Serpil Doğançay'ın bu sabah gerçekleşen Dolunay'dan önceki yazısı. Okuyamaya değer...
12 Ekim 2011 Çarşamba günü sabaha karşı 05:07 gibi Koç burcunda dolunay gerçekleşiyor.
Bu yüzden bazılarımız patlamaya hazır bombalar gibi dolaşıyoruz ya da etrafımızda bu enerjiyi algılıyoruz bugünlerde. Bu dolunayın gezegeni Savaş Tanrısı Mars çünkü. İçimizdeki Kahraman savaş hazırlıklarında sanki. Mars’ı ve Koç enerjisi güçlü olanlar bir süredir içsel bir savaş alarmı içinde hissediyor olabilirler kendilerini. Fethedilecek topraklar var yine sanki bir yerlerde ve kuşandık kılıçlarımızı Allah Allah sesleriyle.
Ateş elementi büyüdükçe büyüdü içimizde, yarın sabah en yüksek noktasına ulaştıktan sonra azalmaya başlayacak dolunayın üzerimizdeki bu etkisi. Zorlananlara iyi haber olsun bu. Ateş elementi karın çakramızın elementidir ve en az bir haftadır bazılarımızda bu bölge kendini bir şekilde belli ediyor; yanmayla, bağırsak bozukluğuyla ya da çeşitli bağırsak sorunlarıyla, belki karın ağrılarıyla. Karnımız 2. Beynimiz.
Zihinlerimiz de çok güçlü bir şekilde tetiklendi son günlerde. Sanki zihnimizi etkisi altına almaya çalışan güçler güçlenmiş gibi… Zihnimizle bağlantılı olan gezegen Merkür, Satürn ile yakın ilişkideydi Terazi döneminde. Şu anda da son demlerinde olmakla birlikte öyle yine… Düşünme biçimimiz ve kalıplarımız bir kez daha karşımıza çıktı son günlerde. Özellikle ilişkilere yönelik. Önce kendimizle sonra da partnerimizle ve sevdiklerimizle ilişkilerimizde kuşkulara düşmüş olabiliriz. Şu ya da bu şekilde zihinlerimize düşmüş olabiliriz.
Merkür üst dünyalarda da alt dünyalarda da dolaşabilen bir gezegen. İçinde bulunduğumuz dönemdeki bu yüksek enerjilerin zihnimizi etkilemesi son derece normal. Akıl Oyunları adlı filmde (Beautiful Minds) olduğu gibi; görsek de, eteğimizden, paçamızdan aşağıya çekse de bizi akıl oyunlarımız, ilgilenmeyelim… Orada duruyorlar, bakıyorlar eski düşünme şekillerimiz, varsın dursunlar, ilgilenmeyelim. Ancak fark edelim ki, var olan potansiyelimiz ne ise o oranda zorlanıyoruz. Yani zihnimiz nasıl etkiler altına girebiliyorsa, o oranda zorlanıyoruz. Ama hepsi geçici zorlanmalar bunlar. Daha önce yapamadığımız bir şeyi yapabilmeye, söyleyemediğimiz bir şeyi söyleyebilmeye, zihin kalıbımız şu anda bizi hayatımızın hangi alanlarında etkiliyorsa, kırmaya niyet edelim. Dolunay enerjisi bizde bu yardımı sunuyor.
Mars’ın kudret enerjisini kullanalım ve Kudret’in kılıcı ile keselim bizi geri çekenleri, sevgi ve merhametle. Hayat Ağacı’ndaki 5. Küredir Mars enerjisi. Ondan bir önceki küre olan Merhamet ile birlikte hareket etmelidir. Merhamet Hayat Ağacı’nın genişleyen sütununda, Mars ise Hayat Ağacı’nın kısıtlayan sütunundadır. Fazla genişlemiş olan ve dengeye gelme ihtiyacı içinde olan yönlerimizi bu kılıç ile kesip atarız ama bunu sevgi ve merhamet ile yapmalıyız. Merhamet küresindeki sevgiyi, şevkati ve hayata olumlu bakabilmeyi daha önce öğreniriz çünkü.
Gall Sasson ve Steve Weinstein’in “Bir Dilek Tut Hayatın Değişsin” adlı kitabında tüm diğer Küreler gibi bu enerji de harika bir şekilde açıklanmış. Kırmızı ışığın kavşaklarda nasıl hayatımızı kurtardığı örneği verilmiş. Mars kırmızı ışık gibidir çünkü… Gerektiği yerde durmalı, diğerlerine yol vermeli, sonra yeniden yola devam edebilmeliyiz. Kırmızı ışıkta geçersek eğer bazı tehlikeli yerlerde, yok edebiliriz veya yok olabiliriz…
Mars enerjimizi nasıl kullandığımız bu dolunay ile çok güçlü bir şekilde gözümüzün önüne geldi. Zorlanıyorsak bile dışında kalıp izleyici olabildik mi, yoksa gemileri yakıp yıktık mı bu günlerde? Dürüst olalım kendimize. Bilelim kendimizi. Bu savaş enerjisini iç kulelerimizi yeniden yapılandırmak için kullanalım. Nerede kırmızı ışık varsa orada kullanalım. Kendimizi fethetmek için kullanalım. Savaş boyalarını sürdük yüzümüze artık, dönüşü yok kullanacağız bu enerjiyi.
Koç Dolunayı ile aşağıdaki soruları soralım kendimize ve ihtiyacımıza göre yönlendirelim içimizdeki Savaş Tanrısı’nı.
Ben kimim ve bu dünyaya niye geldim?
Ne için koşturuyorum bu kadar? Ne için uğraşıyorum? Ait olduğum ortamlarda mıyım?
Nasıl bir kozmik tohumum ben?
Dünyasal ve Galaktik nasıl bir soyum var benim? Her iki anlamda da soyumu önemsiyor muyum? Farkında mıyım üzerimdeki etkilerinin?
Dünyasal ve Galaktik soyumdan gelen neleri sahiplenip hayata geçirdim ve geçireceğim? Yoksa gözüm ve kulağım tıkalı mı?
Beni geri çeken neler var yolumda? Bunları Kudret’in kılıcı ile kesip atma gücüm yok mu benim? Eğer yoksa, Gücümü nereye ya da kime verdim ben?
Ben nerede Öz’üm ile parlıyorum ve daha da güçlü olarak parlayacağım?
Ve bereket konusu var dolaylı olarak bu dolunayda arkadaşlar.
Ben kimim ve nasıl bir kozmik tohumum diye sormaktayız kendimize zaten bir süredir. Peki bulunduğumuz ortamlar ve yaptığımız çalışmalar şu anda fark etmekte olduğumuz “benlerimizle” uyumlu mu? Yeteneklerimizi sahiplendik ve hayata geçirebildik mi? Yoksa zihin kalıplarıyla bize dikte edilen işlere mi yöneldik ve yönelmekteyiz güvenlik uğruna? Peki ya, sahip olduklarımızın farkında mıyız? Bereketi yaratmak istiyoruz çoğumuz ama hayatımızın değişik alanlarındaki bereketin farkında mıyız? Bilmediğimiz bir şeyi hayata nasıl geçirebiliriz ki zaten? Ailemiz, sevdiklerimiz, hayatımızda olan her şey bizim bereketimiz aslında. Evrenden değişik kanallarla bize gelen tüm bereketi hissedip şükredelim ve bu bilişle ötesine niyet edelim. Çünkü gelmekte olan dönemde, değişen “ben”lerin yöneleceği yeni çalışmalar olacaktır. Pek çok kişi bereketini farklı bir şekilde yaratmaya gebe… Pek çok kişi büyük şehir hayatının karmaşasından uzaklaşma isteğinde. Dünyada bu anlamda yeni bir yavaşlama hareketi var son yıllarda. Doğal yaşama, sakin yaşama, az eşyayla yaşamaya, her anlamda sadeleşmeye dönüş yolculuğu var. İçine doğduğumuz sistemin bizi tüketen güç savaşlarından çıkıştayız. Maddenin bizi esir almasından özgürleşme yolundayız. Şu anda bunu akılla onaylıyoruz ama gittiğimiz dönemde bu konuyu zihinlerden yüreklere indireceğiz arkadaşlar. Az kaldı…
Duyalım bu dolunayda bize gelen seslenişleri:
“Dünyada olarak, dünyanın muhteşemliğini deneyimleyerek ama dünya deneyimi olan maddenin, ki bu gerek fiziksel beden, gerek para veya her türlü dünyasal madde olsun, bizi esir almasından özgürleşerek, maddenin yönetimini eline alarak, Dünya deneyimi olan zihnimize şu anda seyirci kalmayı başararak, onu dinlendirerek ve onunla yeni bir ilişkinin başladığını kabul ederek, Gerçekten Kim Olduğumuza doğru cesaretle yola çıkmaya hazır mıyız?
“Çünkü ancak o zaman gerçekten yapmak istediklerine ulaşabileceksin” diyor bize gökyüzü enerjileri… ”Yeteneklerini hayata geçireceksin…kendin ve bütün için en hayırlısı gerçekleşecek… evrensel yap boz’daki yerini belirleyeceksin ve gerçek sevgi ve güvenin orada olduğunu göreceksin. ..”
Bırakalım içimizdeki savaşçı bizi sadece ve sadece kendimiz olmaya yöneltisin doludizgin.
Anne olmuş, baba olmuş, evlat olmuş, büyükanne, büyükbaba olmuş, müdür, çalışan, sevgili, terapist vs. vs. vs. olmuş ama kendimiz olamamışsak bu yaşamın anlamı var mı? Hayatımızın her anında mecburen kendimiz olabilmemiz için Benjamin Button adlı filmde olduğu gibi hayatı sondan başa mı deneyimlememiz gerekiyor?
Sevgi ve ışıkla,
Serpil Doğançay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder