Bu sabah toplantıda; fazlasıyla baskın bir karakter olan adama içimden "sen kimsin ha? sen kimsin?" derken yakaladım kendimi. Her zamanki gibi çok güldüm. Gülerken (içimden tabii) adamın söylediklerini dinlermiş gibi yapıp aslında ona içimden ho'oponopono yapıyordum. Hangisi daha beter bilmiyorum, kendimi karşısında aşağı hissedip üstünlük taslamasına sinirlenmem mi, yoksa adamı dinlememek saygısızlığı mı? Son derece baskın bir karakter olan ve meşhur tabirle sürekli şeytanın avukatlığını yapan bu adamın söylemlerinin karmaşıklığı ile toplantı sırasında elimde olan ve (asla farkında olmadan - en azından bilinçli bir şekilde) katlayıp bir güzel çantama attığım, tek kopya olan ve bize bir fotokopisini vermek için yarım saat odanın içinde herkesin dört dönüp aradığı dökümanın sonunda çantamdan çıkmış olması ve döküman kleptomanı durumuna düşmem mi daha kötü oldu, ona hiç bir yorum yapamıyorum. :)))
Bir çok toplantıda kendimi kendimle konuşurken buluyorum haliyle. Genelde üstünlük taslayan birileri, söylediklerimi dinlemeyen birileri, tam benim söyleyeceğim ya da söylemem gerekeni söyleyen ve benim sinir olduğum birileri oluyor. Her seferinde bedenimi orada bırakıp bir adım yana çekilip kendime bakıyorum. Yıllardır içimde saklı duran suçluluk duyguları, güvensizlikler, tatminsizlikler pırtlayan bahar çiçekleri gibi ortaya çıkıveriyorlar.
Her seferinde yeni bir şey farkediyorum kendimle ilgili. Her seferinde bir süreliğine zamanı durduruyor, bir süreliğine duruma bakıyor, bunun tamamen benim içimde bir yerlerde kayıtlı düşüncelerden oluşan ve tamamen benim yarattığım olaylar olduğunu kendime hatırlatıyorum...
Bu aralar hergün dönüşümle geçiyor...
Değişim dönüşüm zamanları bu olsa gerek. Hiç bitmeyen bir mesai doğrusu...
Yarın 11:00'de Nefes var. Çok mutluyum. Nefes almak ne kadar olağanüstü. Her nefesle yaşamı içine çekmek ne kadar olağanüstü anlatamam. Umarım herkes bunu yaşama şansına sahip olacaktır. Ben gerçekten çok çok şanslı ve mutlu bir insanım. Şükürler olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder