Kendimle konuşuyorum. Kendimle mi konuşuyorum, onunla mı konuşuyorum? O Kim? Ben miyim? Ben olan beni gözlemleyen bu öteki ben kim? Gerçek ben kimim? Bu dünyada işim ne? Bütün bu yaşamın anlamı ne? Nereden geldim, nereye gidiyorum? Kendim olarak mı yaşıyorum yoksa bana ezberletilmiş, programlandığım bir hayatı mı yaşıyorum? Kendimi tanımak için uzun bir yoldayım.
26 Mayıs 2012 Cumartesi
Yalınayaklar Hareketi
Son zamanlarda bu kadar çok etkilendiğim bir hikaye olmamıştı. Gözlerimden yaşlar istemsiz akarak seyrettim. Köy Enstitüleri geldi aklıma. Neyse, geriye bakarsak ileriye adım atamayız ama dünyada güzel şeyler oluyor, oluyor işte. Sevgili Emre Güney'e teşekkür ediyorum, bu hareketten bizi haberdar ettiği için.
Sevgi ve ışıkla...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu adam bizde olsa devlet bunun anasını ağlatır ve dünyaya geldiğine bin pişman ederdi valla... Çünkü bizde geçmişte buna benzer şeyleri yapmaya kalkanların hayatlarını söndürdü devlet... Kendi vatandaşına paranoyak gözle bakan rejim böyle aydın insanları hemen kıyma makinesine atıp posasını da tükürüvermiştir bizde... Örnekleri pek çoktur... Bunun sebebini burada yazmak çok uzun olur, ama kısaca özetlersek Hindistanve diğer üçüncü dünya ülkelerine Batılı güçlerin müdahalesi ile Türkiye'ye müdahaleleri arasında büyük farklar vardır... Oralarda bu tür hareketler (ki mesela bu hareket 1960'lı yıllarda başlamış...)hiçbirşeyi değiştirmeyeceği-etkilemeyeceği için hoşgörülmüştür... Türkiye'de ise bu tür birşey çok şeyi etkileyeceği ve değiştireceği için kesinlikle hoşgörülmemiştir ve jandarma-polis dipçiği ile ezilmiştir... 12 Eylül öncesinde saf iyi niyetlerle köylüyü "kurtarmaya" çalışan solcuların başına gelenlere bakmamız yeterli olur... Solculardan çok önce de tek parti diktası altında bu yolda ezilmiş aydınlarımız vardır...
YanıtlaSilKöy enstitülerine gelince... Benim babam da bir köy enstitilü idi, bir köy öğretmeniydi... Şimdi uzaktan çok nostaljik ve sorgulanmadığı halde çok aydınca bir şeymiş gibi görünse de aslında köy enstitüleri Sovyetler Birliği ve İsrail Kolhozları örneklerine özenen, bunun ideolojik doğrultusunda da tek parti diktasına rejimin muhafızı zihniyetli-tek tip düşünen "elemanlar" yetiştirmek amaçlı bir girişimdi... Kısacası, gezegende heryer aynı iç ve dış koşullara sahip değil... Bugünün Türkiye'sinde belki bu tür bir girişim olabilir -ki ben gene bundan umutlu değilim- ama geçmişte asla olamazdı...
Işık-karanlık kutuplaşmasından çıktığımdan ve dengeleme ihtiyaç-hizmet kutupluluğunu bırakmak durumunda olduğumdan bloğa veda etmek zorundayım.
YanıtlaSilIşıklıdüşler,Lordofsunshine,Ebru Hanım ve Diğerleri,Adsızlar hepinize çok teşekkür ederim.Emre Bey sizinle yazışmak bir türlü nasip olmadı.Ama sizi izledim.
Bir an gelir bütün hikayeler birleşir.Her zaman beraberiz.
Yolunuz açık olsun. Paylaşımlarınız için yürekten teşekkürler.
SilSevgiyle ve ışıkla kalın...
Ben teşekkür ederim kendi adıma. yorumlarınızı zevkle okudum. Ne güzel kendimizi ifşa ediyorduk. Her ne düşünüyorsanız umarım iyi bir şeylerdir.
SilAslında tüm bunlar neyin nesi bende bilmiyorum neler yapıyoruz neden. Çocukken başladı kabuslar, rüyalar bizde kovaladık ve buraya geldik. Yani her neyse bu oyunu oynuyoruz. Kendimize bu dünyada gerçeklik diye çizdiğimiz sınırlar ne kadar gerçek ki.
Madem ki buraya bunu yazdınız ve bu bir veda gibide duruyor en samimi duygularımla şunu söylemek istiyorum o aldığınız saldırı ile ilgili yorumu yaptığınızda iki şey düşündüm. Birincisi toplu meditasyon ya da diğer uygulamaları yapmayı düşünecek olanlarda karmaşık duygular oluşturabileceği. İkincisi sizin gerçekten ne yaşamış olabileceğiniz ve bunun için elimizden gelen bir şey olup olamayacağı. Boğazım düğümlenmişti diyebilirim. Bu nedenle iki şey yapmak istedim birincisi o saldırı ve savaş kelimelerini biraz yumuşatabilmek ikincisi haddim değil ama size yardım edebilmek. Yani burada kastettiğim tüm samimiyetimle dinlemek ve paylaşmak ve elimden gelen her neyse. Evet belki bana pay değildi ama hissettiğim buydu. Yine tüm samimiyetimle yazıyorum. Tüm bu dünyaya meraklıydık ya da çekildik her neyse bu bilgilerle tanıştık ve haşır neşir olduk. Karmaydı, değildi neyse işte. Korkularımızla kendi düşüncelerimizle kendi zihnimizde kendi evrenimizde yol aldık. Ben kendi adıma kendi bedenimin dışında hiç bir algı ya da deneyim yaşamadım. Tüm bu bilgilerde genel olarak tanımlanan şeyler yaşadıklarım. Bedensel değişimler, ışıklar hissetme. Evet kimi varlık ve enerjiler hissetme. Belki çeşitli inisiyasyonlar ama tüm bunları bu bilgi çerçevesini referans alarak yorumluyoruz tabi. Açıkçası ben çok anlamamakla birlikte tüm bu bilginin yarattığı dili referans alarak kendimi tanımlamaya çalışıyorum tüm bunlardan bir şey anladığımda yok aslında. Benim bildiğim kendi arayışım ve hissettiğim iyi bir şeyler olduğu ve ilerlediğim. Astral diye tanımladığımız yer neresi bilmiyorum orada ne yapıyoruz belki sadece düşünürken, hissederken bile orada savaşıyoruz. Tüm bunları düşünürken kendimizi kendimize farklı bir dilden tercüme ediyoruz. Ocak ayında bende uyanış mıdır adı başka bir şey midir bilmiyorum bir deneyim yaşadım bir an hafifledim. Kendi kendi yüksek varlığımla kuşatılmış ve bir hissettim. Kendimi tüm varlıkla bir hissettim. Neredeyse ağaçalara sarılmak ve doğaya dönmek istedim. Sesim içimden başka bir yerden geliyor gibi ve çok güzel ve farklıydı hafiflemiştim. Dış dünyada titreşimler, çatlamalar var gibiydi. ama bir yandanda tir tir titriyordum. İlerleyen günlerde bir şeyler yapmak bir şeyleri değiştirmek istediğimde, deneyimimi internetten paylaşmayı düşündüğümde ve çalıştığımda her yerimden gelen sesler ve dediğiniz gibi dokunmalar. Kimi iyi kimi kötü. Bu neydi ben bilmiyorum. Benim anladığım kadarıyla burada olan şuydu. Bir çeşit perdenin incelmesi ya da hassas duyumsayış yani ben aslında her zaman orada olanı gördüğümü duyduğumu ve hissettiğimi düşündüm. Bu Kasyopyalıların tabla ile ilgili verdikleri örnek gibi. Tüm duyduklarım ve yaşadıklarım sesler etki midir saldırı mıdır benim zihnimden midir bilemem. Benim hissettiğim şuydu yeni ve farklı bir şeyle yüzleşmemiştim sadece algım hassaslaşmıştı ve ben olanın daha açık farkına varmıştım ben kendimce böyle yorumladım. Gerçekle yüzleşmek istemiştim ve olabildiğince yüzleşmiştim. Eğer kendime tutunmasaydım deliliğe ya da kendime zarar vermeye bile varabilirdi. Bunun farkındaydım kendimin farkındaydım her zaman. Her ne olursa olsun delirmeyeceğimi, kendime ya da başka bir varlığa zarar vermeyeceğimi biliyordum. Benim için önemli olanda buydu. Kendime ya da başka bir varlığa zarar vermemek. Bu sınıra kadar aklımla düşüncelerimle oynamaktan hiç çekinmedim. Ve hala aynı astralda düşünmeye ve hissetmeye devam ediyorum. Ve fazlasını... Hepimiz için iyi dileklerimi.
Nereye ya Bir-i? Daha şunun şurasında kaç kere konuştuk ki hemen kaçıyorsun? Olmadı bu, bunu saymayız, Anadolu'da dendiği gibi "daha karpuz kesecektik yahu"...
YanıtlaSil