20 Mayıs 2012
Suzan Caroll kanalıyla
Ben Mytria'yım, Alycone, Pleiades'te Mor Alevin Koruyucusuyum ve ben Ashtar Komutasında Komutan Mytre'yım.
Bizler İlahi Tamamlayıcıyız (Bütünleyici) ve bu yazarın yüksek ifadelerinden biriyiz. Sevgili Dünyamız beşinci boyut ifadesine ilerlerken birçok İlahi Tamamlayıcıların katılmasından söz etmek için TEK varlık olarak size geliyoruz. Hepinizin bildiği gibi Gaia ve onun tüm sakinleri Onun frekansını beşinci boyuta ve ötesine geri genişletiyor. Bu nedenle, siz, Dünyanın yükselenleri, İlahi Tamamlayıcılarınız ile yeniden birleşerek eril ve dişil ifadelerinizin bütünlüğü ile yeniden bağlanacaksınız.
Üçüncü boyuta ilk girdiğiniz zaman, bir cinsiyet seçmek zorundaydınız, çünkü Dünya kutuplaşmış bir realite idi. Bundan dolayı, yaradılıştan olan androjen ifadenizin bir cinsiyet formu seçmesi gerekliydi. Sonra, fiziksel Dünyada birçok enkarnasyonlarınıza devam ettikçe, kendinizi ya erkek ya da kadın olarak ifade ettiniz. İlahi Tamamlayıcınız aynı süreçten geçti. Bu nedenle, her ikiniz de hem eril hem de dişil dünya bedenlerinde sayısız enkarnasyona sahip oldunuz. Ancak, beşinci boyuta yükselirken, form kutupluluğunuz artık gerekli olmayacak. Bundan dolayı, eğer seçerseniz, androjen, Çokboyutlu BENLİĞİNİZin bütünlüğü ile birleşebilirsiniz.
Söylemek üzere olduğumuz şeyleri tam olarak anlamanız için, çok boyutlu düşünmeniz ile okumanızı istiyoruz. BENLİĞİMİZİ dişil ve eril ifadenin iki en uç noktası olarak tanıştırdık. Yüksek boyutlu varlıkları eril veya dişil formlarda algılamış olmanız doğrudur, çünkü bazılarımız, özellikle Pleiadesliler hala eril veya dişil form taşımaktan keyif alıyoruz. Ancak, bizler her zaman İlahi Tamamlayıcımıza çok yakından bağlıyız. Beşinci boyutta zaman ve mekan fiziksel dünyadaki gibi aynı tarzda var olmadığı için, ikimizden birimiz kendi yuva dünyamızda, diğerimiz herhangi bir ayrılık duygusu olmadan Evrende seyahat eden bir Uzay gemisinde olabiliriz.
Bunu yapabiliyoruz, çünkü beşinci boyuta geri yükseldiğimiz zaman, gerçek, çok boyutlu doğamıza geri döndük. Bu yüzden, aynı ŞİMDİ anında iki veya daha fazla realiteyi deneyimleyebiliriz. Başka bir deyişle, hayatımızı aynı anda iki realiteyi, aslında ikiden fazla realiteyi deneyimleyen TEK varlık olarak deneyimliyoruz. Bu son cümle nedeniyle, çok boyutlu şekilde düşünmenizi istedik. Gerçekte, sürekli yükselen realitenizi daha kolayca anlayabilmeniz ve ona tam olarak katılabilmeniz için çok boyutlu olarak düşünmenize yardımcı olmak için bu zamanda size geldik.
Biz Pleiadesliler beşinci boyut ifademize geri döndüğümüz zamandaki yükseliş deneyimlerimizin bazılarını size anlatacağız. Sevgili dostlarımız Arkturus'lulara benzemeyen şekilde, bizler formun ifadesinden çok keyif alan bir uygarlığız. Arkturuslular bizden uzun zaman önce yükseldiler, ama bizler sürekli temas halinde kaldık, çünkü uygarlıklarımız sizin zamanınızla sayılamayacak kadar uzun süre birbirine dolandı. Aslında, Dünyadaki bir çok yükselmekte olan insanın hem Pleiades hem de Arkturus dünyalarında yüksek ifadeleri ve devam eden hayatları/deneyimleri var.
Hayat ve ifade kavramlarının çok boyutlu varlık ile aynı anlamı vardır, bizler sizin fiziksel realitede yaptığınız gibi "doğmaya" ve "ölmeye" gereksinim duymayız. Bunun yerine, o deneyimde tamam hissedinceye kadar belirli form/realitede meşgul olmayı seçeriz. Sonra, sadece o realiteden çıkarız, ama katılmış olduğumuz her realitenin her deneyimini hatırlarız. Bu hafıza hacminin üçüncü boyut düşüncenizde imkansız göründüğünü biliyoruz, ama beşinci boyutta ve ötesinde bunun tüm yaşam formları ile tutarlı olduğunu temin ederiz.
Yüksek ifadelerinize uyananlarınız söylediklerimizi anlıyor. Henüz bu deneyime sahip olmayanlar için, size söylediklerimiz imkansız görünüyor. Ancak, düşünce kalıplarınızdan "imkansız" kavramını salıvermenizi teşvik etmek istiyoruz, çünkü sizler imkansızın olası olduğu yeni hayata girmek üzeresiniz. Örneğin, birçoğunuz İlahi Tamamlayıcınız veya İkiz Ruhunuz olduğuna inandığınız yüksek boyutlu veçheniz ile buluşuyorsunuz.
Bazı durumlarda, İlahi Tamamlayıcınızın yıllardır size yakın olan biri olduğunu kavrıyorsunuz. Başka durumlarda, Tamamlayıcınız olduğunu kalbinizle bildiğiniz biriyle tanışma şansına sahip olabiliyorsunuz. Bazen o kişiyle yakın ve uzun süren bir ilişkiye girebiliyorsunuz, ama bazen o kişi kabul etmenizin zor olduğu bir nedenle hayatınızdan çıkmak zorunda kalıyor. Eğer durum bu ikinci örnek ise, bunun çoğunlukla nedeni her ikinizin de Enkarnasyon Nedeninize yalnız devam etmenizin önemli olmasıdır.
Bu durumda, her ikiniz de beşinci boyutta zaten birleşmiş BENLİĞE odaklanırken, bilinciniz vasıtasıyla fiziksel bağlantınızı sürdürerek bir yükseliş piramidi yaratıyorsunuz. Eğer durum buysa, bunun nedeni her ikinizin de şu andaki formunuzu almadan önce o seçimi yapmış olmanızdır. Beşinci boyuttaki zamansız halinizden, yalnız bir ayrılık hayatı, birbirinizle birleşmiş bilincinizi ve beşinci boyut birleşik ifadelerinizi demirleyerek Gaia'ya vereceğiniz katkıyla karşılaştırılınca önemsiz idi.
Aslında, yapmak zorunda olduğunuz fedakarlıkların çoğu, ya sizi BENLİĞİNİZE uyandırmak ya da Gezegensel Yükselişe yardım etmek için doğmadan önce seçildi. Zamansız, çok boyutlu düşünmenize geri dönmeye devam ettikçe, hayatınızın zorlukları hafızanızdan silinecek. Yalnızca bu zorluklardan öğrenmiş olduğunuz şeyler yükseliş süreciniz için önemlidir. Bu nedenle, Gaia'nın yükselişine katılmanın bir faydası olarak, korkuya dayanan deneyimlerin hafızanızdan yok olmaya başlayacağını göreceksiniz.
Bu korkuya dayanan deneyimler almak zorunda olduğunuz kötü bir tadı olan ilaca benzerdir. İlaçtan hoşlanmazsınız, ama sizi iyileştirmesinden mutlu olursunuz. Aynı şekilde, geçmiş zorluklarınız sayısız yaşamlarda bilincinizi alçaltan tamamlanmamış işlerin çözülmesini ve salıverilmesini sağlamak için Çok Boyutlu BENLİĞİNİZ tarafından seçildi. Şimdi geçmiş kurban olma deneyimlerinizin çoğunun Galibi olduğunuz için, söylediğimiz şeyi anlayabilirsiniz.
Geçmişte kapana kısılmak, zamanda kapana kısılmaktır. Ve zamanda kapana kısılmak üçüncü/dördüncü boyutta kapana kısılmaktır. Bundan dolayı, acı ve ıstırabı unutmanızı ve yeni, daha iyi bir yaşam yaratmaya devam etmenizi zorlamak için Doğum Kontratınıza bazı hoş olmayan deneyimler yazmayı seçtiniz. Görüyorsunuz sevgililer, kişisel olarak zamanı ve onun tüm problemlerini salıvermenizde yaptığınız şey Gaia'nın "yükselen" insanlığın sayısız korkuya dayalı deneyimlerinden özgürleşmesine yardımcı olmak için çok önemlidir.
Gaia'nın tüm çocukları içinde insanlık en meydan okuyucusuydu. Onun bitkileri ve hayvanları Gaia'nın formunun bir bileşeni olduklarını asla unutmadılar. Ama, insanlık başkaları üzerinde güç elde etmeye o kadar istekliydi ki, onların enkarnasyonu deneyimlemelerini sağlayan temel formu fethetmeyi bile seçtiler. Gaia'nın insanlarının çoğunun kendi güçlerini içlerinde bulmalarına ve artık başkası üzerinde güç deneyimlemeye ihtiyaçları olmamasına çok mutlu olduğunu söylemek istiyoruz. Gerçekte, karanlık/korku İnsanlık tarafından salıverilirken, Gaia'nın frekansı korkuya dayanan realitenin rezonansının ötesine yükseliyor.
Gaia ile birlikte, Gezegensel Yükselişe verebileceğiniz en önemli katkının herhangi formda korkuya katılmayı REDDETMEK olduğunu tekrar hatırlatırız. Bu her türde öfke ve üzüntüyü kapsıyor. Bu istek, ŞİMDİ anınıza kadar sizden isteyemediğimiz bir istektir. Tutulma, Sevgili Venüs'ün Pleiades'imize geri dönüşü, Venüs'ün Güneş ve Dünya arasında yolculuğu ve Dünyaya giren sayısız diğer Solar ve Evrensel enerji kalıpları ile birlikte, başlamakta olan şeyi kucaklamak için bitmiş olan şeyi SALIVERMELİSİNİZ.
Bizler, Galaktik Aile üyeleri ŞİMDİ size yardımcı olmak için BURADAYIZ!
Kutsamalar,
Pleiades'ten Mytria/Mytre
(Çeviri: Saffet Güler)
Yayın için teşekkürler. Suzan ın blogunu google translate ile izlemeye çalışıyordum.
YanıtlaSilhttp://suzanneliephd.blogspot.com/
Ve öyledir...! Umarım öyledir.
YanıtlaSilBunları bugün okumak, bana; tarifi ancak 5.boyutta mümkün olacak bir haz ve mutluluk getirdi.. İlahi tamamlayıcıma yada ikiz ruhuma kavuştuğumu düşündüğüm bugünlerde şimdi daha iyi anlıyorum ki yaşadığım her zorluk olana uyanmak ve doğmadan önce seçmiş olduğum gerçekliğe de uyandırmak içinmiş :) Çok Mutlu Ettiniz beni.:) Artık daha Umutluyum,imkansızlığı olabilir kılabilirim artık... Teşekkür ederim :)))
YanıtlaSilYukarıdan verilen mesajlara aşağıdan baktığımda gördüklerim bana genelde "körlerle sağırlar birbirini ağırlar"ı hatırlatıyor... Uzun yıllar önce Dünya Kardeşlik Birliği'nin toplantılarına katılırken oradaki müdavimlerdeki acayip "biat" havası çok sinir bozucuydu... Sorgulamak adeta imkansızdı, herşey bir cevapları vardı ve çelişkiler bile onlara göre aslında bir cevabı işaret ediyordu... Hep "İşte kendimizi ve odağımızı bulduk,çok mutluyuz, zaten biliyoruz o yüzden soru sormaya da ihtiyacımız yok" havası esiyordu ortalıkta...
YanıtlaSilKaynağı ne olursa olsun, ister pozitif ister negatif, bütün bu sprituel kanal mesajları bana göre insanı hep bir tür "suçlu" yerine koyuyor... Çünkü herşeyin çözümünü ve ilerlemeyi, ışığa kavuşmayı hep insanın kendisine bağlıyor... Onu sorumlu tutuyor; ama sorumlu tuttuğu ve kuşatılmış-ele geçirilmiş olan insan zaten ışığa ulaşma yeteneğini büyük ölçüde yitirmiş kardeşim... Bakın ne diyor bu mesajın sonunda: "...başlamakta olan şeyi kucaklamak için bitmiş olan şeyi SALIVERMELİSİNİZ." Yani, hayırlı işler... Sıkıysa gelip kendiniz salıverin de bir de biz görelim aziz kardeşlerim, atalarımız ne demişler: "Hariçten gazel okumak gibisi yoktur!" Çünkü o zaman tribünden bağıran seyirci gibi bol keseden konuşursun, herşeyi de sen bilirsin zaten... Sahada yorgunluktan ölmüş, ayağına kramp girmiş, yediği golelrden morali bozulmuş, fizik gücü tükenmek üzere olan oyuncuya tribünden sallayıp durmak çok kolaydır... "Ulen ben oynasam şu golü ne güzel atardım" filan... he, tribünden ben de atarım o golü... Salıverin yahu, niye salıvermiyorsunuz ey Ümmet-i Muhammed? Farkettiyseniz gene suçlu sizsiniz, sahi niye salıver miyorsunuz be ya?
Lordofsunshine anladığım kadarıyla dünyasal yaşınız 45 in üstünde.Bu kadar süre 3. boyutun çarpık frekanslarında ve değer yargılarında kalmak, insanı umutsuzluğa ve güvensizliğe itebilir.Bu anlaşılabilir birşeydir.Hepimiz yaşadığımız mistik deneyimlerin farkında olalım ya da olmayalım,elle tutulur kanıt ihtiyacı yaşıyoruz çünkü 3. boyutta lineer zaman deneyimi yaşıyoruz.
SilBir an durun ve kendinizle baş başa kalın ve deyin ki; BU DÜNYA MUHTEŞEM BİR YER OLACAK ÇÜNKÜ BEN ÖYLE İSTİYORUM.Dişlerinizi sıkarak yoğunlaşın(çünkü savaşçı karakterde olduğunuzu hissediyorum)TEK TANRININ HOLOGRAFİK YANSIMASI OLDUĞUNUZU BİLEREK ''ÇÜNKÜ BEN ÖYLE İSTİYORUM DEYİN'' Bütün vücudunuzu kasarak isteyin,başınıza ağrılar girsin, gerekirse kalp krizi geçirin ve Dünya muhteşem bir yer olana kadar ordan kalkmama kararlılığı gösterin, durmama kararlılığı gösterin.Bir an gelecek duracaksınız çünkü artık devam etmeye gerek kalmayacak.Bunu bileceksiniz.Gücünüzü, etki alanınızı, yapabileceklerinizi fark edeceksiniz.(Bunu yaptığınızda karanlığın da ışığın da dikkatini çekersiniz dolayısıyla sonuçlarının sorumluğu sizindir, birileri sevinir, birileri kızar ama bu oyunda neler yapabileceğinizi ilk elden deneyimlersiniz.)
Bu evrenden ya da başka evrenlerden, Sirius tan, Andromeda dan,Pleiades ten ve diğerlerinden, Işığın Galaktik Federasyonu na bağlı olsun ya da olmasın milyonlarca ışık işçisi şu an dünya üzerinde enkarne durumdadır.VE MUHTEŞEM HİKAYELER YAZILMIŞTIR.
Umut etmeyi bırakmayın Lordofsunshine, çünkü bu saatten sonra karanlığın en çok istediği şey; Işıkişçilerinin umutlarını yitirmeleri ve dünyayı sahiplenmemeleridir.
Dünya Kardeşlik Birliği ni tanımış olma nedeniniz karanlığın yapısını anlamanız içindi.Bu durumu bütün kanal bilgilerine fatura etmeyin :)))
Doğrudur hariçten gazel okuyorlar size katılıyorum.Üçüncü boyuta enkarne olsalar kendileri de aynı bizim gibi tepkiler gösterir.Ama dikkat edin, ''ben senin yerinde olsam daha iyisini yapardım '' demiyorlar.
Belki de futbolu bırakıp antrenörlük ya da yorumculuk yapmayı deneyebilirsiniz.. Ya da Kryon'un kibrit taşıyıcı ve Tanrının İnsanlaştırılması makalelerini okumaya ne dersiniz?
SilGoethe ölürken ne demiş? "Licht, mehr licht..." (Işık, daha fazla ışık...) demiş ama ölmüş... İster karanlığın deneyimlenmesi, ister ışığın deneyimlenmesi... Benim canımı sıkan şey "hafızamın karanlıkta olması", Tanrısal kimliğimi bilmemem, Tanrısal yeteneklerimin ortadan kaldırılmış olması,yani resmen cennetten bu cehenneme düşmüş olma hali ve bu yetmiyormuş gibi asıl rezillik olan insanlığın çoğunun ve tabii benim Illuminatinin ve şeytanilerinin kölesi olması,üç kuruş para için ömrümün çalınması-borç içinde yüzmek ve bu yetmiyormuş gibi büyü tuzağında çırpınan bir zavallı kuş olmaktır... Eğer kim olduğumu bilseydim karanlıkta da kolayca yürüyebilirdim, kim olduğumu bilseydim hiçbirşey bana zor ve anlamsız gelmezdi... Neymiş özgür irade nedeniyle dünyaya müdahale edemiyorlarmış... Allah, Allah, negatifler nasıl müdahale edip anamızı ağlatıyorlar bilemiyorum tabii... Zamanı geldiğinde uzay gemileriyle aramıza ineceklermişmiş, hayırlı inişler beyler,bayanlar... Herhalde o zaman biz buradan göçmüş olacağız zaten... Tribünden konuş dur, yahu hiç konuşmamış olsanız hiç olmazsa umudumuz olmazdı ve bu kadar da hayal kırıklığı yaşamazdık bu kadar... Düzen yıkılacakmış da, çok az kalmış da, yeni bir dünya doğacakmış da, 144000 kişiymiş de... Bir türlü gelemedi gitti "o güzel günler..." İlluminati hangi bayrağını diktiği yerden indirdi de benim haberim yok? Nerede yenilgiye uğradı gösterin bana?
YanıtlaSilKeşke yukarıdakilerin anlattıkları gerçek olsa da ben yanılmış olsam, keşke...
Hepimiz acı çektik, çekiyoruz, çekeceğiz. Ama neşelenecekte o kadar çok şey var ki. Dünyaya bakın lütfen geçmişe ve şimdiye. Eskilerin hikayelerine ve zor zamanlarına bakın. Bu nesilleri bugünlere taşıyan büyük ruhların hikayelerine bakın. Savaş zamanı tek başına 30 gün yol yürüyen hikayeler biliyorum. Aç, susuz. Bizzat tanıyorum. Ruslara esirken bir domuz sırtında denizden kilometrelerce yüzerek memleketine dönen bir hikaye biliyorum. Bizzat hemşehrim. Her biri 3-5-7-9 çocuk sahibi o eski, aileleri büyüklerini düşünüyorum. Kıtlık, savaş ve çalışmayla geçen ömürler ve büyük aileler yaratan ve çınarlar gibi, direk gibi ayakta duran dedelerinize büyük dedelerine ninelerinize büyük ninelerinize bakın. Belkide bugün çocuklarınız olarak dünyaya geliyorlar. Çocuklara bakıyoruz ve diyoruz ki onlar neşe içinde hep birlikte oynabilmeliler. Gençlere bakıyoruz ve diyoruz ki kısıtlanmadan kavgasızca özgürce kendilerini ifade etsinler yaşasınlar ve keyfini çıkarsınlar. Kim olduğunuzu düşünün lütfen. Ne yaptığınızı düşünün lütfen. Değişiyorsa siz değiştirdiniz. Çocuklara ve gençlere bakın. Onların tumblr, blog sayfalarına sosyal ağlarına bakın. Kendilerini nasıl ifade ediyorlar. Ne kadar özgür hissediyorlar ve düşünüyorlar. Bir kaç gününüzü buna ayırın. Bakın neler göreceksiniz. Bitmeyecek demeyin bitecek. Yapmadım demeyin yaptınız. Olmadı demeyin oldu. Yoruldunuz ve sanki hiç atamyacaksınız o yorgunluğu gibi ama yorgunluğuma değdi dediğimiz bir hal var. Olmalı. Sanki hiç doygun ve mutlu hissedemeyecekmişiz gibi geliyor bazen ama değdi değecek. Değmeli. Eğer başkaları için üzülebiliyorsanız ve sevinebiliyorsanız değecek, değiyor. Bakarsanız bunu göreceksiniz. Düşüncelerimiz nasıl sınanır. Hepimiz sınandık. Üç dilek hakkınız olsa, sihirli değneğiniz olsa ne yapardınız. bu sorunun cevabını hepimiz derin derin düşündük. işte siz busunuz. Görmek isteyen göreceğini duymak isteyen duyacağını siz bu sorunun cevabını düşünürken gördü, duydu. Kendinize mi dilediğiniz başkalarına herkese ve herşeye mi dilediniz. Seçtiniz mi, seçildiniz mi? Herkes için dilemenin bedelleri var. Başkaları içinde dilemenin bedelleri var. Bu birlikte olmayı ve birlikte sevinmeyi, onların mutluğuna sevinmeyi gerektiriyor. Bu bireysel olarak sizin bütünün, başkalarının mutluğunu görmeden doygun hissetmemenizi gerektiriyor. Oyun takım oyunudur. Tek başınıza ne kadar savaşırsanız savaşın takım olarak oynarsınız. Dünya değişti, değişiyor ve değişecek. Umarım ki tüm çocuklar özgürce oynayana kadar ve umarım ki tüm gençler özgürce kendilerini ifade edene kadar. Ve umarım ki ben bunu görene kadar..
YanıtlaSilSayın Işıklıdüşler,beterin bin beteri vardır bu dünyada... Onun için geçmişe dönüp bakıp durmak bana cazip gelmiyor, yeterince baktım ben o geçmişe, atalarımızın ister Türk ister başka kavimlerden ne çileler çekmiş olduklarının farkındayım... Bugünkü dünyaya baktığımda da kendi halime "bak şu dünyada benden beter niceleri var" demek de birşey ifade etmiyor, bunun sonu yok ki... beterin bin beteri ve sonsuza uzanana acılar var dünyada... Üstelik benim acı çekmemin temel sebebi belki de bugünde dek hep bu dünyanın acılarını görmek ve onlara yoğunlaşmış olmamdır, çekim yasası da bunu katlaya katlaya getirmiştir, bilemiyorum bunu, belki öyledir... Ama başkalarının haline bakıp da kendi haline şükretmek de bana bencilce geliyor, hem bütün bu sprituel bilgiler doğruysa zaten o başkalarının çektikleri acıları da ya çektik ya da çekeceğiz demektir... Tanrısal bir varlığın birşeye karşılık bir bedel ödemesi fikri ise çok fazla "insanca bir düşünüş tarzı" ve bu tarz bize bu dünyada bilinçaltımıza kodlanmış olan birşey bence... Yani varolan kölelik sisteminin dayattığı birşey... "Bedelini ödemeden asla birşey elde edemezsin", Amerikan kapitalizminin mottosu gibi... Oysa Ramtha'nın dedikleri bana daha yakın geliyor, insan Tanrısal bir varlıksa neden bir bedel ödemek zorunda olsun ki, Yaradan'ın mirasçısı ve ondan bir parça ise böyle birşey anlamsızdır... Benim sıkıntım belli,çözmeye çalıştığımız bir bulmacanın içindeyiz ve biz çözmeye çalıştıkça bulmaca bizim düşünce ve aktivitemizle şekil değiştirip yeni durumlara geçiyor, sabit değil yani... İşte bu da berbat bir durum...
SilYaşadığımız zorluklar bu sistemi çok güçlü bir şekilde değiştiriyor.Evrensel yasalara göre 3. boyuta enkarne olmak için karbon bazlı bu ağır bedene bu zor frekansa girmek gerekiyordu.Sevginin ve bilginin daha engin yollarını göstererek ve sahneleyerek hizmet etmek ve ışığın az olduğu bu topraklarda eksiklerimizi daha net görebilmek için, Tanrı ile olan bağlantımızı unutmak zorundaydık.
SilBildiğiniz gibi sonsuz varoluş bir hologramdır.Yukarıdaki aşağıdakine benzer.Bütünün bilgisi zerrede,zerrenin bilgisi bütündedir.Yukarı bakın Güneşin çevresinde saat yönünün tersine gezegenler döner, aşağı bakın nötron ve protonun çevresinde saat yönünün tersine elektronlar döner.Vücutta kan döner.Dünya da su döner.Topraktan alınan beden bir gün toprağa döner.
Nasıl ki bir kap içine hapsolmuş su, deniz seviyesinde ısıtıldığında 100 dereceye kadar lineer bir şekilde sıcaklığı artar ve 100 derece kritik kütlede bir kuantum sıçrama yaparak buhara dönüşür kabından çıkar gökyüzünde ki bulutlara karışırsa, dünya üzerinde ki farkındalık düzeyide belli bir kritik kütleye geldiğinde kuantum sıçrama yaşayacaktır.Evren tekamül etmek, özüne dönmek zorunda olan bir programdır ve tekamül hem lineer, hemde sıçramalar içeren bir yolculuktur.
Semavi olsun ya da olmasın tüm dinler kitaplarında ve peygamberleri aracılığıyla kıyameti haber verdi.Şamanlar, gurular, tüm yerli halklar, birbirini tanımayan tüm toplumlar, tüm kültürler aynı şeyi söyledi.Sokaklarda,yüksek boyutlardan bu ana şahit olmaya ve bu deneyimin bir parçası olmaya gelmiş milyonlarca gezgin var.Gözlerine baktığınızda o tanıdık ışığı görmüyor musunuz?
Hikaye hepimizindir..
Evet, ben de gözlerine baktığında tanıdık ışığı gördüğüm pek çok "eski arkadaş"tan çok fena kazıklar yedim bu devrede... "Dersler" meselesi yani... Bu konuda Hz.İsa'nın lafının ötesine birşey tanımam ama, der ki: "Dersler, içinizdeki Tanrı'nın farkına varmanız içindir,vardığınız zaman dersler durur..."
SilElbette ki hologram yapıtaşından, dünyanın laboratuvar gezegen olduğundan, gezginlerden vb haberdarım... Ama şu "...eksiklerimizi daha net görebilmek için, Tanrı ile olan bağlantımızı unutmak zorundaydık" konusuna gelince ben öyle düşünmüyorum... pek çok ruhsal kanallık bilgisinin böyle bilgiler verdiğini biliyorum. Ama ben bu konuda Ramtha'nın ve Playadeslilerin haklı olduklarını düşünüyorum. Playadesliler diyorlar ki, bu dünya tanrıların yani bizlerin yarattıkları bir özgür gezegen idi.Burayı deneyimleyebilmek için ete-kemiğe zorunlu olarak bürünüp bu frekansa indik... Ancak gezegenin fiziki koşullarından ötürü önceden öngörülemez sonuçlar tezahür etti... Mesela, duygular yoluyla yaratma yeteneği insanın negatif duygulara kapılarak bir korku tuzağı yaratıp kendini ona hapsetmesi sonucunu doğurdu ki yukarıdakilere göre bu asla "murad" edilmemişti... Ama asıl sakatlık şuradan çıktı: Başta Orion kökenli negatif uygarlıklar olmak üzere, özellikle de Annuakiler ve reptilianlar gezegeni resmen basıp bu dünyaya el koydular ve pozitif uygarlık onlarla yaptığı savaşı kaybetti.Annuakiler ve sürüngenler tanrı-insanları korku yoluyla tutsak alıp köleleştirdiler.Kısa kesiyorum, DNA'larını değiştirip tanrısal özellikleri ile bağlantıları kestiler, negatif kodlamalar yerleştirdiler vs vs bir sürü negatif şey yaptılar... Bu pis müdahale insanoğlunun bilinen geçmişiinin tamamında yaşananları oluşturmaktadır. Oysa onlar gelmeden önce tanrı-insan burada tanrısal ve elbette ölümsüz olarak yaşıyor ve mutluluktan başka bir amacı olmayan tanrısal oyunu bu gezegende oynuyordu... Pozitif kozmik uygarlıklar da esaret altındaki dünyayı kurtarmak için BİR'in özgür iradesine dokunmama kuralına uygun bir müdahale planı hazırladılar ve plan binlerce yıllık bir dönemde uygulandı. Onu anlatmak da uzun hikaye tabii... Kısaca özetlersek, "unutma" zorunlu değildi, oyunun kuralı da değildi, ama yukarıdaki durum sonucunda meydana getirildi ve semavi dinlerin ve diğer ruhsal kanallık bilgilerinin içine sızan negatif unsurların müdahaleleriyle "zorunluymuş" gibi kabul edilir hale geldi diye düşünüyorum...
Size kazık atan o arkadaşlar, sizin tarafınızdan yargılanmayı ve daha sonra da kendilerini yargılamayı göze alarak size hizmet etmek amacıyla bu rolleri üstlendiler.Enkarnasyonlarınızdan önce siz onlara bu rolleri üstlenmeleri için istekte bulundunuz.Onlarda tekamülünüze yardım etmek için gönülsüzce kabul ettiler.
SilAynı durumdan sizin gibi bende müzdaribim :)
Ama şimdi anlıyorum ki ben o insanlara sokakta ki insanlardan daha çok değer vermiştim.Oysa ki evren tekamül yolculuğunda buna izin vermiyor çünkü yaratılanı Yaratandan ötürü sadece var olduğu için koşulsuzca ve değer vermek bakımından karşılaştırmadan sevmek, kabullenmek gerekiyor.
''Ancak gezegenin fiziki koşullarından ötürü önceden öngörülemez sonuçlar tezahür etti...'' Bu durum Pleiadeslilerin farkındalığına göre öngörülemez bir sonuç.Daha yüksek, kapsamlı bir açıdan baktığınızda 3. boyut deneyiminin kendisi yaşanmak zorunda olunan bir tekamül okulu..(Tanrı için hiçbirşey öngörülemez değildir.)
Orionluların, reptilianların gezegene gelmesi de bazıları için süpriz olmuş olabilir ama daha yüksek boyutlarda bu zaten bilinen ve olması gereken birşeydir.
Yapılan bir geçmiş yaşam seansı sonrasında Atlantiste babam olan bir varlıktan bilgi almıştım.O günlerde şu an gözlerime bile inanamayacığım büyük bir vahşet yarattığımızı söylemişti.Evrene bile ihtiyacımız olmadığını düşündüğümüzü, insanların DNA larıyla oynayarak onları köleleştirdiğimizi söylemişti.Hala o günler yüzünden kendimi affedemediğimi söylemişti.İçimde ki ses söylediklerini onaylıyordu.
Atlantis'in batmasından, kristallerin manipüle amaçlı kullanımından ve gezegenin 3. boyuta düşmesinden sorumlu ruhlardan biri olabilirim.Son bir senedir kendimi affetmeye başladığımı hissediyorum.
Hafızamda bulanık bir anı var.Kendimi lanetlediğimi hatırlıyorum.Şöyle düşünmüştüm; Madem ki güçlü olmanın sorumluluğunu alamıyorum öyleyse kendimi güçsüzlükle lanetliyorum.Kendimle yaptığım bu akti, bu yemini tüm gücümle yoğunlaşarak vermiştim.Karanlık taraftakilerin işide çok zor.Birgün yüzleşmek zorunda oldukları şey çok zor.
"...Tanrı için hiçbirşey öngörülemez değildir"... İşte bu noktada birşey eklemem gerekiyor... Bazı bilgilere göre bu gezegen doğrudan "ilk yaratıcı Tanrı" tarafından yaratılmamıştır... Yani bir yaratılış hiyerarşisinde yeralan "yaratıcılar" silsilesi var... En üstten en alta doğru iniyor... Bu hiyerarşide ilk yaratıcının bir parçası olmak vasfını taşıdıkları için onlara verilen bir yaratma özgürlüğüne ve yeteneğine sahip çok sayıda tanrılar var... İnsan da bu tanrılar arasında yeralıyor... Dünya gezegeni de insan-tanrılar tarafından yaratılmış, dolayısıyla da "öngöremeyen" o ilk yaratıcı Tanrı değil, tanrı-insanlar bunu öngörememişler...
SilAtlantis'e gelince, dayanılmaz bir çekim ve ilgi duyduğum Atlantis ve Antik Mısır hakkında detaylı bilgiler edininceye dek bunları hep "mutluluk diyarları" olarak düşlemiştim... Sonra oralarda yaşanmış cehennem günlerini öğrenince bu yıkıldı tabii... Evet, "ışık, biraz daha ışık..."
Tanrı insanların göremediklerini daha yüksek boyuttakilerin potansiyel olarak görebilmesi gerekmiyor mu sizce?Özgür iradeye sahip varlıklar sonsuz seçim hakkına sahip değil ki.Yukarıdan izin verilen sınırlarda seçim yapmak durumundalar.Zaten bu farlı seçimler de paralel evrenleri yaratıyor böylece ruh birden çok belki milyonlarca seçeneği deneyimleyebiliyor.Ama seçimler sınırsız olmamalı.Şimdi ben özgür irademle kendimi bütünden ayırmak istesem yapabilir miyim?Mümkün değil çünkü bütün bölünmezdir,böyle bir matematik yok.
SilDünya (Terra) bir özgür seçim gezegeni diyorlar... Burada özgür irade seçimine aykırı olmamak koşuluyla herşey serbest... Daha üst boyutlardakiler elbette olasılıkları ve potansiyelleri görebiliyorlar, ama görmek müdahale etmek demek değil... Bu gezegende büyük bir oyun oynanıyor ve bu oyunun oyuncuları aynı zamanda oyunun kurgulayıcıları halindeler ve bunu da "hatırlamıyorlar" maalesef...
SilMerhaba, şu son cümleniz dikkatimi çekti, ben de aynı bu şekilde düşünüyor (ya da hissediyorum). Cahilliğime verin lütfen, bu konuyla ilgili tavsiye edeceğiniz bi link & kitap vs. var mı?
SilBilmiyorum Moneyball ı izlediniz mi? Brad Pitt in oynadığı karakter orada kendi ruhundaki acıyı dindiremiyor ama tüm Beyzbol oyununu değiştiriyor. Şimdi size ve herkese soruyorum biz kendimizi geçmişimizi anladığımız şekliyle silerek yok hükmünde değiştirebilirmiyiz. Acılarını kabullenebiliriz. Ama Beyzbolu değiştirebiliriz. Dünyayı değiştirebiliriz.
YanıtlaSilPleiades te şöyle diyor.
"Acı, hissetmenize yol açar. Eğer başka bir yoldan hissedemiyorsanız, kimi zaman dik başlı bir insan olarak kendi dikkatinizi çekmek, yeteneklerinizin ölçüsünü kendinize göstermek ve hayatı deneyimlemek için acı yaratırsınız. Bu şekilde hayatta olmanın zenginliğini hissedebilirsiniz."
Yine Ra da acı ile ilgili şöyle diyor.
"Özellikle acı katalizörüne duyduğunuz ilgiyi gözlemledik, acı çekme insanlar arasında çok sık rastlanan bir deneyim. Bu bedensel bir acı olabilir, ama en sık rastlananı zihinsel ve duygusal acılardır. Tek tük de olsa ruhsal diye sınıflandırılabilecek acılar da vardır. Acı çekmek öğrenim için bir potansiyel meydana getirir, öğrenilecek derslerse sürekli değişir. Ama hemen her zaman bu dersler arasında sabır, hoşgörü ve hayatı hafife alma (kendini hiçbir şeyle özdeşleştirmeme) gibi şeyler de vardır. Ama çoğu kez duygusal acı katalizörü tam tersi bir sonuca varır, yani katılık, sabırsızlık, sertlik ve genel bir hırçınlık olarak ortaya çıkar. İşte bu yolunu şaşırmış bir katalizördür."
Yine BaşMelek Mikail in bir celsesinde geçmiş dünya hayatları nedeniyle zor enkarnasyonlar ve deneyimlenen acılar ağır koşullar nedeniyle zorlanan ruhlardan ve bunların bir yaşamda çok fazla ders üstlenerek daha da zorlandığından sözediyor.
Bende tüm bunları düşündüm.Çünkü bu günlerde daha iyi hissetmekle birlikte özellikle son bir yıl benzer bir ruh hali içindeydim. Ki o kadar düşündüm ki, enkarnasyonumda bu kadar acı duymamı gerektirecek bir şey yoktu. Kendim bir Atlantisli ya da Kertiş ya da her neyse olarak insanlara ya da başka canlılara benzer acılar yaşatmam nedeniyle bu karmayı yaşıyor olabileceğimi dahi düşündüm. İnsanlara acı çektirdiğim hayatlar deneyimlemiş olabileceğimi. Ya da tüm kanal bilgilerinde bahsedildiği gibi zor enkarnasyonlar ve zorlu ölümler deneyimlemiş olabileceğimi. Aklıma gelebilecek her şeyi. Gri melezi olabileceğimi. Kertiş genleri taşıdığımı. Hatta Gezici Yolcular olarak bu evrenin bizzat tasarlayıcısı olabileceğimi ve sorumluluğumu yerine getiriyor olabileceğimi. Her ne olduysa oluyorsa bilmemekle birlikte tüm olasılıklarda kendimi affetmeye çalıştım. Ama bugün kendi kendime sorduğumda daha fazla öğrenmek adına bu enkarnasyonumu seçermiydim evet diyorum. Neden diyeceksiniz? Kendime soruyorum ve cevaplıyorum bu hayatımda çok zor olmamakla birlikte, eğer daha kolay bir hayat seçseydim uyanamazdım, gündelik hayata kapılırdım bunu görüyorum ve anlıyorum ama şimdi tabi. Buradan bu enkarnasyondan sağ ya da ölüp çıktığımda evimde olacaksam bu enkarnasyonu seçerdim. Ve kendime güveniyorsam ve ben seçmişsem demek ki çıkacağım ve eve gideceğim hepsi bu. Tüm bu bilginin var olduğu ve benim ona ulaşmamış olduğum bir hayatı bu enkarnasyonum bundan kat kat acılıda olsa istemezdim değerli kardeşim. Ve şimdi diyorum ki burada dünyada gerçekten öğrendim, öğreniyorum ve öğreneceğim. Şimdi dönmenizi ve tüm bildiklerinizi bunu duymaya hazır olmayan birine anlatmanızı rica ediyorum. Delilik bu diyecek. Delimiyiz. Bilen olmayımı tercih ediyorsunuz. bilmeyen olmayı mı? Hangisini seçtiniz? Her şeye rağmen ne pahasına olursa olsun. Tüm bunları kaldırmak kolay mı? bilginin altında olmak. onu tutan taşıyan okuyan olmak. Dolayısıyla kanal olmak o kanalı genişletmek. bu dünya da. Kendinize haksızlık etmeyin lütfen. En zor en kötü durumda bile siz en iyisisiniz. bu böyledir. Çünkü içerideki sizsiniz. Sahadaki sizsiniz. Bu sizin cesaretiniz.
Ve şunuda düşündüm. Ruhum, özüm manipüle edilebilir mi? Bozulabilir mi? Yok edilebilir mi? Alıkonulabilir mi? Beni en çok zorlayan buydu. Ve anladığım kadarıyla bu yapılamıyor sadece bilgisizlik ya da KH yolcusu olmak nedeniyle ama muhtemelen sizin seçiminizle ölüm sonrası 5 e gidişte o anlatılan tünele girmeden alıkonulabiliyor. Ve belkide bilmem gereken bu ışığa gidersem 5 e gideceğim ve evrenin oluşun her neresinde olursam olayım eninde sonunda yaratıcıya ışığa döneceğim. Kendime inanıyorum ve güveniyorum. Her zaman ve her yerde ışığı bulabileceğim bildiğim için buradayım ve bunu göstermek için buradayım. Ben buradayım.
YanıtlaSilKi dahasıda var belki bilenler ilk anlatıcıları olacak belki bilgilendiriciler olacak. Yeni dünyanın kurucuları olacak. Eğer 4 e geçişte bu sahnede bir oyun oynanacaksa kim bozacak. Hep birlikte bu sistemi kırmaya buraya ışık getirmeye gelmedik mi? Hatırlamıyorum diyorsanız şöyle sorayım çünkü bende hatırlamıyorum kendinize yardım eder miydiniz izler miydiniz? Siz kimsiniz? Diyorum ki o dünya cehennem olsa ben oraya giderdim ve gideceğim... Korkuyorsan kardeşim bir cehennem var eğer varsa orada seni yalnız bırakmayacağım. İçeriden ya da dışarıdan bir bir giriş varsa birde çıkışı var. Eğer Kertişlerin kontrolünde ya da fethinde olan bir realiteye düşmekten korkuyorsak diyorum ki ben düşmezsem düşen herkes için oraya da gideceğim. Bu dünyadan çıkar çıkmaz bunun olduğu başka bir dünyaya gideceğim.
KH yolcusu olmak ne demek?Birde ölüm sonrası 5. boyuta gitmek için daha önce en az 5.boyuttan gelmek gerekiyor.Ölen her insan 5.boyuta gidemez.Tünele girmeden kim kimi alıkoyuyor?Ve bu bilgiyi nerde okuduğunuzu ya da nerden duyduğunuzu merak ettim.
SilKonuyu Kasyopya Celselerinde okudum ve ruh konusunda emin değilim aslında. Bedenin, duygusal profilin ve ruh profilinin kopyalanmasından, yeniden canladırmadan sözediliyor ancak sözedilen 5'inci yoğunluğa giderkenki "Üçlü Örtü" ruhun da alınması mı kopyalanması mı anlamına geliyor mu tam olarak anlayamadım. KH yolcusu kısmını dikkatsizce yazmışım özür dilerim. Sadece BH ın bu durumda koruma sağladığı belirtiliyor. Afedersiniz. İlgili başlıkları aşağıya ekliyorum...
SilAma şu var sanırım hepimiz 4. yoğunluğu bir tür kurtuluş olarak tanımlıyoruz ki anladığım kadarıyla her ne olacaksa geçiş öncesi bir yana geçişten sonra olacak ve 4. boyutta dualite devam ettiği gibi manipüle edilebilir realite de devam ediyor. Tamam şunu diyebiliriz bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla. Şaka bir yana bu noktayı anlamaya çalışıyorum bende. Ve yorumlarınızı da duymak isterim.
insanların bedenlerinin klonlanıp ruhların klonlanan bedene yerleştiriilmesi/Melezleme çalışmaları - 14 Ekim 1995
bedenin ruh olmadan nasıl yeniden canlandırılması - 21 Ekim 1995
İnsan bedenlerinin % 94 ünün taşıyıcı olarak kullanması / Beden parçalarının tüketim için kullanılması - 16 Temmuz 1994
4'üncü yoğunluk ön kodlanmış misyon kader profili - 24 Eylül 1995 - 7 Ekim 1995
Ve bknz. Parçaları bir araya getirmek...
Ruh bedenin içinde değil, çok yüksek boyutlarda,üst benliğin üstünde Monad dan düşük bir düzeyde ama düalite alanında değil ve onu kopyalayacak ya da tutsak edecek bir güç yok.Kasyopya Celseleri korku yaratmak içindir dikkat.
SilKasyopya Celselerinin ne için olduğunu bilmiyoruz bunu da bekleyip göreceğiz ama şu var bilgi bilgidir ve korku içinse ve okuyucu düşmanın silahıyla silahlanmak istiyorsa korkusuna hazır olduğunda korku için-de okumalıdır diye düşünüyorum...
SilValla dostum, "farkında olup" da bilmemek kadar kötü birşey yok, ama bilip de "yapamamak" kadar berbat birşey de yok sanırım...
YanıtlaSilAklıma Yunus Emre geldi.
Sil''İstemem cennetini, bana seni gerek seni'' diyen Yunus Emre 'de bizim gibi yüksek boyutları çok özlemişti ve bu dünyada yaşayamıyordu.
Bu Tanrı algısından kopukluk durumuna yanlış hatırlamıyorsam ''Tanrı senkronizasyonu'' deniyor.Diğer duruma da uzak doğu ''aydınlanma'' diyor.Aydınlanma, biryere kadar varolan herşeyle birlik ve herşeyin yolunda olduğu algısı yaratıyor.Aydınlanma için hatırladığım kadarıyla kundalininin canlanması ve tepe çakrasından çıkması gerekiyor.
Geçmişte mistiklerin iki yoldan birini bilinçli olarak seçtiğini okumuştum biryerde..Aydınlanma Tanrı Senkronizasyonundan daha yüksek bir mertebe falan değil.Ama, amaç üçüncü boyutta hizmetse, Tanrı senkronizasyonunda olmak aydınlanmış olmaktan daha çok hizmet etme fırsatı sunuyor bence.Çünkü düşünce ve istekle birleşen, yüksek boyutlara duyulan ÖZLEM duygusu 3.boyutun frekansını yukarı doğru zorluyor.Ayrıca yüksek boyutların yoğun ışıklı hallerinde farketmekte ve geliştirmekte güçlük çektiğimiz eksiklerimizi Tanrı Senkronizasyonunda görebiliyoruz.
Askerlik yapan erkekler bilirler.Oturarak nişan alınan bir pozisyon vardır.Ayağanızın üstüne oturursunuz.Ben bu hareketi yaptığımda ayak bileğimde çok acı hissederdim sonra birşey farkettim; çektiğim bu fiziksel acı zihnimin uyuşukluğunu bitiriyor, duygusal ve zihinsel acılarımı rehabilite ediyordu.
SilTanrı nın acıyı (ya da varlığın zorlanmasını) neden yarattığı sorusu çok eski bir soru ama bence acı insanı ayık tutuyor.