(Petek Kitamura'dan)
Fransızca kökenli bir kelime olan reenkarnasyon, ölümden sonra ruhun tekrar bedenlenerek bir, ya da birçok çok kez, yeniden dünyaya gelmesi demektir.
İnsanlar binlerce yıldır, ölüm herşeyin sonu mu, yoksa yeni bir hayatın baslangıcımı sorusuna tam olarak cevap verememişlerdir. Ölenlerin ruhları evrimlerini tamamlayıncaya kadar, dünyaya defalarca gidip gelir. Bedeni kabuk olarak kabul eden ruhlar, dünyaya her gelişlerinde değişik kabuğa bürünürler. Daha sonraki hayatlarında yaşayacakları, geçmis hayatları tarafından belirlenir. Yani ruh, neyi ekerse onu biçer. Karman adlı ögretiye göre, herkesin şimdiki yaşamındaki davranışlarının sonucu, sonraki yaşamında ortaya çıkar. Karma felsefesi geçmiste yaptığımız eylemlerin, gelecekteki iyi ya da kötü sonuçları doğuracağını anlatır.
İnsanlar, ruhen daha da ilerlemek, ruhsal görgü ve deneyimlerini arttırmak için, evrenin her yerinde tekrar tekrar doğarlar. Ruh bütün evrenlere dağılmış olan Tanrı kanunlarını, insan bedenini kullanarak araştırır ve öğrenmeye çalışır. Ruh değişik bedenler kullanarak, her dünyaya gelişinde yeni şeyler öğrenir, biraz daha bilgi ve tecrübe kazanarak tekamül eder. Ruhların geriye gidişi yoktur, yani insan her seferinde daha da tekamül etmiş bir insan olarak doğar. Ruh, her seferinde dünya sahnesinde yeni bir rol oynar, ve işi bitince bir müddet dinlenmek için çekilir. Reenkarnasyon, tekamül aracı olan evrensel ilahi bir yasadır. Her insan yeniden dünyaya gelişinde, daha önce yaşadığı durumların toplamının sonucuyla karşılaşır. Ancak bu sonuçlar kendi davranışlarının planı çerçevesinde hazırlanmış sonuçlardır, bunlardan insan tamamen kendisi sorumludur, kendi seçimlerinin sonuçlarını hazırlar ve yaşar. Bu yaşamda karşılaştığımız, sebepsiz sevdiğimiz ya da sevmediğimiz kişiler,kullandığımız ya da kullanamadığımız yeteneklerimiz, sebepsiz korkularımız, sorunlarımız, genellikle geçmiş hayatlarımızdan bugüne aktarılmış ve hala üzerimizde etkisini sürdüren sonuçlardır. Sebebini bilmediğimiz fobilerimiz, sevgilerimiz, korkularımız, ilişkilerimizde yaşadığımız sorunlar, geçmiş yaşamlarımızdan taşıdığımız izlerdir. Kapalı mekan korkusu olan birinin daha önceki hayatlarından birinde, karanlık küçük bir odaya hapsedilmiş, sudan korkan birinin daha önceki yaşamında, denizde boğulmus olması, olasılık dahilindedir. Yaşadığımız her olayda daha önce yaptığımız seçimlerin sonuçlarını görürüz. Ama gelecek günlerimizin gidişatını değiştirmemiz konusunda kısıtlanmayız. Ana hatlar hariç, herşey önceden belirlenmiş bir kalıp içinde oluşmaz yani. Karma yanlız geçmiş yaşamlarımız için değil, ama bu yaşamımız için de her zaman iş başındadır. Karma bizim bir parçamızdır, ondan kaçış yoktur ama onu değiştirmek bizim elimizdedir.
Geçmis hayatlarımızı hatırlamama nedenimiz, yepyeni bir bedenle, yeni bir
hayata başlayan ruhun, bu hayatında basarılı olması içindir. Unutan bedene
ait hafızamızdır, ruha ait olan hafızamız hiç bir seyi unutmaz. Geçmiş
yaşamları hatırlamak, şimdiki hayatımızın sebebini bilmek demektir.
Halbuki bu dünyadaki hayatımızın gayesi, sevap ve günahlarımızla beraber,
çaba göstermek ve tecrübe kazanmaktır. Bu sebeple geçmiş hayatlarımızı
hatırlamamamız, bu hayatımızda daha çok şey öğrenebilmemizi, daha çok
deney kazanmamızı sağlar.
Tarihi binlerce yıl öncesinin Hint felsefesine kadar da giden reenkarnasyon,
bazı dinlerde çok eskilerden beri var olan bir inançtır. Asya kökenli Doğu
öğretisinin bir özelliği olan reenkarnasyona, daha çok ilkel dinlerde
rastlanıyor. Reenkarnasyon inancına tarihte bir göz atarsak:
MÖ 60.000-10.000 Yılları : İlk insanlar, mağaraların duvarlarına
avladıkları hayvanların resimlerini yapmışlar, sonra bu resimler önünde
dans ederek hayvanların ruhundan, onları öldürdükleri için af
dilemişlerdir. Resimlerde o hayvanların ruhunun bulunduğuna inanırlardı.
Dans sırasında resimlerin önüne armağanlar bırakır, hayvanların
ruhundaki gücün kendilerine geçmesini dilerlerdi.
Roma yazarlarına göre yeniden doğuş inancı Goller ve Druidler arasında da
vardı. Bu inancın izlerine, Kelt köylüleri arasında da rastlanmaktadır.
Keltler ölüm sırasında ruhun beden değiştirdiğine ve yaşamına başka
bir bedende devam ettiğine inanırlardı. Bu inançtan ilk Mısırlılar söz
etmiştir. Mevcut bedeni ölen ruh, o sırada doğmakta olan başka bir bedene
geçer.
Amerika Kızılderililerinden Dakato, Huron, Mohave, Sioux ve Navotez
kabilelerinde, ölümden sonra mutlu av alanına gidileceğine inanılırdı.
Ölümden sonraki yaşam tarzında bir gelecek hayat kavramı, Zuni' lere,
İnka'lara, Okinawinlere, Papaunlara, Arunta, Kadhir ve Warramunga kabilelerine
de hiç yabancı değildir. Afrika' da Mondingo, Yoruba, Zulu Bantus, Baritse
kabileleri de kendi kabilelerinin ruhaniliğine ve gelecek hayatlara derin bir
şekilde inanırlardı.
Grönland Eskimoları, insanın bir vücut, bir ruh ve bir de isimden
oluştuğuna inanmaktadırlar. Ölümden sonra bu ruh kendine, ya denizden, ya
da gökten yeni bir vücut bulur, yeni doğmuş bir bebeğe de ismi verildiği
zaman mezardan dönmüş sayılır.
Mısır Aborginleri ölüleri mezarlara gömerken hepsinin yüzünü belli bir
yöne çevirirlerdi. Cesetlerden parça kesmeleri, ruhun eski kasabasına
dönmesine engel olmamak içindi. M.Ö. 3500- M.S. 640 : Mısırlılar' ın
ölü gömerken yaptıkları törenler, ölülere sonraki dünyada iyi bir
yaşam sağlama amacına yönelikti. Ölenlerin başka kılıkta tekrar
döndüklerine, ölümden ve mezardan geçip ışığa ve hayata, yüce varlık
Osiris' e varan yolda, güçlü rehberlerin bulunduğuna inanırlardı. Osiris
ölümü fethetmişti. Erkeklerin ve kadınların yeniden doğmasını o
sağlıyordu.
M.Ö. 1500 : Hindistan'a Ari'ler yerleşti ve Hinduizm başladı. Sonra
Hinduizmin çeşitleri doğdu. Brahmanizm'le birlikte kast sistemi ortaya
çıktı. Ruhun gelecek defa kastın hangi düzeyinde doğacağı, insan mı
yoksa hayvan mı olacağı konusunda, gelecekle ilgili bazı kararlar bulunduğu
inancı yerleşti. Sikhizm doğdu. Bu da Hindu dini ile İslam dininin bir
karışımı gibiydi. Ruhun sonsuzluğa ulaşacak kadar olgunlaşmadan önce,
birçok vücutlarda tekrar tekrar doğduğuna inanılmaktaydı. M.Ö. 600-500 :
Hindu bir reformcu, Jainizmi kurdu ve kast sistemine isyan etti. Jainizmde
Budizm'i hatırlatan taraflar vardır. Özellikle yeniden doğuşa ve yüksek
bir Tanrı varlığına inanma konularında. M.Ö. 560 - 480 : Gautama Sidharta
Buda, Budizm'i kurmuş, bu inanç Hindistan'dan Çin'e, Birmanya'ya, Japonya'ya,
Tibet'e ve Güneydoğu Asya' nın çeşitli bölgelerine yayılmıştır.
Budistler bu dünyadan daha yüksek ve daha alçak, var oluş düzeylerinin
bulunduğunu savunur.
M.Ö. 427 - 346 de Eflatun, ideal biçimler felsefesini ortaya atmıştır.
Fiziksel cisimler, değişmez fikirlerden oluşan değişken timsallerdir demiş
ve tek gerçek bilginin fikirler olduğunu savunmuştur. Phaedo adlı eserinde
Eflatun: Eğer yeniden doğuş olmasaydı, hayat kısa zamanda evrenden
silinirdi der. Sokrat'ın idam edileceği sırada kendisini ruhsal bir varlık
olarak düşündüğünü, daha eksik bulmadığını anlatır. Devlet adlı
kitabının son bölümünde ise, yeniden doğuşu tümüyle kabul eder. Birçok
Yunan felsefe okulları, özellikle Orphicler ve Pythagoreanlar da bu görüşe
katılıyorlardı.
M.Ö. 384 - 322 de Aristo, Eflatun' un öğrencisiydi ama, kendine özgü, ayrı
bir felsefesi vardı. Aristo ruhu, vücudun bir organı, ya da parçası
durumuna indirdi.
M.Ö. 4 de, İsa' nın doğumu, zamanın insanlarının gözünde onun eski
peygamberlerin yeniden dünyaya geliş halini simgeliyordu. Kutsal Kitap' ta
anlatıldığına göre İsa, havarilerine sorar : "İnsanlar benim için kim
diyorlar?" Havariler bu soruya çeşitli şekilde cevap verirler. Kimi İlyas
der, kimi Jeremias, kimi de Hz. Yahya. O sıradaki söylentilere göre İsa,
daha önceki peygamberlerden birinin yeniden doğuş haliydi. Bundan sonra
dirilme, tekrar doğma ve ölümsüzlük hakkındaki inançla doğal inanç
haline geldi.
Milattan sonraki ilk yüzyıllarda yeniden doğuş inancı Yahudilikte üç
belirgin evre halinde kendini gösterdi. Önce insanın öldükten sonra
Sheol'de (yeraltı dünyası, mezar) var olduğu konusundaki bulanık fikirler
ortaya çıktı. Sonra Eschayoloji’nin mahşerdeki dirilme ve nihai yargı
hakkındaki etkileri giderek arttı. Üçüncü evrede ise ölümsüzlük fikri,
yeniden doğuş ile baş göz edildi.
M.S. 186 – 253, Origenizmin kurucusu Origen'e göre Kutsal Kitap' ın bazı
yerleri yeniden doğuş görüşü olmaksızın açıklanamıyordu. M.S. 340 –
420, Saint Jerome, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde yeniden doğuşun bir
şeklinin öğretiler arasında bulunduğunu ve buna ezoterik bir anlam
verilip,düşüncenin birkaç seçkin arasında yayıldığını söyledi. M.S.
553 : İmparator Jüstinyen tarafından İkinci Constantinopl Sinod'u toplandı.
Bu konseye Papa katılmadı. Konsey, yeniden doğuş öğretilerini lanetledi.
Aldıkları kararda şöyle diyorlardı : Eğer herhangi bir kimse ruhların
daha önceden var olduğu efsanesini ifade eder ve bundan çıkan canavarca
doktrine taraftar olursa, onu aforoz edin. Ve böylece buna inananlar
üzerine,resmi bir lanet yöneltip, konuyla ilgili olan veya ona işaret eden
tüm cümleler Kutsal Kitap' tan çıkarıldı. Origenizm ve önceden varoluşa
inanma, bundan sonra inançsızlık sayıldı.
M.S. 597 : Buna rağmen Romalı rahip St. Augustine bu konudaki sağlam
inancını sürdürdü. Kendisi İngiltere' ye çıkan bir grup misyonerin
başındaydı. İnsanları Hıristiyan yaparken, yeniden doğuşa da
inandırıyorlardı. M.S. 601 yılında ilk Canterburry Başpiskoposu oldu.
M.S. 1225 - 1274 : Saint Thomas Aquinas İtalyan bir düşünür ve Katolik
Kilisesi'nin başta gelen teologlarından biriydi. Aristo' nun teorisini
destekliyor, ruh vücudun bir formudur inancını besliyordu. Vücutla ruh
arasında bir ayırım yapmak ona göre doğa dışıydı. Ölümden sonra tam
bir varoluş için, ruh yine vücutla birleşmek zorundaydı.
M.S. 1721 : Almanya'da ünlü Lubeck Bebek dünyaya geldi ve ilk birkaç saat
içinde konuştu. Kutsal Kitap'ın başlarındaki olayları bir yaşındayken,
Kutsal Kitap'ın tüm olaylarını iki yaşındayken, dünya tarihini de üç
yaşındayken su gibi biliyordu. Aynı zamanda Latince ve Fransızca da
öğrenmişti. Danimarka kralı bu harika çocuğu duyunca, önce dedikodulara
inanmadı, çocuğu çağırtıp görüştü ve şaşırıp kaldı. Çocuk kendi
ölümünü de biliyordu. Nitekim dört yaşında öldü. Aynı sıralarda Jean
Cardiac üç aylıkken alfabeyi biliyor, bir yaşındayken kendi ana dili olan
Fransızca'yı konuşuyor, üç yaşındayken buna Latince'yi, dört
yaşındayken İngilizce' yi ekliyor, altı yaşında Yunanca ve İbranice
biliyor, daha başka birkaç dili de konuşuyordu. 1726 yılında ölmeden önce
birkaç da sanat öğrenmişti. Başka birkaç çocuk daha, yeniden doğuş
inancının kıvılcımını tutuşturmaya katkıda bulundular.
Daha yakın yıllarda Belçika Katoliklerinden Kardinal Mercier, bu doktrinin
asla Katolik doğmasıyla çelişki yaratmadığını söyledi. St. Paul
Katedralinden (Londra) Dean İnge: Yeniden doğuş teorisini hem inanılır, hem
de çekici buluyorum dedi. François Marie Voltaire adlı Fransız
düşünürü: İki kere doğmakda, bir kere doğmaktan daha fazla
şaşırtıcı değildir fikrini savundu.
Hintliler arasında reenkarnasyon çok kabul görür. Onlar için tek yaşam,
evrendeki çeşitlilikleri kavrayabilmek için çok kısadır. Hindistan’daki
Veda adı verilen kutsal metinlerde, her varlığın insan bedenine sahip olmak
için, 8 400 000 kez, değişik yaşam biçimlerinde hayata gelmesi lazımdır,
eğer insan ölmeden Tanrı’ya ulaşamazsa başka bir bedenle tekrar dünyaya
gelmek zorundadır denir. Meşhur Hint destanı Mahabharata’da da: Ölümlü
bedenimizin içinde, nasıl çocukluktan gençliğe ve oradan yaşlılığa
değişen bir ruh varsa, bu ruh ölümden sonra da başka bir bedene geçer
denir. Ölüm sırasında, ölecek olan kişinin aklından geçen en son
düşünce, onun bir sonraki yaşamının karakterini belirler diyen, Budizm ve
Hinduizm, ölen kişi bir lama, guru veya arkadaşları tarafından doğru
düşüncelere yönlendirilmelidir der.
Taocular, bedensiz varlığını sürdüren ruhların huzursuz olduğuna
inanır, bu ruhlardan aşağı seviyede olanları, eski yaşadıkları çevrede
dolaşır ve yaşayanları korkutur, onlara kötülük yaparlar. Üstün
seviyedekiler ise yeni bir beden almak için sıralarını beklerler. Bütün
ruhların gayesi bir bedene sahip olmaktır.
Tibetlilere göre ruh, fizik bedene bağlıdır, ancak ölüm anında ayrılır
,ve ruh varlığını beden dışında sürdürmeye devam eder. Bir süre sonra
kendi için seçilen başka bir bedende yaşama döner, ancak bu bedeni kendi
seçemez. Kutsal kitaplar içinde, Tibet Ölüler Kitabı reenkarnasyon
hakkında en detaylı bilgiyi veren kaynaklardan biridir..
Eski Mısır halkı günümüzdeki insandan farklı bir yaşam sürerdi. Onlar
için zaman, sadece dünyasal zamanı değil, diğer alemi de kapsayan daha
geniş bir kavram üzerine kuruluydu. Eski Mısır rahipleri, ölüm anında
ruhun bir karışıklık yaşadığını öğrendiler. Bu kargaşalık halini
incelerken, ölüm halinde şuurun iki farklı hale ayrıldığını buldular,
ve bu iki hale değişik adlar verdiler. Şuur ayrışımın ilk haline BA
dediler. Bu ölümsüz varolma, şuurun yeniden doğma halidir. BA ölüm
anında şuurdan ayrılır ve diğer ruhlar arasına dönerek, tekrar doğmayı
bekler. BA ölümsüzdür, tekrar doğar ve tam aydınlanmaya doğru kutsal
yolculuğunu devam eder. BA daha çok deneyim ve aydınlanma gayesiyle bedenden
bedene geçmektedir. Kadim Mısır'ın hiyerogliflerinde, BA kanatlı bir
insan başı veya insan başlı bir kuş olarak gösterilir. O, ölüm
anında dünyayı terk ettiğimizin farkında olan parçamızdır. BA'nın kuş
sembolü maddi alemden kurtulup, kozmosa uçabilen gücü temsil eder. Ölüm
anındaki büyük ayrışımın ikinci unsuruna KA denilirdi. KA, insan
şuurunun Dünyada kalan tarafıydı, ve hiyerogliflerde bir ufuk önünde, iki
uzanmış kol olarak temsil edilmekteydi. Ölen insanın hayaleti olarak
açıklanırdı. O, yaşarken bulunduğumuz yer ve ortamlarla, sahip olduğumuz
eşyalarla ve tanıdığı insanlarla bağlantısı olan tarafımızdır.
BA'nın bedeni terk ettiğinde KA, şuurun arkada kalan unsurudur. BA hakkında
birçok filozof araştırma yapmışsada, KA hep yok sayılmış, yanlızca
Mısırlılar tarafından çok önemsenmiştir. Mısırlılar, kişinin bu
yaşamda sahip olduğu eşyalarının varolduğu sürece, KA halinin bir
kısmınının bu eşyalarda tuttulduğunu inanırlar. Bundan dolayı eski
Mısırlılar, bilinçli bir şekilde mümkün olduğu kadar az eşyaya sahip
olmayı tercih etmişlerdir. Çünkü KA halini, ölümden sonra kontrol
edebilecekleri bir şekilde korumak istemişlerdir. Kadim Mısırlıların
uygulamalarının büyük bir kısmı KA'yı muhafaza etmek üzerine
odaklanıyordu. KA ve BA'larının ölüm sonrasında bölünmemesi için,
öldükleri zaman sahip oldukları, az sayıda KA objeleri, toplanıp bedenleri
ile birlikte mezarlarına konulmaktaydı. Mısırlılar bedenin çürümesi
yavaşlatıldığı sürece, KA nın daha bütün bir şekilde muhafaza
edilebileceğine inanıyorlardı. Mumyalama ile bedenin muhafaza edilmesi de bu
işlemin bir parçasıydı. Kadim Mısırda kutsal ölüm ötesi bilimi iki şey
üzerinde odaklanmıştır, birisi BA'nın reenkarnasyon sürecine son vermek,
diğeri de KA'nın rüyamsı halini kaldırmaktır. BA reenkarne olan
Tanrı’nın izi, KA ise tinin dünyadaki maddi ve psişik tezahüratıdır.
Eski Mısırlılar ayrıca yaşantıları boyunca davranışlarının, ölümden
sonraki hayatlarına etkisi olacağına da inanıyorlar ve yaptıkları işlerde
çok dikkatli davranıyorlardı. Bu Doğu kültürlerindeki karma yasasına çok
yakın bir kabuldür.
Tevrat’ta:
Birinci Samuel, 1/6 da: Rab öldürür ve diriltir, ölüler diyarına indirir
ve çıkarır.
Hezekiel, 37/1-6 da, ölü insan kemikleri dolu bir vadide Rab söyle seslenir:
Ademoğlu, bu kemikler dirilebilirmi? Ve ben Ya Rab Yehova sen bilirsin, dedim.
Ve bana dediki, bu kemikler üzerine peygamberlik et ve onlara de ki, kuru
kemikler Rabbin sözünü dinleyin. Rab Yehova bu kemiklere söyle demiştir:
Sizin içinize soluk koyacağım, ve dirileceksiniz. Üzerinize adeleler
koyacağım ve et bitireceğim, deri ile kaplayacağım, içinize soluk
koyacağım ve dirileceksiniz ve bileceksiniz ki ben Rabbim.
Eyüp, 14/20 de de: Daima onu yenersin ve o geçip gider, sonra onun çehresini
değiştirip gönderirsin denir.
Kabala: İtaat edeceği 613 kuraldan birine itaat etmeyenler, önceki
yaşamlarında uymadıkları kurala uyuncaya kadar, bir veya birkaç defa
dünyaya gelmeye mahkum edilir denir.
İncil’de:
Yuhanna, 3/3 de, bir kimse yeniden doğmadıkça, Tanrı’nın melekutunu
göremez denir.
Matta, 17/11 de de, İsa Peygamber çevresindekilere, 1000 yıl önce ölen
İlyas Peygamberin, Vaftizci Yahya olarak enkarne olduğunu işaret eder.
Ancak Arasöz 12 de, ölümle ruh Tanrı’ya geri döner ve bütün bilinç
kesintiye uğrar, öldükten sonra kişiler herhangi bir yoldan eski evlerine,
ya da kentlerine geri dönemezler yazar. Ayrıca insan, ölümden sonra, diğer
bir kişi ya da hayvanın bedeninde yaşamaya da devam edemez denir.
İslamiyet'te ise bazı düşünürler insanın ruh ve beden bütünlüğü esas
gösterir. İnsan, ruh ve beden olarak yaşayıp, yine ruh ve beden
bütünlüğünde ahirete intikal eder der. Ancak Kur’an’da ki, birtakım
ayetler nedeniyle, bazı araştırmacılar, İslam'da da reenkarnasyon olduğunu
savunurlar. Bu ayetler ve içinde bulundukları sureler şunlardır:
Bakara Suresi'nin 28. Ayetinde: (Allah'a nasıl küfrediyorsunuz ki, ölü iken
sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra sizleri yine diriltecek,
sonra da döndürülüp O'na götürüleceksiniz) der. Din adamlarının
neredeyse tümü bu ayetin manasını, sizler ahiretteydiniz , bu dünya ya
doğdunuz. Öleceksiniz ve ahirette yeniden doğacaksınız olarak verirler.
Fakat burada Kur’an mantığına ters hareket ettiklerini fark edemezler.
Çünkü ayetin ilk ifadesi, ölü iken sizleri dirilttidir. Kuran diğer tüm
sureleride ele alındığında, sadece daha önceden bir yaşam sahibi olup
vefat etmiş olan varlıklara ölü demektedir. Ölü kelimesi asla ahiret
yaşamını tarif ederken kullanılmamıştır. Tam tersine ahiret yaşamını
anlatan bir çok ayette, varlıkların ahirette oldukları net bir şekilde
belirtilmiştir. Bu noktadan hareket edince bakara Suresi’nin 28. Ayetinin
vermek istediği mesaj daha açık ortaya çıkıyor.
Saffat Suresi’nin 50 den 61 e kadar olan Ayetlerinde: ( Birbirlerine dönüp
birşeyler sorarlar. İçlerinden biri şöyle der: Benim bir dostum vardı.
Bana, sen de mi ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman, dirilerek ceza
göreceğimizi tasdik edenlerdensin? derdi. Yanındakilere siz onu bilirmisiniz?
der. Bir bakar onu cehennemin ortasında görür. Ona der ki: Allah’a and
olsun ki, az kalsın beni de mahvedecektin. Eğer Rabbimin lütfu olmasaydı,
ben de oraya götürülenlerden olurdum. Sadece ilk ölümümüz; azaba da
uğratılmayacağız, öyle mi?. İşte büyük kurtuluş şüphesiz budur.
Çalışanlar bunun için çalışsın.) Bu ayetler yeniden bedenlenmenin ana
nedenini ortaya koymakta, ve yeniden doğuşun sebebini bizlere sunarak, olayın
manasını bulmamızı sağlamaktadır. Bir kez doğup bir kez ölen ve bu
kısacık yaşamında alması gereken tüm dersleri alan, yaşaması gereken
tüm tecrubeleri yaşayan ve sonuçta bu denli kısa bir süre içerisinde
tekamülünün dünya yaşamı ayağını tamamlayan insan şüphesiz, son
derece yüksek bir mertebenin insanıdır. Ayette belirttiği gibi büyük
başarının ta kendisi budur. Ancak bu hakikaten de çok zorlu bir iştir ve
neredeyse hiçbirimiz bunu gerçekleştirememekteyiz.
Al-i İmran Suresi’nin 169. Ayetinde: Allah yolunda öldürülenleri ölü
saymayın, bilakis Rab’leri katında diridirler. Allah’ın bol nimetlerinden
onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından
kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve
kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler.
Bakara Suresi'nin 56. Ayetinde: Sonra şükredesiniz diye sizi ölümünüzden
sonra yine dirilttik.
Bakara Suresi'nin 73. Ayetinde: Sığırın bir parçasıyla öldürülen
kişiye vurun, İşte böylece Allah ölüleri diriltir.
Bakara Suresi'nin 243. Ayetinde: Binlerce kişinin memleketlerinden ölüm
korkusu ile çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara ölün dedi, sonra
onları diriltti.
Mü'min Suresi'nin 11. Ayetinde: Rabbimiz bizi iki kez öldürdün ve iki kez
dirilttin.
Vakia Suresi’nin 57 den 62 ye kadar olan Ayetlerinde: Sizi yaratan Biziz: hala
tastik etmezmisiniz? Söyleyin: akıttığınız meniden insanı yaratan siz
misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız? Ölümü aranızda Biz tayin ettik, sizi
ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerine getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde
var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez. And olsun ki, ilk yaratmayı
bilirsiniz, yine de düşünmezmisiniz?
Yunus Suresi’nin 4. Ayetinde: Dönüşünüz hep O'nadır! Allah'ın va'di
haktır. Çünkü O, yoktan var ediyor, sonra iman edip iyi işler yapan
kimseleri adalet ölçüsü ile mükafatlandırmak için, geri döndürecektir.
Yunus Suresi’nin 56. Ayetinde: O hem diriltir, hem de öldürür ve hep
döndürülüp O'na götürüleceksiniz!
Şuara Suresi’nin 81. Ayetinde: O ki, beni öldürür, sonra beni yine
diriltir.
Rum Suresi’nin 11. Ayetinde: Allah önce yaratır, ölümünden sonra onu
tekrar diriltir. Sonunda O’na döndürüleceksiniz.
İnşikak Suresi’nin 19. Ayetinde: Ey insanlar! Siz bir durumdan diğerine
uğratılacaksınız. ( boyuttan boyuta/halden hale geçeceksiniz ).
Hacc Suresinin 66. Ayetinde: Sizi dirilten, sonra öldürecek, sonra yine
diriltecek olan O’dur. İnsan gerçekten pek nankördür.
Hacc Suresi 5. Ayetinde: Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirilmekten
süphede iseniz, su muhakkak ki, Biz sizi topraktan, sonra nutfe (sperma) den,
sonra alakadan (yapışkan bir madde), sonra da uzuvları görünen yada
görünmeyen bir et parçasından yaratmaktayız ki, size (ne olduğunuzu)
anlatalım. Dilediğimizi de belli bir süreye kadar rahimlerde durdururuz.
Sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız, sonra da olgunluk çağına gelmeniz
için geliştiririz. Bununla beraber, içinizden kiminizin canı alınıyor,
kiminiz de biraz bilgiden sonra birşey bilmemek üzere, ömrünün en kötü
devresine getiriliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün; ama
üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her dilber çiftten
bitkiler bitirir. Bu yaşamsal döngüyü mükemmel bir şekilde ortaya
koymaktadır. Her şey bu ayette o denli nettir ki, üzerinde yorum yapmaya bile
gerek yoktur. Okuyan herkes bu ayetin manasını rahatlıkla anlayacaktır.
Kıyamet Suresi 1 den 4 e kadar olan Ayetlerinde ise: Kıyamet gününe yemin
ederim ve nedamet çeken nefse yemin ederim ki, insanlar öldükten sonra
diriltileceklerdir. İnsan, kemiklerini biraraya toplayamayızmı sanıyor? Evet
biz onu parmak uçlarına varıncaya kadar bütün incelikleri ile yapmaya
kadiriz, denir.
Mü'minun Suresi 99 ve 100. Ayetleri: Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde
şöyle der: "Rabbim, beni geri döndürün; Döndürün ki, o arkada
bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler
onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
En'am Suresi 36. Ayetinde: Ancak kulak verenler daveti kabul ederler. Ölüleri
Allah diriltir, sonar O’na dönerler.
Nahl Suresi 38. ve 39. Ayetlerinde: Ölen kimseyi Allah’ın diriltemeyeceği
üzerine bütün güçleri ile yemin ederler. Hayır öyle değil, ayrılığa
düştükleri şeyi onlara açıklamayı, inkar edenlerin kendilerinin yalancı
olduklarını, Allah gerçekten vadetmiştir, fakat insanların çoğu
bilmezler.
Bektaşiler arasında Hacı Bektaş Veli’nin, Hz. Ali’nin enkarnesi
olduğuna inanılır. Ayrıca Bektaşiler, Hz. Ali’nin, Kıyamet’e kadar her
devirde, bedenli bir insan olarak yeryüzünde yaşadığına ve yaşayacağına
inanırlar.
Reenkarnasyon Batı dünyasında da çok inanan bulmuştur. Fransız La Nouvel
Observatuer Dergisi'nin yaptığı bir anket sonucuna göre, Avrupa'da her beş
kişiden biri yeniden doğduğuna, ya da doğacağına inanıyor. İngiltere ve
Fransa nüfusunun yüzde 24 ü, İtalya ve Almanya nüfüsunun ise yüzde 19 u
reenkarnasyona inanıyor.
Reenkarnasyon yasasının aslı, varlıklar arasındaki adalet ve eşitliğe
dayanır. İnsanlar arasındaki sosyal, ekonomik ve sınıfsal farklılıklar
tek anlamıyla görecelidir. Kutupluluk illizyonunun yarattığı, perdenin bu
tarafında ki oyunun bir parçasıdır. Yanlızca tek yaşamı kabul edersek,
insanlar arasında eşitsizlik gibi görülen bütün bu olgular, bizim bu
yaşamımızda kabul ettiğimiz ve yanlızca tek kez yaşayabileceğimiz
gerçekleri meydana getirir ki, bu da herkes için fazla adaletli sayılmaz.
Çünkü tek kabul ettikleri yaşantılarını, bazı kişiler hasta, yoksul,
aç veya çok zor bir şekilde geçirmeye mecbur edilebilirler. Evrende her şey
Tanrı'nin koyduğu kanunlara göre oluşmaktadır. Tesadüf diye birşey
yoktur, Tanrısal dengelenme vardır. Bu dünyadaki maddi değerler, ruhun bilgi
ve tecrübesini artırmaya yarayan araçlar olup, hepsi dünyada kalacak olan
göreceli değerlerdir. Tanrı insana hatalarından dolayı ceza değil, telafi
imkanı verir, mükemmel olan Tanrı, yarattığı ruhu, yapabileceği
hatalardan dolayı cezalandırmak için yaratmamıştır ve bütün ruhlar
Tanrı’nın gözünde aynıdır, birbirine üstünlükleri yoktur, bir anne ve
babanın bütün çocuklarını aynı sevmesi gibi. İyilik de, kötülük de
insanın kendisindendir, Tanrı tarafından yapılan adaletsizlik hiçbir
şekilde söz konusu degildir. Tanrı için tüm varlıklar birdir, bütündür
ve mükemmeldir. Ne kadar kötü olaylar yaşarsak yaşayalım, ne
başkalarını, ne de Tanrı'yi suçlama hakkına sahip değiliz, her şeyin
sorumlusu kendimiziz.
İnsan, ruh ve bedenden meydana gelmiştir demiştik. Ruh ve beden, bir
kağıdın ön ve arkası gibi bir bütündür. İnsan bu sebeple hem maddesel,
hem de ruhsal özellikler taşır. Bedeni idare eden ruhtur, beden ise sadece
geçici bir araçtır. Ruh bedeni canlı tutar ve yönetir. Ölümsüz olan ruh,
tekamül etmek için sayısız bedenleri geçiçi olarak kullanır ve işi
bitince onları dünyada bırakır. Her birey kendi vicdanı, içsel birikimi,
bilgisi, anlayışı ve çabası ile kendini geliştirir. Herkes, kendi
evrimleştirici araştırmasını kendi yapar. Ruhçuluk fizik bilimi gibi;
teorisinin deneme ile saptanması ve ispatlanması için sürekli olarak
çalışma yapmaktadır. İnsan, ruh sahibi bir beden değil, beden sahibi bir
ruhtur. Ruh bedenin içinde de dışında da değildir, onun mekanı yoktur.
Doğmadan önce hayat planı hazırlanır, ruh doğmadan önce dünyada
yapacağı işleri planlar, yani din kitaplarının kader dediği olayı
hazırlar. Dünya üzerinde yaşayacağı yeri, ailesini, işini, cinsiyetini,
deneyimlemek isteği tüm olayları planlar. Ancak bu plan yüzde yüz kesin
değildir, ruha dünyaya geldikten sonra, planlarında ufak tefek değişiklik
yapma hakkı tanınır. Ölümlü olan bedendir, ölmek ruh dünyasında yeniden
doğmaktır. Ölüm, sadece beden için geçerlidir. Ruh ve beden ilişkisinin
kopmasına ölüm denir. Ruh, bedeni kullanarak burada yapması gereken
görevlerini bitirip,
Dünyamız Evrendeki en önemli tekamül yerlerinden biridir. Evren, dünyamız
gibi daha birçok tekamül okulu ile doludur. Tanrı, Tanrı'nın bilgisi,
ilerleme ve aydınlanma ortamları sonsuzdur. Yaşamlar bir düzen içinde devam
eder ve zamanı geldiğinde son bulur, ancak ilerlemenin sonu yoktur. Her ortam
ve olay bir okul gibidir, ruhlar Evren’de yaşayarak, bilgi ve tecrübe
edinirler. Dünyadaki ilerlemesini geliştirene kadar, ruh tekrar tekrar doğar.
Tekrar doğuşlar tekamül için konulmuş bir Tanrı kuralıdır. Bütün
yaratılanlar değişir, başkalaşır, çeşitli hallere girerek gelişir ve
tekamül ederler. Tekamül nedeni ile, yaşamlarda devamlı bir ilerleyiş ve
gelişme vardır. Kör bir adamın göremediği için renkler yoktur demesi
gibi, bizimde bilemediğimiz reenkarnasyonun olmadığını iddia etmemiz,
cahillikten başka birşey değildir. İnsanın her yaşamında önemli olan,
yaşanılan zamanın uzunluğu veya kısalığı değil, yaptığı işler ve
elde ettiği başarılardır. Ancak bu başarıyı okulda veya iş hayatında
başarı olarak düşünmeyin. Okuma yazma bile bilmeyen bir kişi, hayat
okulunu çok başarılı bir şekilde bitirebilir.
Yeniden doğuşa inanan birçok ünlü vardır: George S. Patton, Eflatun,
Voltaire, Pisagor, Seneca, Dante, Goethe, Albert Schweitzer, Nietzche, Tolstoy,
Jung, Empodogles, Leonardo da Vinci, Napolyon, Salvador Dali bunlardan yanlızca
birkaçı. Dünyanın birçok ülkesinde, binlerce insan reenkarne olduklarını
söyleyip, eski hayatları ile ilgili anılarını anlatıyorlar. Ülkemizde de
Dr. Bedri Ruhselman'in Metapsisik Tetkikler ve İlimler Derneği'ni kurması ile
bu konuya ilgi başlamıştır. Ergün Arıkdal tarafından 1994'de kurulan,
İnsanlığı Birleştiren Bilgiyi Yayma Vakfi (BILYAY)'in ele aldığı
konulardan biri de reenkarnasyon olup, vakıf sık sık bu konuda yazılar
yayınlamaktadır.
Yeniden doğuş hakkında, bazı meşhur kişilerin söylediği güzel
sözlerden bazıları şöyledir:
Aleksey Nikolayevic Tolstoy ( 1883-1945, Rus roman ve oyku yazarı) Tıpkı
yaşamlarımızda binlerce düş kurduğumuz gibi, bu yaşamımız da,
öldüğümüz zaman tekrar dönecek olduğumuz o gerçek, samimi ve asil
yaşamdan gelip ve yaşamların binlercesinden birini seçip
yaşadığımızdır. Yaşamımız o diğer gerçek yaşamımızın
düşlerinden biridir ve sonsuza dek, o tek, son ve hakiki yaşama ulaşıncaya
dek sürer. Bir önceki yaşamında kendini öldürmüş bir insanın, şimdiki
yaşamındaki deneyimlerinin öyküsünü yazmak ne kadar ilginç olurdu.
Önceki yaşamdaki talepleri ile yeniden karşılaşır ve bunları halletmesi
gerektiğini anlayıncaya kadar tokezler dururdu... Önceki yaşamlardaki
eylemler şimdiki yaşama yön verir.Leonardo da Vinci (1452-1519 Italyan
sanatçı, bilim adami ve matematikçi) Oku beni, Ey Düzeltici! Anla beni,
eğer o çok ender bulunan hazzı ve neseyi bende görüyorsan, tekrar bu
dünyaya gelebilirim.Voltaire (1694-1778, Fransız filozof ve yazar) İki kez
doğmak, bir kez doğmaktan daha şaşırtıcı değildir, doğadaki herşey
yeniden hayat bulmuyormu?Seneca (MÖ 54-MS 39, Romalı hatip, filozof) Bizim
görüş alanımızdan çıkmış hiçbir şey yok olmuş demek değildir. Hepsi
geldikleri ve yeniden görünmeye başlayacakları yere, doğaya saklanmaya
giderler. Aralar vardır, yok oluşlar değil. Ve bizim terör olarak
andığımız ölüm, yaşamı keser, ama ona bir son vermez. Hepimizin dünyada
yeniden görüneceği gün, onu anımsayan birçoklarının geri dönmeyi
reddetmelerine karşın gelecektir.Albert Schweitzer ( 1875-1965, Alman hekim,
teolog, filozof ve orgcu) Avrupalı düşünürlerin zihinlerini karıştıran,
oysa aslında zorlukların üstesinden gelmek anlamına gelen, bu Hint
düşüncesinin yardımıyla, reenkarnasyon düşüncesi, gerceğin en umut
verici açıklamasını içermektedir.George S. Patton ( 1885-1945, ABD li
General) Reenkarnasyon benim için yanlız bir inanç değil, bir imandır.
Filanca yeri biliyorum dediğimde, o yeri bir önceki yaşamımdan
tanıyorumdur. Örneğin Fransada Langrese komutan olarak atandığımda, beni
karşılayan bir subay kenti gezdirmeyi teklif etti. Bense bu öneriyi
düşünmeden reddederek, zahmete değmez, yeri biliyorum, hatta çok iyi
biliyorum demiştim.
Ramtha 1976'dan beri Tanrı, yaratılış, insan ilişkileri, sağlık,
beslenme, beyin, quantum fizik, ve insanlığı ilgilendiren çeşitli sorunlar
hakkında geniş bilgiler vermiş bir bedensız varlık olup, mesajlarını
iletme gayesi ile J.Z. Knight ‘ın bedenini kullanır. Ramtha, bu
yaşadığımız hayat ve şahsiyet içimizdeki Tanrıya göre nedir? sorusuna
şöyle cevap verir: Bir elbise. Bir gardrop düşünün Ustad, içinde envai
çeşit elbiseler ve kıyafetler var. Günlük giysiler, merasim kıyafetleri,
sadece özel günlerde giydiğiniz kıyafetler, vs. Fakat bunların arasında
bir veya iki kıyafetiniz varki, en çok sevdiğiniz, en rahat, ve içinde en
çok siz olabildiğiniz kıyafet. Bütün gardrobunuzu gözden çıkarsanız
geriye belki sadece bu giysi kalacak. Fakat sizin tahmin ettiginiz giysi
değil, satafatlı, goz alıcı, rengarenk, vs. Belki sadece üzerinize
geçireceğiniz bir çuval ve bir çift sandal. Neden mi? Çünkü içinde en
çok rahat ettiğiniz, hareket edebileceğiniz, ve kendiniz olabileceğiniz
giysi bu...
Ben kendim, aile fertlerim ve arkadaşlarım üzerinde, birçok derin meditasyon
veya hipnoz altında, geçmiş hayatlara dönüş olayını deneyimledim. Hipnoz
hakkında USA’ da eğitim gördüm, ve o sırada reenkarnasyon hakkında
birçok enteresan olaya şahit oldum. Bu anılar genlerimiz tarafından
taşınıyor olabilirmi diye epey düşündüm, ama bu bilimsel açıdan
imkansız bir ihtimaldi, çünkü genetik anının olabilmesi için, kuşaklar
boyunca herhangi bir bölünmenin olmaması gerekiyordu, oysa hipnoz altında
kişiler dünyanın dört bir yanında ve çok değişik zamanlarda yaşamış
ve genetik bağları defalarca kesintiye uğramış olan kişilerdi. Çocuğu
olmayan veya çocukları ölen kişiler için de genetik akışın kesilmiş ve
kendinden sonraya aktarılmış olmaması lazımdı. Ölümden sonraki yaşam ve
iki yaşam arasındaki ruhsal düzeyde taşınabilecek genetik malzeme yoktu,
ama anılar taşınabiliyordu. Reenkarnasyon olayının bazı kişilerce,
genlerle bilgi taşınması açıklaması bu bakımdan kabul edilemezdi. Bazı
kişiler, insanlığın tüm anılarının ve deneyimlerinin toplandığı ve
gerektiğinde kullanılabileceğini söylediği, beynin yapısında bulunan
kollektif bilinç altının, reenkarnasyon inancını çıkardığını söylese
de, bu da bence doğru değildir. Çünkü hipnoz altındaki kişilerin
söylediği olaylar oldukça kişiye ait, özel ve belirgin olaylardır. Hipnoz
altındaki kişiler, insanlar, olaylar ve mekanlar hakkında ayrıntılı
açıklamalarda bulunur. İnsan her geçmis hayatından yanında eski
tanıdığı birilerini getiriyor. Örnegin annemiz, eşimiz, çocuğumuz veya
komşumuz, bir önceki hayatımızda bizimle ilişkide olan birileri olabiliyor.
Bu hayatta annemiz olan birinin, geçmiş hayatlarımızdan birinde komşumuz
olması çok normal bir olay. Hiçbir şey tesadüf değil. Ancak herkes hipnoz
ile geçmiş yaşamlarına dönmeye bilir, eğer kişinin bu dünya ile
bağları çok kuvvetli ise, geçmiş hayatlara dönüş zor olur. Herkesin
hipnoz olamadığı gibi. Hepimizde maddi ve manevi veya insan ve Tanrı
özellikleri bulunur. Deneyimlerime göre maddi veya insanca değerlerimiz çok
kuvvetli ise, hipnoz ile geçmiş hayatlarımıza dönmemiz zorlaşıyor.
PETEK KİTAMURA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder