26 Haziran 2009 Cuma

Kendine Yolculuk...

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka, Kaknuş, ya da batıda bilinen adıyla Phoenix ), Bilgi Ağacı`nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.

Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir...

Kuşlar Simurg`a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg`u bekler dururlarmış.

Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.

Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg`un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg`un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg`un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg`un yuvası, etekleri bulutların uzerinde olan Kaf Dağı`nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi...

İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri...

Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş...

"Aşk denizi"nden geçmişler önce...".

"Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar..." .

"Hırs ovası"nı aşıp, "kıskançlık gölü"ne sapmışlar...

Kuşların kimi "Aşk denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuş sürüden...

Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış) ; Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını özlemiş; Balıkçıl kuşu bataklığını.

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı`na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsca "si", "otuz" demektir... "murg" ise "kuş"... Simurg`un yuvasını bulunca anlamışlar ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg`muş. Otuz kuş, anlamışlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.

19 Haziran 2009 Cuma

Ne güzel bir gün...

- Ne güzel bir gün bugün...

- Vay vaay, yavaş yavaş yükseliyorsun anlaşılan senden böyle şeyler duymak ne kadar alışılmadık bir durum...

- Hani sen bendin, ben sendim? Amma da demotive ediyorsun insanı haa!

- Ben senin gerçek yanınım, her zaman gerçeği söylerim, her zaman yanındayım, hep arkandayım, benden ne destek ne de köstek bekleme... Korkularını da büyütmem, seni yersiz acılara da sevketmem... Sadece olanı bilirim ben...

- Aman iyi... Güzel bir gün işte...

- Her gün güzel...

- Her gün güzel olmayabiliyor işte, anlıyorsun ne demek istediğimi de anlamamazlıktan geliyorsun...

- Anlıyorum ama anlamam gerçeği değiştirmiyor, her günü güzel yapmak senin elinde onu biliyorum ben sadece... Düşüncelerini duygularını kontrol altına al, onları kabul et, sev, değiştir, bırak gitsin...

- İyiler kalsın, kötüler gitsin mi?

- İyi kötü yok, güzel çirkin, büyük küçük, acı tatlı, mutluluk mutsuzluk hepsi senin zihninde. O yüzden mesele iyilik kötülük, güzellik çirkinlik meselesi değil, mesele herşeyi aynı iç huzuru ile kabul edebilmek...

- Bu söylediğin de söylemesi kolay yapması zor... Taş mıyım ben ya, her şeye dervişler gibi böyle huuu huuuu, gülerek yaklaşayım?..

- Herşeye gül demiyorum... Herşeyi kabul et, farkına var diyorum. Acı çekiyorsan acını yaşa, mutluysan mutluluğu yaşa sonuna kadar ama hiç birini olduğundan farklı bir kılığa sokma, bil ki acılar da mutluluklar da yolun için olması gereken şeyler... Her şey senin içinde, farketmen için orada...

- Of tamam, her lafımı kontrol ettiriyorsun, bunalıyorum, güzel bir gün işte allah allah!

- Her gün güzel, şu an güzel!

- Gidiyorum ben yaa!

- :)

18 Haziran 2009 Perşembe

Günün Sözü...

Bu dünyadaki en büyük yanılgı herşeyin birbirinden farklı olduğu yanılgısıdır. Aslında farklı diye birbirinden ayırdığımız şeyler özünde bir ve tekdir.

Original Video - More videos at TinyPic

16 Haziran 2009 Salı

Çakra... Çukra... 3

- 3. çakrada takılıp kaldın bakıyorum...

- Takılıp kalan ben'im, ben de sensin... Tembelliğinden takılıp kaldın, bu huyunu artık değiştirmek ister misin?

- Ben tembel falan değilim, tam tersine "üşenme, erteleme, vazgeçme" felsefesi ile yaşadım bugüne kadar, insanlar tembel, zaten tembeller de hep beni bulur...

- "Beni bulur" dediklerinin hepsi sana aynalık etmek için karşına çıkanlar, dikkat ediyor musun, hangi konuda çok iddialı isen karşıtı hep önüne geliyor; ben şöyle dürüstüm, ben şöyle iyiyim, ben şöyle hoşum... Herşey senin içinde ve herşeyin karşıtı da içinde...

- Bunu başka zaman tartışsak da şu çakraları çözsek artık diyorum...

- Peki, 3. çakra Solar Pleksüs çakrası diğer bir deyişle Güneş Sinirağı çakrası, göbek merkezi diyenler de vardır...

- İsmi de pek bir havalı...

- Eh tabii, bu çakra senin güneşini, güç merkezini temsil ediyor. Buradan eterik bedeni besleyen oradan da fizik bedeni besleyen güneş enerjisi emilir... Bedenin duygusal enerji yaydığı bölgedir burası ve insanlarla, maddi dünyayla ilişkiye girilen yerdir. Diğer insanlarla ilişkileri, beğenileri, toplumsal kimliği, iradeyi ve amaca ulaşmadaki kararlılığı simgeler...

- Tahmin edeyim rengi sarı mı, güneş ya?..

- Evet, rengi sarı, sarının tonları hatta altın rengi... Aslında bu çakra bir çok alt çakranın birleşimi diyebiliriz o yüzden mide, göbek üstü ve altı bölgede, geniş bir bölgede yer alıyor. İnsülin hormonu, pankreas'ın salgıladığı enzimleri kontrol ediyor, mide, karaciğer, dalak, sindirim sistemi, safra kesesi, otonom sinir sistemi, sırt bu çakraya bağlı organlar.

- Bunun yükü daha ağır gibi sanki...

- Yük diye bir şey yok, ağır yük hele hiç yok, bütün çakralar önemli ve dengeli çalışmaları da bir o kadar önemli... Bu çakra göz ve görme ile ilgili fonksiyonları da üstlenir. 3. çakranın yetersiz çalışması sadece bu organlarda önemli sorunlara yol açmaz yaşam amacının gerçekleştirilmesi yolunda da önemli tıkanıklıklar yaratır...

- Evet, tahmin ederim, iş stresi ya da hayal ettiğin şeyleri yapamamak genelde mide sorunları çıkarıyor ya hep, demek ki bundan...

- Tabii özellikle iş hayatında kendini bir "köle" olmaktan öteye götüremeyenler için mide, karaciğer, sindirim sistemi sorunları, sürekli yorgunluk hissi kaçınılmaz... Hele de sevmediğin bir işi yapıyorsan, yıllarca yaptıysan. Entelektüel farkındalık, başarılar, irade, ego yansıtmaları, hayati enerjiler, kontrol ve kendiniz olma özgürlüğü bu çakra tarafından yönetilir. Burası egonun bulunduğu yerdir; “içgüdü”, “hissetme” ve “olma” burada bütünleşir...

- Yetersiz çalışması diyordun...

- Bu çakranın yetersiz, dengesiz çalışması yaşamın doğal akışa güvenmeme hissi yaratır. Baskın olma gereksinimi, materyal güvenlik ve sahip olmaya takıntılı gereksinim yaratır. Bu çakra ister iyi ister kötü olsun enerjiyi depolar; acı, korku ve stresi bu bölgede depolanır. Doğru olarak çalışıldığında, büyüme ve şifa için pozitif enerji de burada depolanır. Bu çakra çalışmadığında hastalık gelip yavaşça kişiyi tahrip edebilir. Solar pleksus, iradeyi, geçmişten gelen sorunları, acı ve korkuları, aynı zamanda başarmak için tutkumuzu kontrol eder.

- Ben dedim sana en ağır yük bu çakrada...

- Yük yok! Sen kendi sorunlarına en yakın bulduğun şeyleri en ağır yük olarak algılıyorsun da ondan... Başka bir insan için kök çakra en ağır yük olabilir ya da bir başkası... 3. çakranın düzenli çalışması halinde yaşamsal hedeflerini iyi belirler ve takip edersin, uyumlu, davranışlarını kontrol altında tutan bir insan olursun, bağımsız hareket edersin ve başarıdan başarıya koşarsın...

- Aynı ben!

- Şunu da unutma bu ilk üç çakra varlığın dünyaya topraklanmasını ve dünyaya ait olmasını temsil eder, zihinsel ve fiziksel çakralardır. Bunlar büyüme ve materyal ve fiziksel dünyada hayatta kalma için önemlidir. Bunlar dengesiz veya bloke olduğunda, çalışma, yaşama ve bugünün dünyasına uyma problemleri olur. Yaşam, sevgi, çalışma ve sağlık ile başa çıkmakta problemleri olan kişilerin, bu çakraları iyileştirmesi bu sorunları şifalandıracaktır.

- Geldik 4.'ye... Bunu çok merak ediyorum, direkt sevgi ile ilgili çünkü...

Herşey Zor!

- Çok zorlanıyorum...

- Çok zorlanıyorum deyip durduğun için çok zorlanıyorsun...

- Zorlanmasam demeyeceğim ama!

- Demesen zaten zorlanmayacaksın...

- Sen hep tersten düşünüyorsun, içime baygınlık veriyorsun...

- Senin hep tersten düşündüğünü hesaba katsan bir kere de... Ne dersin?..

- Deli etmek mi istiyorsun beni?

- Deli olmak mı istiyorsun?

- Nesin sen papağan mı?

- Ben sen'im... Unuttun mu?

- Unutmak mümkün mü ki?!!

12 Haziran 2009 Cuma

Çakra... Çukra... 2

- 2. çakra diyordun...

- Evet, 2. çakra yani Sakral Çakra. Su çakrası, göbek altı çakrası da denir...

- Sakral ne demek oluyor, göbek altı mı demek?

- Aslında kuyruk sokumu ile ilgili demek ama bu çakra göbek deliğinin 10 parmak kadar altında, üreme organlarının da 2 parmak kadar üzerinde konumlanmış durumda. Yumurtalık ve testisler de bu çakranın kontrolünde yani tahmin edebileceğin gibi cinsellik ve üremeyi kontrol ediyor dolayısı ile kadınlık ve erkeklik hormonlarını da...

- Evet mantıklı... Bu hangi halimiz oluyor peki?

- Oraya takıldın değil mi? Bu bizim hayvan halimiz!

- Haaa, evet yavaş yavaş yükseliyoruz!..

- Aynen öyle... Sakral çakranın rengi TURUNCU. Bu çakra "benliğin mekanı" veya "yaşam gücünün evi"dir. Bedenin sıvı işleri ile ilgilidir. Yani elementi sudur... Bu yüzden anne sütü de bu çakranın etkisi altındadır. Cinsellik, yaratıcılık, imgeleme yeteneği, aile kurma, maddiyat bu çakra ile bağlantılıdır. Duygusal dengeyi sağlar, iyimserliği ve umudu uyandırır. Tat alma duyumuzla ilgilidir... Yani yaşamın doğal akışında ilerlemesi, nehrin akması bu çakra ile ilgilidir...

- Hangi organlar bu çakranın kontrolünde peki?..

- Üreme organları demiştik, ayrıca böbrekler, idrar kesesi, dolaşım sistemi, lenfatik sistem, lenf bezleri... Cinsel sorunların önemli bir bölümü sakral çakradaki dengesizliklerden kaynaklanır zaten. Suçluluk duyguları bu çakranın alanında... Tüm yaşantını aynen film şeridi gibi gözünün önünden geçirmeli, her olayı tekrar tekrar yaşamalı, kabul etmeli, kendini ve herkesi affetmelisin... Suçluluk duyguları egonun oynadığı en güzel oyunlardandır, bu oyuna kendini kolayca kaptırır, herkesi, bahtını, kaderi, kendini suçlayıp, yiyip bitirirsin...

- Doğru kendini engelleyemiyorsun, şunu niye yaptım, bunu niye yapmadım, şöyle yapmasaydım böyle, böyle yapmasaydım şöyle olurdu falan filan...

- Oysa gerçek yükselik mutlak kabulden geçiyor...

- Evet de söylemesi çok kolay, yapması çok zor bu dediğin...

- Zorluk, kolaylık da son derece göreceli ama unutma... İkiliğin yansımalarından bir set, belki de en iyi yansıtanlardan... Konumuza dönelim... Bu çakra düzgün çalıştığında, cinsel yaşam, beden, ruh ve zihin dengelenir. Mutluluk hissi yaşanır, kişi bu duygularla hem kendisine, hem çevresine canlılık verir...

- İyi çalışmadığında neler olur tahmin edebiliyorum...

- Evet, ergenlik çağındaki cinsel enerji uygun bir şekilde dönüştürülmediğinde yoğun suçluluk duyguları ile yaşamın kabusa dönebilir. Kadınlarda daha sık rastlanan bir durum... Tabii yine önemli sorunlardan biri zihinsel tıkanıklıklar, üretkenliğin kısıtlanması olur, bu yaşamdaki akışı, başarı duygusunu, doyumu da etkiler sonuçta... Yetersiz çalıştığında ise özgüven eksikliği, hayata kasvetli bakmak, mutsuzluk duygusu, hayatın yaşanmaya değmeyeceği hissedilir hatta intihar eğilimleri artar...

- Bakalım yükseldikçe daha neler çıkacak?..

- Peki 3. çakraya geçelim yeri gelirse yine geri döneriz...

Çakra... Çukra...

- Şu çakra meselesini anlatsana bana... Ben sinir oluyorum bu çakra kelimesine bu arada...

- Çakra deme o zaman! Çark de, enerji alanı de, dönmedolap de istersen. Ya da hiç bir şey deme... Sözcüklerin ne önemi var, anlamlardır asıl önemli olan...

- Aman her seye de bir cevabın var! Peki anlatsana biraz hadi...

- Evrende her şey enerji. Her şey saf bilinç... Canlılar, cansızlar, boşluk... Damarlarında dolaşan kandan, beyninin içindeki minicik odalara ve oradaki sinir uçlarına, kemiklerine kadar hepsi nefes alıyor, hepsinde allah bilinci var. Sen neye inanıyorsan öyle adlandır, allah de, evren de, enerji de, tanrı de, ne dersen de!

- Peki...

- Bedenimizin cevresinde bir enerji alanı var; auramız ve çevresindeki herşeyden etkileniyor. Isı, ses, ışık, elektrik, manyetik ve elektromanyetik etkiler ile sürekli etkileşim halinde. Bu enerjiyi dağıtan 7 tane merkez var, bu enerji merkezleri girdap şeklinde döndüğünden çark diyebiliriz, çakra da zaten Hintçe tekerlek anlamına geliyor. Çakralar normal bir insanda 10 cm kadar dışarıya ışık saçıyor, farkındalığın arttıkça bu ışık da artacaktır. Bu çarkların her biri bir hormona, endokrin sistemi bezlerinin üzerine denk geliyor, onu kontrol ediyor, o yüzden her çakranın da belli hastalıklarla bağlantısı var...

- Anladım, tekerlek ha, ilginçmiş...

- Birinci çark - Kök Çakra... Toprak Çakrası da diyebiliriz... Rengi KIRMIZI... Burası seni dünyaya, fiziksel yaşama bağlayan yer. Bir ağacın kökleri gibi aynen... Yaşamı sürdürme, ilkel dürtüler, içgüdüler... O yüzden dünyasal korkularının en önemli temsilcisi de bu çakra. Genelde tüm korkuların temeli olan ölüm korkusunu en yoğun yaşayanlar da kök çakrası iyi çalışmayan, düzensiz çalışanlar olur...

- Evet bu ölüm korkusu meselesi de uzun bir konu, bir gün bunu da konuşalım, kafamı karıştıran şeyler var...

- Kök çakranın yeri makatla üreme organlarının arası, kuyruk sokumu ile de bağlantısı var ve aşağı doğru açılıyor. Fiziksel bedenin enerji kaynağı burası, hani ağaç kökleri dedik ya, o yüzden kendini güvende hissetmen, zorluklarla başa çıkabilmen için bu çakranın iyi çalışması şart. Bedenimizde ayaklar, bacaklar, kemikler, kalın barsak, omurga ve sinir sistemi, dişler, tırnaklar tüm sert organlar bu çakraya bağlı. Cinsellikle de bu çakra bağlantılı. Elementi de tahmin edebileceğin üzere toprak... Maddi dünya, fiziksel yaşam dedik ya, bu çakra seçtiğin mesleği ve bu meslekteki başarını da etkiler.

- Yani aslında adı üstünde en temel şeyleri etkiliyor...

- Aynen öyle; kundalini enerjisi de burada, yani bu çakra diğer çakraların iyi çalışması için de çok önemli... Kök çakran iyi çalıştığında; yaşamdan zevk alır, yaşama arzusu duyarsın, amaçlarına ulaşman kolaylaşır, kendini güvende hissedersin, korkularınla kolayca başa çıkarsın...

- Ya iyi çalışmadığında?..

- O zaman çeşitli durumlar olabilir; şiddet duygusu, sürekli öfke, kendine ve yaşama güvensizlik, sürekli bir kaybetme korkusu ile yaşamak gibi... Maddi şeylere aşırı derecede fazla düşkün olup kendini güvende hissetmeye çalışabilirsin, sigara, alkol, uyuşturucu bağımlılığı baş gösterebilir. Şişmanlık ve kabızlık da görülebilir, bunlar da bu sorunlara bağlı zaten...

- Hep zincirleme reaksiyon...

- Eh tabii, herşeyin bir bütün olduğunu, tek ve bir olduğunu ve birbirine bağlı olduğunu düşünürsek, en küçük parçadaki en küçük sorun bütünü etkiler zaten...

- Yetersiz çalışırsa peki?

- O zaman maddiyat ile ilgili, duygular ile ilgili durumlarda kolay pes etme, direnç azlığı, sürekli bir endişe ve tedirginlik, yaşamın ağır bir yük olarak algılanması görülebilir; bak çok üşüme de hatta bu çakranın yetersiz çalışmasının bir göstergesi...

- Bak bu ilginçmiş, ben çok üşüyorum hep... Yazın sıkı bir rüzgarda bile donuyorum... Şey... Bezler diyordun...

- Evet ya; kök çakra adrenalin'i kontrol ediyor, tahmin edebileceğin gibi, böbreküstü bezleri, prostat bezi. Bu çakra bizim toprak halimizi simgeliyor...

- Toprak halimiz?..

- Diğerlerini de anlattıkça daha iyi anlayacağını umuyorum ne demek istediğimi...

- Tamam o zaman...

- Gelelim 2. çakraya...

Şu sürünceme meselesi...

- Bütün çareler bende, çözümler hep benim içimdeyse neden kendimi sürüncemeler içinde bırakacak olaylar yaratıyorum sence?

- Karar vermekten korktuğun için olmalı...

- Neden korkuyorum ki karar vermekten?

- Karar vermek bir seçim yapmaktır, seçim yapmak ise seçmediğin bir şeyler olacak anlamına gelir, seçmediğin şey ise egonun sana acı yaratma isteği için bir fırsattır, sürekli seni "onu seçmedin, bak böyle oldu" diye kışkırtmaya çalışır. En olumlu durumlarin içinden bile bir olumsuzluk bulup çıkarır. Bu da hep bir kuşkuya, şüpheye sürükler seni.

- Karar vermeyip sürüncemede bıraktığımda ise tüm olasılıklar hep elimin altında olur, doğru.

- Tabii, o zaman hala şansım var dersin, hala en doğru olanı düşünüp seçebilirim. Olasılıkları hep geleceğe bırakırsın, hep bir gün gelecek güzel günleri bekleyerek, bu anı kaçırırsın, yani aslında tek gerçek olanın avuçlarından kayıp gitmesini seyrederek bekleyip durursun...

- Ne yapmalı peki?

- Yüreğinden geçeni yapmalı denilebilir. Eğer sesimi duymaya niyet edersen, ben sana yolundan sapmaman için doğru olanı söyleyerim zaten. Ama birçok zaman yaşaman gereken deneyimler için yoldan sapman gerekir, beni duymazsın bile, türlü türlü acı verici seçimler yaparsın, sonra pişman olursun, sonra daha iyi seçimler yapmak için kendine söz verir, sonra daha beterlerini yaparsın ta ki o zaman gelene kadar...

- Suçlamayı bırakana kadar...

- Evet seçimleri kendinin yaptığını anlayana kadar. Karşına çıkan şeylerin kara bahtının, kötü kaderinin, ailenin, çevrenin vs. vs.'nin değil senin özgür iradenin sonucu olduğunu görüp, kabul edip, bununla barışınca...

- O zaman zaten doğru seçimleri istemsiz yapmaya başlarım değil mi?

- Evet o zaman doğru yanlış, iyi kötü, güzel çirkin, tatlı acı, hepsi hepsi anlamını yitirir. Mutlak kabul, iç huzuru, yaşam neşesine kavuşursun...

- Elveda sürüncemeler derim!

- Düşüncelerinin üzerine çık. Onları sen yarat, seni yaratmalarına izin verme!

- Uğraşıyorum...

- Peki.