20 Eylül 2009 Pazar

Evrensel Yasalar - 10


D E Ğ İ Ş İ M   Y A S A S I

DOĞANIN MÜZİĞİYLE DANSETMEK
Doğanın ritmi, dönemleri, devirleri vardır.
Mevsim dönemleri, yıldızların ritmi, gel-git hareketlerinin devreleri gibi. Mevsimler birbirini itmez. Bulutlar gökyüzünde yarış etmez. Her şey kendi zamanında olur. Tıpkı yükselen ve alçalan okyanus dalgaları gibi.
Evrende her şeyin bir ritmi vardır. Bu ritim bir dalga boyu  ve frekans olarak ortaya çıkar. Mevsimlerin döngüsü, yıldızların rotası, gezegenlerin dönüş yörüngeleri, denizdeki gelgit hareketleri vb. İnsanlık için de bu böyle, birbirini takip eden devirler olarak gözlenir. Her şey kendi ritminde ve zamanında olur. Ne önce ne sonra. Dünya, değişimin müziğiyle dans ediyor. Mevsimler geçiyor, günler gecelere dönüşüyor. Her şey kendi döngüsünde gelişiyor, değişiyor, büyüyor, ortaya çıkıyor, kayboluyor, doğuyor, ölüyor, geliyor, gidiyor. Doğan batıyor, batan doğuyor. İşte bu Değişim Yasası. Değişim rüzgarları yaşamını alt üst eden. şiddetli bir fırtına olarak da, yanaklarını okşayan bir meltem olarak da gelebilir. Değişim sürekli olan tek şeydir ve değişimin kendine özgü yolu, kendine özgü zamanı vardır.
Değişim hakkında daima karmaşık duygular hissederiz. Bazen yaşam monoton hale geldiğinde bir şeylerin değişmesini isteriz ama her şey yolunda gittiğinde değişim zor gelir, özellikle de zor olanları.
Oysa değişimin kendisi zor değildir. Sabahları güneşin doğuşu kadar doğal gerçekleşir ve hayatımızdaki yerini alır. Ama çoğumuz düzen ve kontrol duygusunu yaratabilmek için bildik yollar ararız. Bu yüzden değişimi; arzularımız ve isteklerimize bağlı olarak şans ya da felaket olarak algılarız. Yağan yağmura çiftçiler hoş geldin derken, piknik yapanlar lanet okur.
Değişim Yasası, tıpkı mevsimlerin değiştiği gibi bize. değişmemizi hatırlatır. Hayatımızı eski alışkanlıklarla sürdürmek zorunda değiliz. Geleceğimiz geçmişin bir tekrarı olmamalı. Değişim bizi eninde sonunda daha büyük farkındalığa, bilince ve huzura doğru götürür.
Toprakla uğraşanlar bilirler. Tohumlar yalnızca kendi türlerini üretir, daima ne ekersen onu biçersin, ekinleri topladığında daima tohumların bir kısmını bir sonraki sezonda ekmek üzere ayırırsın, yeni bir sezonun başlaması için öncekinin tamamlanması gerekir, her tohumun büyümesi, değişmesi ve sonunda ölmesinin zamanı farklıdır, bol ürün almak için toprağı çapalamalısın. Yaşamlarımız da tohumlar ve sezonlar gibidir.
Hayatının her mevsiminin tadını çıkarmalısın. Sabırla toprağı hazırla, tohumları ek ve emek ver. Bunları yaparsan emeğinin meyvelerini bollukla alırsın. Mevsimlerin değişimini doğal kabul ettiğin gibi, şans ya da terslik gibi görünen olayları da olduğu gibi kabul et. Kışın beyaz güzelliğinin de, yazın sıcak ve Ilımlı günlerinin de zevkine var. Her mevsim, her gün, her an gelir geçer ve hiçbiri asla birbirinin aynı ya da tekrarı değildir. Kış soğuğunun ortasında yazı, yazın bunaltıcı sıcağında kışı özlemek yerine, her mevsimi kendi güzelliğiyle kabul et. Geminin dalgaların üzerinde ilerlemesi gibi, sen de zamanın ve dönüşümün dalgalarıyla uyum içinde ol.
DEĞİŞİMİN RÜZGARLARI HOŞLANSAN DA HOŞLANMASAN DA ESECEKTİR. O ZAMAN BUNU OLDUĞU GİBİ KABUL ETMEK AKILLICADIR DİYE DÜŞÜNÜYOR OLMALISIN?
Haklısın ama bu tek başına yetmez bunun yanında başka şeyleri de. Çünkü değişim Yasası kendi gelişimimizle nasıl uyum içinde olabileceğimizi de gösterir. Bize doğru zamanlamayı öğretir.
NASIL MI ?
Her şey için en uygun ve en az uygun zaman vardır. Kapılar açılır ve kapanır; enerjiler yükselir ve düşer. Bir anda ve hızlı olur. Enerjinin düşüş anına rastlayan düşünce veya eylemin hayata geçmesi ise gerektiğinden fazla zaman alır. O zaman Değişim Yasası, Eylem Yasasıyla birleşerek bilgeliğin bir parçası olan sabrı öğretir.
Ne zaman harekete geçmen, ne zaman durman gerektiğini, ne zaman konuşman, ne zaman susman gerektiğini, ne zaman çalışman, ne zaman dinlenmen gerektiğini ne zaman enerjinin yükseldiğini veya bir sonraki yükselen dalgayı beklemen gerektiğini sana içindeki bilge söyler.
Orta doğuda cok bilinen bir hikaye vardır: Hikayenin kahramanı Kral Solomon, içinde müthiş bir karmaşa hissediyor, daha sade ve huzur dolu bir yaşamın özlemini çekiyordu. Bir gün ülkesinin en iyi kuyumcusunu çağırarak, kendisine, içinde her zaman ve her koşulda geçerli, uygun ve doğru olan sözler yazılı sihirli bir yüzük yapmasını istedi; yazılan sözün hem acıların hafiflemesini hem de acı çeken kişinin bilgece bir bakış açısı kazanmasına yardımcı olması gerekiyordu. Usta kuyumcu özel bir yüzüğü hemen yaptı ama ancak günlerce düşündükten sonra yüzüğe yazacağı sözde karar kılabildi.
Kuyumcu yüzüğü Kral Solomon'a sundu. Kral yüzüğü aldı elinde şöyle bir çevirdi ve hemen akabinde merakla içinde yazan yazıya baktı.
Yüzüğün içindeki yazı şuydu: Bu da geçecektir!
Mevsiminde üstü silme meyveye kesmiş bir ceviz ağacı üzerinden hiç taze yeşil bir ceviz koparıp da yediniz mi?
Ne kadar olgunlaşırsa olgunlaşsın, açmakta zorlanmışsınızdır sanırım? Yeşil kabuğu önce parmaklarınızla sonra bulduğunuz iki taşın arasına koyarak açmaya çalıştığınızdan adım gibi eminim.
Sonunda sert ve kenarı keskin bir taş bularak kabuğu kırmaya çalıştınız değil mi?
Ama bir de yeşil kabuğundan arınmış, iyice kurutulmuş geçen yılın ürünü iki cevizi nasıl da elinizin arasına alıp kırdığınızı hatırlayın.
Burada, hayatı kolaylaştıracak basit gerçekleri seninle paylaşmak için varım. Ama sana aydınlanma vaat edemem. Onun kendine göre bir zamanı var. İnsanlar, ceviz kabuğu gibidir: eğer yanlış zamanda açmaya çalışırsan açmak neredeyse imkansızdır. Ama bir kez olgunlaştığında doğru yerine hafifçe dokunmak bile açılması için yeterlidir. Günlük yaşam sizin olgunlaşma sürecinizdir. Bir gün biri ya da bir şey size uygun dokunuşu sağlayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder