduğu kanunlara göre oluşmaktadır. Tesadüf diye birşey

yoktur, Tanrısal dengelenme vardır. Bu dünyadaki maddi değerler, ruhun bilgi

ve tecrübesini artırmaya yarayan araçlar olup, hepsi dünyada kalacak olan

göreceli değerlerdir. Tanrı insana hatalarından dolayı ceza değil, telafi

imkanı verir, mükemmel olan Tanrı, yarattığı ruhu, yapabileceği

hatalardan dolayı cezalandırmak için yaratmamıştır ve bütün ruhlar

Tanrı’nın gözünde aynıdır, birbirine üstünlükleri yoktur, bir anne ve

babanın bütün çocuklarını aynı sevmesi gibi. İyilik de, kötülük de

insanın kendisindendir, Tanrı tarafından yapılan adaletsizlik hiçbir

şekilde söz konusu degildir. Tanrı için tüm varlıklar birdir, bütündür

ve mükemmeldir. Ne kadar kötü olaylar yaşarsak yaşayalım, ne

başkalarını, ne de Tanrı'yi suçlama hakkına sahip değiliz, her şeyin

sorumlusu kendimiziz.

İnsan, ruh ve bedenden meydana gelmiştir demiştik. Ruh ve beden, bir

kağıdın ön ve arkası gibi bir bütündür. İnsan bu sebeple hem maddesel,

hem de ruhsal özellikler taşır. Bedeni idare eden ruhtur, beden ise sadece

geçici bir araçtır. Ruh bedeni canlı tutar ve yönetir. Ölümsüz olan ruh,

tekamül etmek için sayısız bedenleri geçiçi olarak kullanır ve işi

bitince onları dünyada bırakır. Her birey kendi vicdanı, içsel birikimi,

bilgisi, anlayışı ve çabası ile kendini geliştirir. Herkes, kendi

evrimleştirici araştırmasını kendi yapar. Ruhçuluk fizik bilimi gibi;

teorisinin deneme ile saptanması ve ispatlanması için sürekli olarak

çalışma yapmaktadır. İnsan, ruh sahibi bir beden değil, beden sahibi bir

ruhtur. Ruh bedenin içinde de dışında da değildir, onun mekanı yoktur.

Doğmadan önce hayat planı hazırlanır, ruh doğmadan önce dünyada

yapacağı işleri planlar, yani din kitaplarının kader dediği olayı

hazırlar. Dünya üzerinde yaşayacağı yeri, ailesini, işini, cinsiyetini,

deneyimlemek isteği tüm olayları planlar. Ancak bu plan yüzde yüz kesin

değildir, ruha dünyaya geldikten sonra, planlarında ufak tefek değişiklik

yapma hakkı tanınır. Ölümlü olan bedendir, ölmek ruh dünyasında yeniden

doğmaktır. Ölüm, sadece beden için geçerlidir. Ruh ve beden ilişkisinin

kopmasına ölüm denir. Ruh, bedeni kullanarak burada yapması gereken

görevlerini bitirip,



Dünyamız Evrendeki en önemli tekamül yerlerinden biridir. Evren, dünyamız

gibi daha birçok tekamül okulu ile doludur. Tanrı, Tanrı'nın bilgisi,

ilerleme ve aydınlanma ortamları sonsuzdur. Yaşamlar bir düzen içinde devam

eder ve zamanı geldiğinde son bulur, ancak ilerlemenin sonu yoktur. Her ortam

ve olay bir okul gibidir, ruhlar Evren’de yaşayarak, bilgi ve tecrübe

edinirler. Dünyadaki ilerlemesini geliştirene kadar, ruh tekrar tekrar doğar.

Tekrar doğuşlar tekamül için konulmuş bir Tanrı kuralıdır. Bütün

yaratılanlar değişir, başkalaşır, çeşitli hallere girerek gelişir ve

tekamül ederler. Tekamül nedeni ile, yaşamlarda devamlı bir ilerleyiş ve

gelişme vardır. Kör bir adamın göremediği için renkler yoktur demesi

gibi, bizimde bilemediğimiz reenkarnasyonun olmadığını iddia etmemiz,

cahillikten başka birşey değildir. İnsanın her yaşamında önemli olan,

yaşanılan zamanın uzunluğu veya kısalığı değil, yaptığı işler ve

elde ettiği başarılardır. Ancak bu başarıyı okulda veya iş hayatında

başarı olarak düşünmeyin. Okuma yazma bile bilmeyen bir kişi, hayat

okulunu çok başarılı bir şekilde bitirebilir.

Yeniden doğuşa inanan birçok ünlü vardır: George S. Patton, Eflatun,

Voltaire, Pisagor, Seneca, Dante, Goethe, Albert Schweitzer, Nietzche, Tolstoy,

Jung, Empodogles, Leonardo da Vinci, Napolyon, Salvador Dali bunlardan yanlızca

birkaçı. Dünyanın birçok ülkesinde, binlerce insan reenkarne olduklarını

söyleyip, eski hayatları ile ilgili anılarını anlatıyorlar. Ülkemizde de

Dr. Bedri Ruhselman'in Metapsisik Tetkikler ve İlimler Derneği'ni kurması ile

bu konuya ilgi başlamıştır. Ergün Arıkdal tarafından 1994'de kurulan,

İnsanlığı Birleştiren Bilgiyi Yayma Vakfi (BILYAY)'in ele aldığı

konulardan biri de reenkarnasyon olup, vakıf sık sık bu konuda yazılar

yayınlamaktadır.



Yeniden doğuş hakkında, bazı meşhur kişilerin söylediği güzel

sözlerden bazıları şöyledir:

Aleksey Nikolayevic Tolstoy ( 1883-1945, Rus roman ve oyku yazarı) Tıpkı

yaşamlarımızda binlerce düş kurduğumuz gibi, bu yaşamımız da,

öldüğümüz zaman tekrar dönecek olduğumuz o gerçek, samimi ve asil

yaşamdan gelip ve yaşamların binlercesinden birini seçip

yaşadığımızdır. Yaşamımız o diğer gerçek yaşamımızın

düşlerinden biridir ve sonsuza dek, o tek, son ve hakiki yaşama ulaşıncaya

dek sürer. Bir önceki yaşamında kendini öldürmüş bir insanın, şimdiki

yaşamındaki deneyimlerinin öyküsünü yazmak ne kadar ilginç olurdu.

Önceki yaşamdaki talepleri ile yeniden karşılaşır ve bunları halletmesi

gerektiğini anlayıncaya kadar tokezler dururdu... Önceki yaşamlardaki

eylemler şimdiki yaşama yön verir.Leonardo da Vinci (1452-1519 Italyan

sanatçı, bilim adami ve matematikçi) Oku beni, Ey Düzeltici! Anla beni,

eğer o çok ender bulunan hazzı ve neseyi bende görüyorsan, tekrar bu

dünyaya gelebilirim.Voltaire (1694-1778, Fransız filozof ve yazar) İki kez

doğmak, bir kez doğmaktan daha şaşırtıcı değildir, doğadaki herşey

yeniden hayat bulmuyormu?Seneca (MÖ 54-MS 39, Romalı hatip, filozof) Bizim

görüş alanımızdan çıkmış hiçbir şey yok olmuş demek değildir. Hepsi

geldikleri ve yeniden görünmeye başlayacakları yere, doğaya saklanmaya

giderler. Aralar vardır, yok oluşlar değil. Ve bizim terör olarak

andığımız ölüm, yaşamı keser, ama ona bir son vermez. Hepimizin dünyada

yeniden görüneceği gün, onu anımsayan birçoklarının geri dönmeyi

reddetmelerine karşın gelecektir.Albert Schweitzer ( 1875-1965, Alman hekim,

teolog, filozof ve orgcu) Avrupalı düşünürlerin zihinlerini karıştıran,

oysa aslında zorlukların üstesinden gelmek anlamına gelen, bu Hint

düşüncesinin yardımıyla, reenkarnasyon düşüncesi, gerceğin en umut

verici açıklamasını içermektedir.George S. Patton ( 1885-1945, ABD li

General) Reenkarnasyon benim için yanlız bir inanç değil, bir imandır.

Filanca yeri biliyorum dediğimde, o yeri bir önceki yaşamımdan

tanıyorumdur. Örneğin Fransada Langrese komutan olarak atandığımda, beni

karşılayan bir subay kenti gezdirmeyi teklif etti. Bense bu öneriyi

düşünmeden reddederek, zahmete değmez, yeri biliyorum, hatta çok iyi

biliyorum demiştim.



Ramtha 1976'dan beri Tanrı, yaratılış, insan ilişkileri, sağlık,

beslenme, beyin, quantum fizik, ve insanlığı ilgilendiren çeşitli sorunlar

hakkında geniş bilgiler vermiş bir bedensız varlık olup, mesajlarını

iletme gayesi ile J.Z. Knight ‘ın bedenini kullanır. Ramtha, bu

yaşadığımız hayat ve şahsiyet içimizdeki Tanrıya göre nedir? sorusuna

şöyle cevap verir: Bir elbise. Bir gardrop düşünün Ustad, içinde envai

çeşit elbiseler ve kıyafetler var. Günlük giysiler, merasim kıyafetleri,

sadece özel günlerde giydiğiniz kıyafetler, vs. Fakat bunların arasında

bir veya iki kıyafetiniz varki, en çok sevdiğiniz, en rahat, ve içinde en

çok siz olabildiğiniz kıyafet. Bütün gardrobunuzu gözden çıkarsanız

geriye belki sadece bu giysi kalacak. Fakat sizin tahmin ettiginiz giysi

değil, satafatlı, goz alıcı, rengarenk, vs. Belki sadece üzerinize

geçireceğiniz bir çuval ve bir çift sandal. Neden mi? Çünkü içinde en

çok rahat ettiğiniz, hareket edebileceğiniz, ve kendiniz olabileceğiniz

giysi bu...



Ben kendim, aile fertlerim ve arkadaşlarım üzerinde, birçok derin meditasyon

veya hipnoz altında, geçmiş hayatlara dönüş olayını deneyimledim. Hipnoz

hakkında USA’ da eğitim gördüm, ve o sırada reenkarnasyon hakkında

birçok enteresan olaya şahit oldum. Bu anılar genlerimiz tarafından

taşınıyor olabilirmi diye epey düşündüm, ama bu bilimsel açıdan

imkansız bir ihtimaldi, çünkü genetik anının olabilmesi için, kuşaklar

boyunca herhangi bir bölünmenin olmaması gerekiyordu, oysa hipnoz altında

kişiler dünyanın dört bir yanında ve çok değişik zamanlarda yaşamış

ve genetik bağları defalarca kesintiye uğramış olan kişilerdi. Çocuğu

olmayan veya çocukları ölen kişiler için de genetik akışın kesilmiş ve

kendinden sonraya aktarılmış olmaması lazımdı. Ölümden sonraki yaşam ve

iki yaşam arasındaki ruhsal düzeyde taşınabilecek genetik malzeme yoktu,

ama anılar taşınabiliyordu. Reenkarnasyon olayının bazı kişilerce,

genlerle bilgi taşınması açıklaması bu bakımdan kabul edilemezdi. Bazı

kişiler, insanlığın tüm anılarının ve deneyimlerinin toplandığı ve

gerektiğinde kullanılabileceğini söylediği, beynin yapısında bulunan

kollektif bilinç altının, reenkarnasyon inancını çıkardığını söylese

de, bu da bence doğru değildir. Çünkü hipnoz altındaki kişilerin

söylediği olaylar oldukça kişiye ait, özel ve belirgin olaylardır. Hipnoz

altındaki kişiler, insanlar, olaylar ve mekanlar hakkında ayrıntılı

açıklamalarda bulunur. İnsan her geçmis hayatından yanında eski

tanıdığı birilerini getiriyor. Örnegin annemiz, eşimiz, çocuğumuz veya

komşumuz, bir önceki hayatımızda bizimle ilişkide olan birileri olabiliyor.

Bu hayatta annemiz olan birinin, geçmiş hayatlarımızdan birinde komşumuz

olması çok normal bir olay. Hiçbir şey tesadüf değil. Ancak herkes hipnoz

ile geçmiş yaşamlarına dönmeye bilir, eğer kişinin bu dünya ile

bağları çok kuvvetli ise, geçmiş hayatlara dönüş zor olur. Herkesin

hipnoz olamadığı gibi. Hepimizde maddi ve manevi veya insan ve Tanrı

özellikleri bulunur. Deneyimlerime göre maddi veya insanca değerlerimiz çok

kuvvetli ise, hipnoz ile geçmiş hayatlarımıza dönmemiz zorlaşıyor.

PETEK KİTAMURA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder