Tanrı dedi ki:
Sorunları, dertleri Bana bırakabilseydiniz bir. Bu kadar sıkı tutunduğunuz, ciddiye aldığınız şeyleri Bana bırakabilseydiniz. Bunu bir yapabilseydiniz, ne olurdu sanki?
Sırtınızdan nasıl da bir ağırlık kalkmış olurdu. Nasıl da rahatlardınız. Tüm o yüklerinizi Bana bıraktığınızda nasıl da bir rahatlama hissederdiniz. Kapıma bırakın onları ya da ayaklarıma bırakın. Benim için birer hiçtir tüm bunlar. Sizin içinse her şey. Yüklerin hepsi taşıdığınız ağırlıklardır. Taşımayın onları. Buna mecbur değilsiniz.
Onlar yokmuş gibi yapın demiyorum burada. Sırtınızdaki o ağır yük çantasını indirin diyorum size. O çantayı indirin. Onu oraya buraya taşımak hiçbir amaca hizmet etmez, hiçbir şeyi çözmez. Yüklerinizi sırtınızdan indirince azalıp ortadan kalkar onlar. En azından siz kendinizi daha hafif hissedersiniz.
Size emanetlermiş gibi bunları oraya buraya taşımaya sizi sevk eden nedir? Bunun ne faydası vardır? Sadece üzerinizde ağırlık yapıyor, yük oluşturuyorlar halbuki. Başınızı eğip, omuzlarınızı aşağı düşürüyorlar. Dertlerinizi, sorunlarınızı silkelemek duruşunuzu da düzeltecektir. Şimdi düzeltin onu.
Gözüpek kelimesi çok güzel bir kelimedir. Yüklerinizi beraberinizde taşıdığınız zaman böyle olmazsınız. Yüklerinizi indirin ki gözüpek olasınız. Gözüpek olmamak niye? Zorlukların, sıkıntıların ayağınıza ket vurması gerekmez.
Size yük olan meseleyi nasıl çözeceğinizi bilmiyorsanız şayet niye sırtınızda, yanınızda taşıyasınız ki? Onu her yere götürmek niye? Sıkıntılarınızı aşağı indirin, yere bırakın onları.
Sorunlar, zorluklar bazen kendi kendilerine ortadan kaybolurlar. Bazen de tamamen sona erene, bitene kadar ortadan kaybolmazlar. Peki bu arada; yaklaşmak ya da uzaklaşmak üzere kendi yollarını tutturmuş olan sıkıntılarla kendinizi iyice ezip bunaltarak siz ne yapıyorsunuz acaba? Sıkıntılarınız çaldığınız bir fon müziği mi?
Öyle görünüyor ki dertleriniz olması gerektiğine inanıyorsunuz siz; sorunların, sıkıntıların hayatın bir parçası olduğuna, kendinizin bir parçası olduğuna inanıyorsunuz.
Ya sıkıntıların sizi takip etmek, peşinize düşmek gibi bir mecburiyeti olmadığına inansanız eğer? Sizi pusuda beklemek gibi bir mecburiyeti yoktur onların. Kendinize sıkıntılardan, dertlerden yana biraz istirahat verin. Bunlar eğer sizi bulacaklarsa sizin yardımınız olmadan da bulurlar, merak etmeyin. Dertleri, sorunları kendi hallerine, kendi imkanlarına bırakabilirsiniz pek ala. Onlara yardım etmek zorunda değilsiniz. Peşiniz sıra onları taşınmak zorunda değilsiniz.
Dert yükünü bırakın, terk edin. Yol kenarına bırakın onu. Eğer bir zorlukla karşı karşıyaysanız bu kafidir. Bu zorluk mevcutken, oradayken alaka gösterin ona; öncesinde ya da sonrasında değil. Bir sorun çözüldükten sonra bile sanki ona borçluymuşsunuz, sanki ona minnettarmışsınız gibi hala onu taşımaya devam etmiyor musunuz siz? Canlarım geçmişe ne gibi bir borcunuz olduğunu düşünüyorsunuz ki ona omuz vermeye devam ediyorsunuz?
Şu sorun, dert, problem fikriyle olan işinizi bitirin. Eğer onlar için kelimeler olmasaydı var olurlar mıydı hiç? Sorun için bir kelime olmasaydı var olur muydu o? Bunu ciddi olarak soruyorum.
Ya sorunlar yoldaki çukurlar gibi görülseydi şayet? Kimse yoldaki çukurlardan dolayı büyük bir mutluluk duymaz, tamam ama kimse onlar yüzünden çöküp yıkıma da uğramaz. Hoş onlar yoldaki çukurlardır sadece. Yoldaki çukurlar sizin için gözde bir şey olmadığı gibi sizin düşmanınız da değildir. Sadece oradadırlar. Böyle büyük bir mesele değildir onlar. Bu çukurlar olsa da olmasa da o yolu geçmeyi nasıl olsa becerirsiniz.
Ya sorunlar yoldaki tümsekler gibi görülseydi peki? Orada bir tümsek, burada bir tümsek. Şimdiye kadar pek çok tümseği atlayıp geçmiştiniz, değil mi? Yoldaki tümseklerin üzerinden geçebilirsiniz, onları atlatabilirsiniz sadece. Sizi alt edemez bu tümsekler. Onlar oradadır ve geçer gidersiniz. Her seferinde geçer gidersiniz onları. Yoldaki tümseklerin ne olduğunu söylüyorsanız onlar da o kadardır işte, budur onlar, ne fazla, ne eksik. Yoldaki tümsekler sadece birer tümsektir, o kadar.
Çeviren: Engin Zeyno Vural
Copyright © 1999-2007 Heavenletters™
Tanrıya ve kendi yüreklerine daha yakın olmaları için İnsanoğluna yardım eden
Gloria Wendroff, Overseer (Sorumlu yönetici)
The Godwriting™ International Society of Heaven Ministries
703 E. Burlington Avenue, Fairfield, IA 52556
Email angels@heavenletters.org
Ziyaret edin www.heavenletters.org
Hımm, güzel konuşma... Tanrı güzel konuşuyor, tıpkı psikologlar gibi: Onu takma, buna aldırma, bırak gitsin... Tamam bırakalım, nitekim bıraktık da... Sonra gelen faturaları kim ödeyecek diye merak ettim, kimse ödemedi, icra masrafları-avukat belası, banka belaları vs... Kimse ödemedi Tanrım, bıraktık da o ağırlıklar bir pranga ile ayağına gene bağlı duruyor işte, sırtından indir ama uzun bir zincirle gene bağlı sana... Haydi ne olacak şimdi onu da nalt bari...
YanıtlaSilYükün yükümdür.
YanıtlaSilYüküm yükündür.
Tanrım!
Yükünü yüküme kat.
Yükümü yüküne kat.
Yükümü al.
Yükünü bana ver.
Yükünü bize ver.
Yükünü bize kat.
Yükünü bire kat.
Yükümüz bizimdir...
Tanrı:
YanıtlaSilYoldaki tümsekler sadece birer tümsektir, o kadar.
der ve koro Halleluyah diyerek ilahilere başlar ve cemaatta ayağa kalkıp koroya eşlik eder. İsikliusler isimli bir katılımcı yukarıdaki tiradını trans halinde okuyup bayılır.
Nasıl bir oyun bu ? Farkettiniz mi "Tanrı"dan gelen son mesajlar yaşanacak dönüşüme dair bilgilerden çok, TV lerinden yayın yapan özgün hristiyan tarikat liderlerinin vaazlarına benziyor. Nerdeyse İncil'den pasajlar okuyacak. Eskiden dinler toplumların afyonu lafı meşhurdu, şimdi ise "yeni" din toplumların LSD sidir ( bol bol halüsinasyon için) demek lazım.
Kanallar ile teması olanlar: İletişiminiz her halde tek yönlü değildir. Deyin ki "Müslümanlar kıllanıyor, ara sıra islamiyeti çağrıştıracak bir kaç söz sıkıştırsanız iyi olur."
Tüm arkadaşların inançlarına saygı duyarım ama tanrıymış gibi birilerinin konuşması ben de arızaya yolaçıyor.
Bir trans tiradı değildir mesajım kendimce bir ironiyle yazdım.
SilOkyanus kendine bakmak için su damlasını, su damlası kendine bakmak okyanusu arıyor. Şimdi su kendini su mu biliyor okyanus mu biliyor damla mı biliyor. Hepsi bir bütün ve aynı gördüğün su iki ayrı elementten oluşuyor. Şimdi su kendini ayrı ayrı mı biliyor. Hepsi ayrı sandığın elementler aynı atomlardan oluşuyor. Karaya sorsan okyanusu o yerinde tutuyor. Okyanusa sorsan kara onu hapsediyor.
Ben diyorum ki suysam suyum ve yüküm okyanusta zaten. Anlatabiliyor muyum?
Işıklıdüşler arkadaşım, sanırım şimdiye dek caresiz kaldığın ciddi bir sıkıntı yaşamamışsın umarım bundan sonra da yaşamazsın.
YanıtlaSilGeçen hafta işyerine elindeki anahtarlık, tespih vs satarak hasta çacuğunun tedavisine harcayan bir kadın geldi. İkiz çocuklarından ilki 10 yaşındayken kan kanserinden ölmüş,. Diğer ikiz teki şu an 21 yaşında ve 3 defa ilik nakli olmuş. Doktorlar yapacak birşey deyip evlerine göndermişler. Kadıncağız dokuz yerinden yaş döküyor, üstelikte kocası onları terk edip gitmiş ( bu hikaye size doğru gelmiyorsa bile ihtimal dahilinde olduğunu düşünün). Bu durumdaki bir insana
"Şu sorun, dert, problem fikriyle olan işinizi bitirin. Eğer onlar için kelimeler olmasaydı var olurlar mıydı hiç? Sorun için bir kelime olmasaydı var olur muydu o? Bunu ciddi olarak soruyorum."
denilebilir mi? Her sorun maddi değilki, manevi sorunlar ne olacak ?
Benim şahsi fikrimi soruyorsanız içim acırdı ve ne yapabilirim diye düşünürdüm. Ama kanal bilgilerini soruyorsanız başkalarının dramlarını ve derslerini onurlandırın onlara takılmayın diyor. Burada kanal bilgileri öyle diyor diye öyle hissediyor ya da öyle davranıyor değilim bende bu nedenle çok boyutlu düşünmeye çalışıyorum ve kendimce cevaplar arıyorum. Ama bulabildiğim yanıtlar anlamlı mı bilmiyorum ama kolya yanıtlar değil tabi. Yani kendini kurtarmadan başkalarını kurtaramıyorsun, kendine yardı metmeden başkalarına yardım edemiyorsun ama yinede başkalarına yardı mederken kendine de yardım ediyorsun anladığım kadarıyla. ama şu da var kafeslerde ki hayvanlar hepsi içerideyken birbirini kurtarabilir mi? Aynı kafestemiyiz? Birliktemiyiz?
SilIşıklı düşler acısızlığı ya da çaresizliği yaşamadığımı değil, tutunmak istediğim frekansı yasıtıyor. Acılara ve çaresizliğe rağmen. Sizce acılarımı mı yazmalıyım ya da çaresiz hissedişlerimi. Bu frekastan mı yayın yapmalıyım. Sevgi bir duygu durum, bir hal bir hissediş ve biliş olduğu gibi neşede ondan yükselen bir hal. Üzgün ve acılıyken bile bir ölçüde bulup yakalayıp titreşebileceğiniz bir hal. Dünyada zaten mutlu, neşeli hissetmenizi ve titreşmenizi sağlayan bir hal yaşadığınızda bunun bir sebebi var değil mi? Neden sağlıklısınız, iyi bir haber aldınız, bir şeyler kazandınız. Neşeyi size ne getirdi? Seçim mi yaptınız. Duyularınız böyle tepki vermek üzere konumlanmış ve sınıflanmış mı neden? Neden tüm hallerimizde neşeyi seçmiyoruz değil mi?
SilIşıklı düşler yolumda artık yalnız gidemeyeceğim bir noktaya geldiğimi hissettiğimde, birlikte yüreyebileceğim dostlar aramak üzere, dostlarla iletişim kurmak üzere kendime bir blog sayfası ve hesap açarken bir anda bulduğum bir isim sadece. Çünkü o noktadan sonra yalnız yapabileceğim tek şey düşlemekti bunu gördüm ya da ben öyle zannettim. Ve belirtmeliyim ki bu yolda çok canım da yanmış olmalı. Ve çaresiz hissetmiyorum çünkü biliyorum ki siz varsınız. Yalnız olmadığımı biliyorum. Biliyorum ki yukarıda da belirttiğiniz gibi benim canım yanınca, sizinde canınız yanıyor, siz de beni düşünüyor sunuz. İşte bu nedenle hepinizi çok seviyorum. Bu nedenle hepimiz için canım yanıyor ve hepimizi düşünüyorum bende. Kanal bilgileri ne anlatırsa anlatsın başkalarının dramları için üzülüyorum ve bir şeyler yapmak istiyorum. Hiç birimizden ümit kesmiyorum kendi adıma. Işıklı düşlerim var evet işte bu nedenle. Ama sadece düş şimdilik umarım ışıklı işler olur. Umarım düş değil iş olur ve öyle olsun... Hep birlikte düşler hep birlikte işleriz umarım.. Umarım ışık düşçüsü değil ışık işçisi oluruz hepimiz. Işığımız bol olsun. Sevgiyle...