31 Ekim 2010 Pazar

Ölümüne koşmak...

Koşuyorum...
Durmamacasına...
Ölesiye...
Duramam, durursam dayanamam...
Durursam dünyaya dayanamam...
Durursam kendime bakamam...
Durursam yaşarken ölüyüm...
Koşarsam gerçekten ölüyüm...
Koşmak koşmak kaçış, koşmak bakmamak, bakıp görememek, duymamak, hissetmemek...
Koşmak dünyadan özgürleşmek...
Durmaktan korkuyorum, ölesiye korkuyorum, hep meşgul olmalıyım, hep yapacak şeyler olmalı, saatler bana yetmemeli, iş güç olmalı, para zor kazanılmalı, herşey çok ama çok çabalayarak olmalı, trafik hep sıkışık, market kasaları hep dolu, müşteriler hep anlayışsız, erkekler hep tembel olmalı... Çok meşgul olmalıyım, hep koşmalıyım, hep kaçmalıyım, durmamalıyım, yaşamamalıyım!!!

Ah nasıl da anladım neden hep koşuşturduğumu...  Melekler, ruhsal ailem yalvardı durayım diye. Onlar yalvarırken bir iki dünya turu daha attım... Ağlıyordum çığlık çığlığa. Korkularım zevkle geliyordu benimle. Onlar yalvardı ben koştum, onlar yalvardı ben koştum...

Sonunda dayanamadım... Durdum... Durmaya hazır olmam yüzyıllar aldı. Yorgunum, çok yorgunum... Herkes bana destek olmak için oradaydı. Güvendim durdum. Ağladım ağladım, bu kez mutluluktan...

Durdum. Kaçtığım sevgiyi buldum...

28 Ekim 2010 Perşembe

Gerçek Hayat

Bazen hayatın bir kurmacadan, bir hayalden ibaret olduğu hissine kapılmaz mısınız? Pencere pervazındaki bir kedi. Ayağınızın altındaki halı. Açık bir pencere. Boş bir kutu. Dolu bir kutu. Hayattaki tüm o dekor unsurlarına bir bakın. Muhakkak ki bir oyunun dahilindesiniz. İçinde olduğunuz bu şey başka ne olabilir?

Gerçek Hayat ise bambaşka bir şeydir. Sakinlik ve durağanlıktır o, asudeliktir; henüz doğmamış bir yaşam gibidir. Eşikteki hayattır o. Gerçek Hayat bir drama değildir; hiç öyle değildir.

Gerçek Hayat zorlukların çok uzağındadır. Onun dahilinde trajediler yoktur. Oyun ufuktan doğmamıştır henüz.

Gerçek Hayat aksiyondan ve dramadan teşekkül değildir. Düellolardan, melodramlardan, canlı aksiyonlardan ve kameralardan çok daha öncesidir. Gerçek Hayat çok daha öncededir.

Gerçek Hayat değişmez. Asla eskimeyen, bozulmayan bir temeldir. Kesinlikle bir uydurmaca değildir. Bir şalterin inmesi yada kalkması değildir o. Gerçek Hayatın bir şalteri yoktur. Devam etmektedir ve bu odur işte.

Gerçek Hayatı bir güvece benzetecek olsak, o güvecin altı henüz yakılmamıştır, ateşse hazırdır. Gerçek Hayat henüz pişmeye başlamamış olan güvecin tüm harcıdır. Gerçek hayat tamlıktır, bütünlüktür. Hiçbir noksanlık yoktur onda. Aktarılan haberler yoktur. Gazeteler de onları okuyanlar da yoktur. Gerçek Hayat başlangıçtır. Onun fotoğrafları çekilemez. Henüz hiçbir şey olmamıştır, olmak üzeredir. Gerçek Hayat güneş doğmadan önceki şafak vaktidir. Görülemez ama her şey hazır haldedir. Canlılıktır, yaşamsallıktır.

Gerçek Hayat dahilinde devinim yoktur ama tüm devinimlerin öncü oluşumdur o.

Gerçek Hayatta her şey başlangıç aşamasındadır. Taksi şoförünün rölantide beklediği an gibidir yada bir an dahi değildir o. Taksi şoförü arabayı sürmeye hazırdır, o pozisyondadır ama taksimetre henüz çalışmaya başlamamıştır. Selam olsun Gerçek Hayata. Her daim hazırdır o. Dolu bir havuzdur; yüzücüler ise henüz yüzmeye başlamamışlardır. Hepsi sessizlik içinde suya atlamayı beklemektedir.

Gerçek Hayat asla dalgalanmaz, asla bocalamaz.

Sizin gerçek hayat olarak adlandırdığınız şeyse sadece bir kurmaca, bir uydurmacadır. Bu kurmaca barizdir, görünür haldedir ama Gerçek Hayat tam da yüzeyin altındadır. Kurgulanıp uydurulmaz. Süre giderken kendisini şekillendirmez. Hareket başlamadan önce hareketin tüm gücüdür o. Dünyaya gelmeden önceki bebektir. Tüm bileşenler, tüm unsurlar oradadır ama metin henüz yazılmamıştır.

Gerçek Hayatın fırtınadan önceki sessizlik hali olduğunu söylemeyeceğim, zira aktif hayat her zaman için bir fırtına değildir; sadece sık sık bir fırtına haline getirilmektedir. Aktif hayatın bir arkası yarına dönüşmesi böyledir işte.

Kurgusal hayat sahnesindeki yerinizi alırsınız. Perde alkışlarla açılır. Perdenin açılışıyla ilgili büyük bir şamata kopar. Sadece hayal bazında bir şeyler olmaktadır. Gerçekte ise olan hiçbir şey yoktur. Sadece oluyor gibi görünüyordur. Gerçek Olandan daha gerçekmiş gibi görünüyordur o ancak sadece bir film makarası dönüyordur. Hikayenin bir başlangıcı bir de sonu vardır.

Öte yandan Gerçek Hayat her daim mevcuttur, bir başlangıcı da sonu da yoktur onun. Hikaye henüz anlatılmamıştır. Henüz kurgulanmamıştır. Hikayenin başlaması için sizin sahneye çıkmanız gerekmektedir. Tüm itirazlarınıza ve protestolarınıza rağmen hikayeyi seversiniz. Onun her aşamasını seversiniz. Hikayenin kahramanısınızdır. Bir trajedi oyuncusu ve komedyensinizdir. İkisini de seversiniz yoksa trajedilere de komedilere de sahip olmazdınız. Bir aptalı oynarsınız. Uzun süredir ızdırap çeken bir kahramanı oynarsınız. Oynayacağınız bölümler tayin eder ve onları çok iyi oynarsınız. Defteri açar ve sonrasında da onu kaparsınız fakat Gerçek Hayatta hiçbir şey olmaz, sevgiden başka hiçbir şey olmaz; hepsi odur.

Çeviren: Engin Zeyno Vural
 
 http://www.heavenletters.org/

Sirius

Araştırmacılar, yeryüzündeki çeşitli kavimlere ait tradisyonlarda Sirius’ün esas olarak şu dört sembolle temsil edildiğini saptamışlardır:

1- Kurt veya köpek sembolü: Yıldız Grek, Pers ve ve Tuareg yerlilerinin tradisyonlarında köpek ile, Çin tradisyonlarında kurt ile ifade edilmiştir. Çin tradisyonlarında Sirius yıldızı, “göksel saray”ın bekçisi “göksel kurt” olarak nitelendirilir. Sirius'ün göksel kurt adının Çinliler’e Orta Asya Türkleri’nden geçmiş olduğu sanılmaktadır. Eski Orta Asya Türkçesi’nde göksel kurt, 'kök böri' ya da 'bör-teçene' olarak telaffuz edilirdi. Nitekim Türk tradisyonlarında, Gök–kurt, Tanrı’nın yerdeki şekillenmiş sembolü kabul edilirdi. Eski Mısır’da Sirius önceleri büyük bir köpekle temsil edilirdi. İskenderiye’de basılan Grek madeni paralarında yıldızı Sirius olan ilâhe İsis bir köpeğe binmiş durumda görülür. Eski Mısır’da kurt ise Sirius–B’yi temsil ettiği sanılan Osiris ile ilişkilendirilirdi. Tarihçi Diodoros, Eski Mısır’da da Sirius–B’nin kurtla ilişkilendirilmiş olduğunu ilâh Osiris’in yeniden doğuşunun kurt kılığında gerçekleştiğini yazarak ortaya koymaktadır ki, bazı araştırmacılar, eski Mısır ezoterizminde Osiris’in Sirius–B’yi temsil ettiği görüşündedirler. Plütark İsis’in köpek başlı Anubis ile ilişkisi hakkında şöyle yazar: “Neftis görünmez olandır, İsis görünür olandır. Bunlara dokunan çember, ki ona ufuk denir, her ikisinin ortak noktasıdır, Anubis adını alır ve bir köpek biçiminde temsil edilir; çünkü köpekler hem gece hem gündüz görebilirler.” Aztek mitolojisinde köpek biçiminde temsil edilen tanrı, Xolotl’dur. Sirius–A ve B’yi ifade edercesine ikiz olduğu belirtilen Xolotl, Güneş’i taşıyan, yani hareketini sağlayan, yıldırımı şekillendiren ve ölülerin ruhlarına öte–âlemde refakat eden tanrı olup, ok ve yılan ile ilişkilendirilir. Osiris’in arslanla ilişkilendirildiğine dikkat çeken araştırmacı Murry Hope, Sirius’ün kurt ve köpeğin yanısıra, etobur hayvanlar türüyle, özellikle arslan ve kedi ile ilişkilendirildiğini bildirmektedir. (Kedi geceleri iyi gören bir hayvandır. Öte yandan Robert Temple, kitabında Sirius ile yunuslar arasında ilişki kurmaktadır.) >Kurt-Köpek, Yunus, Arslan, Daire.

2- Yay-ok sembolü: Bu sembolün gerek yıldızın yörüngesinin çizdiği yaylardan ötürü, gerekse tradisyonlarda tesirleri simgeleyen oku gönderen kaynak olduğu için seçildiği sanılmaktadır. (Dogonlar Sirius–B’yi tamamlanmamış bir elips biçimindeki yay çizimi ile temsil ederler.) Sirius’ü temsil eden yay sembolünün genellikle şu şekillerde kullanıldığı görülmektedir:

27 Ekim 2010 Çarşamba

Uyanış Belirtileri 2

1. Uyku modellerinin degisimi : huzursuzluk, sicak ayaklar, gece iki veya üç kere uyanma. Uyandiktan sonra yorgun hissetme ve gün boyunca uykulu olma. Çogu kisi için gerçeklesen Üçlü Uyku Modeli : 2 –3 saat uyursunuz, uyanirsiniz, bir baska iki saat uyku için yatarsiniz, tekrar uyanirsiniz ve yine uyursunuz. Digerleri için uyku gereksinimi degisir. Daha az uykuya ihtiyaciniz olabilir. Bunun bir baska degiskeni, “kara – delik uykusu” dedigim uykudur –10 saat veya daha fazla uyursunuz.

Geçen sene taç çakramdan bedenime akan büyük enerji dalgalari deneyimledim. O iyi hissettirdi, ama beni uzun bir süre uyanik tuttu, sonra sakinlesti. Simdi, kara – delik uykusu deneyimliyorum.

TAVSIYE : Buna alisin. Bununla baris yapin ve yetersiz uyku uyudugunuza üzülmeyin. Ayrica, Yüksek Benliginizden bir ara vermesini ve sonra size iyi, derin bir gece uykusu vermesini isteyin. Eger yine de uyuyamiyorsaniz, uyanik zamanlarinizda meditasyon yapin, siir okuyun, günlük tutun veya aya bakin. Bedeniniz yeni modele ayarlaniyor. Ve – eger çok uyuyorsaniz, buna üzülmeyin. Bedeninizin uykuya ihtiyaci var.

2. Basin taçinda aktivite : Kafa derisinde ve/veya asagida omurgada karincalanma, kasinti, huzursuz hisler. Bir dusun basligindan enerji püskürüyormus gibi, basin tepesinde enerji titresimi hissi. Ayrica, “serpinti/çiseleme” olarak tarif edilen taça enerji akisi hissi. Bu ayrica basta basinç olarak deneyimlenebilir, sanki biri parmagi ile basinizin merkezine bastiriyormus gibi.

TAVSIYE : Bu alarma geçecek bir durum degil. Deneyimlediginiz sey taç çakranin açilmasidir. Duyumlar, ilahi enerjiyi almak için açildiginiz anlamina geliyor.

3. Ani duygu dalgalari : Aglama. Küçük bir tahrik ile aniden kizginlik veya üzüntü hissetme. Veya açiklanamayan sikintilar. Sonra çok mutlu olma. Çogu zaman kalp çakrasinda (gögüsün ortasi) tikanmis duygularin basinci veya hissi vardir. Kalp çakraniz açiliyor ! Bu kalp ile karistirilmamali, kalp, kalp çakrasinin sol tarafinda yerlesiktir.

TAVSIYE : Ortaya çikan duygularinizi kabul edin ve sonra birakin gitsinler. Direkt olarak kalp çakrasina gidin ve duyguyu hissedin. Onu disariya alanlariniza dogru genisletin ve göbekten üst gögüse kadar derin nefes alin. Sadece duyguyu hissedin ve birakin o kendi kendine buharlassin. Duygularinizi baskalarina yöneltmeyin. Geçmisinizi temizliyorsunuz. Eger bunu yapmak için yardim isterseniz, tüm bu eski sorunlari salivermeye niyet ettiginizi yüksek sesle söyleyin ve Yüksek Benliginizden size yardim etmesini isteyin. Bedeniniz bu duygulari saliverdigi için ve onlari size zarar verebilecek sekilde içeride tutmadigi için sükran duyun. Bir kaynak, depresyonun artik bize ve bizim frekanslarimiza uymayan insanlarla iliskilerin, isin vs. birakilmasi ile baglantili oldugunu öne sürüyor. Bu iliskileri birakmakta suçluluk hissettigimizde, depresyon bu aciyi iyilestirmek için bize yardimci oluyor.

4. Eski “sorunlar” yukarida tanimlandigi gibi ortaya çikiyor ve onlarla çalismaya gereksiniminiz olan insanlar yasaminiza giriyor. Tamamlama sorunlari. Veya belki kendine – deger verme, bolluk, yaraticilik, bagimliliklar vs. sorunlari ile çalismaya gereksiniminiz var. Bu sorunlardan geçerken, size yardim etmeye gereksinim duydugunuz kaynaklar veya insanlar ortaya çikmaya basliyor.

TAVSIYE : #3 ün aynisi. Ilave olarak, bu sorunlari çok fazla analiz etmeyin. Onlari çok fazla incelemek sizi basitçe onlara daha derin seviyelerde tekrar tekrar geri döndürür. Eger ihtiyaciniz varsa profesyonel yardim alin ve ondan geçip gidin. Ondan kaçinmaya çalismayin veya kendinizi ondan ayirmayin. Gelen ne olursa olsun kucaklayin ve sizin ilerlemenize yardim ettigi için ona tesekkür edin. Bu sorunlari saliverme firsatini verdigi için Yüksek Benliginize tesekkür edin. Hatirlayin, bu sorunlarin bedeninizde yapisik kalmasini istemezsiniz.

5. Kiloda degisiklik : Bazi insanlarda kilo artisi olabilir, digerleri ise kilo kaybedebilir.

Iyilestirilmek için baski altinda tuttugumuz bir çok korkular simdi yüzeye çiktigi için çogu zaman kilo aliriz. Bir savunma insa ederek reaksiyon veririz. Ayrica kendimizi topraklamak veya bedenlerimizde artan frekanslara hacim saglamaya tesebbüs ederiz.

TAVSIYE : Tiryaki olmayin, ama tam simdi bulundugunuz yerde onu bir belirti olarak kabul edin. Tüm korkulariniz bütünlestiginde kilo alirsiniz/verirsiniz. Bununla ilgili endiseyi saliverin. Sonra sonunda kilo almanin/vermenin kolay oldugunu göreceksiniz. Egzersiz yapin.

Yemekten önce sunu deneyin : Çekici bir sekilde düzenlenmis bir masaya oturun. Bir mum yakin. Yemeklerin görüntüsünden zevk alin. Kullandiginiz elinizi kalbinizin üzerine koyun ve yemegi kutsayin. Bedeninize, bu yemegi duygusal açliklarinizi tatmin etmek için degil, bedeninizi zengin sekilde beslemek için kullanacaginizi söyleyin. Sonra elinizi yemegin üzerinden soldan saga geçirin ve onu kutsayin. (Reiki verin). Yemegin, soguk olsa bile, elinize sicak hissettirdigini görebilirsiniz. Yemegi kutsadigim zaman, çok fazla yemedigimi kavradim. Yemekten önce onu kutsamayi unuttuysaniz, onu herhangi bir sekilde yine kutsayabilirsiniz. Yapabileceginiz baska bir sey yerken simdide kalmaktir – TV seyretmeyin veya okumayin. Önünüzdeki seyden kalpten zevk alin.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Sözlere Dikkat!

Söz büyüdür.

Bu nedenle kullandığınız her sözcüğün niyetinizle, varmak istediğiniz noktayla ilgili olmasına özen gösterin. Ağzımızdan çıkan en küçük bir söz bile tüm vücudumuza, tüm evrene yaydığımız bir emirdir. Dolayısıyla odaklandığımız düşünceler ve sıkça ağzımızdan çıkan sözler bir süre sonra bizim gerçekliğimiz olmaya başlar.

Bugüne kadar kim bilir size neler söylendi? Sadece öyle söylendi diye hiç denemeden, farkında bile olmadan kabul ettiğiniz kim bilir neler var? Ancak bunların artık önemi yok. Önemli olan nasıl bir "siz" yaratmak istediğiniz. Hayal ettiğiniz yeni sizi yaratırken, kelimelerin, hedefinize uygun olumlama cümlelerinin gücünü unutmayın. Bu cümleleri boş kaldığınızda, araba kullanırken, uykuya dalmadan önce, sabah kalkar kalkmaz aynaya bakarak sık sık yüksek sesle tekrar edin. Ödev verilmiş bir ilkokul çocuğu gibi sayfalar dolusu yazın. Yazı evrenle yaptığınız bir sözleşmedir.

Kendi olumlama cümlelerinizi yazmak isterseniz dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var:

1. Olumlama cümleniz olumlu olsun! Yani Hasta olmak istemiyorum yerine Sağlıklıyım gibi tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş kalıplar kullanın.

2. İstiyorum ifadesinden kaçının. Mutlu bir hayat istiyorum demek yerine Mutlu bir hayata sahibim deyin. Evren onaylayandır. İstiyorum dedikçe istemekle kalırsınız. Sahibim dediğinizde tüm hücreleriniz o andan itibaren mutlu bir hayata sahip olduğu komutunu alır ve size bunu yaşatmaya başlar.

3. Cümleler hedefinizi net içersin. Zayıflıyorum gibi sonunun nereye gittiği belli olmayan cümleler kullanmayın. Eğer muhakkak zayıflamakla ilgili bir cümle kurmak istiyorsanız, varmak istediğiniz hedef kiloyu da içine koyarak 55 kilodayım, hatta 55 kiloda olduğum için şükürler olsun deyin.

4. Belirsiz ifadelerden kaçının. Kurduğunuz cümle herkes tarafından anlaşılabilecek basitlikte olsun.

5. Cümlelerinizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman veya geniş zaman kipinde kurun. Çok mutlu olacağım demek yerine Çok mutluyum deyin. Gelecek zaman kipi yaşamak istediğiniz durumu her zaman daha ileri bir zamana öteler. Böylece hiçbir zaman o durumun içinde olamazsınız.

6. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil kendiniz hakkında olsun. Bana saygı göstersin demek yerine, saygı görmeyi hak ediyorum deyin.

7. Cümlelerinizi yumuşatabilirsiniz. Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum şeklinde ilk başta ikna olmakta zorluk çektiğiniz cümleleri kendimi olduğum gibi kabul etmeye başlıyorum, kabul etmeyi öğreniyorum şeklinde yumuşatın. Zamanla bu cümleleri kabul ediyorum şeklinde değiştirirsiniz.

Japon Dr. Masaru Emoto suyun, söylenen sözlere, hissedilen duygulara, gösterilen görüntülere ve dinletilen müziğe göre nasıl bir değişim gösterdiğini birbirinden muhteşem su kristali fotoğraflarıyla gözler önüne seriyor. Vücudumuzun 4'te 3'ünün su olduğunu düşünürseniz, ağzınızdan çıkan her sözle önce kendinize sonra çevrenize neler yaptığınızı daha iyi anlayabilirsiniz.

Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız mutlaka kullandığınız cümleleri de değiştirin ve olumlama cümlelerini bol bol kullanarak ruh halinizi daha olumluya çekin.

Olumlama cümlelerini kullanırken, aynı zamanda harekete de geçin: Artık her gün "zenginim" diyorum, yakında zengin olurum. Bu yanılgıya düşmeyin. Sadece zihininizi yeniden programlamanız yetmez. Hedeflediğiniz duruma doğru adım da atmalısınız. Bir aksiyon planı oluşturmalı ve harekete geçmelisiniz. Bu süreçte bir yaşam koçundan da destek alabilirsiniz.

Yazan: Hakan Arabacıoğlu

24 Ekim 2010 Pazar

Yükseliş Yolundaki Tuzaklar

1. Kişisel gücünüzü başka birilerine, başka şeylere vermek (Diğer insanlar, bilinçaltı zihniniz, negatif egonuz, beş duyunuz, fiziksel bedeniniz, duygusal bedeniniz, zihinsel bedeniniz, bir guru, Yükselmiş Üstatlar, Tanrı – gücünüzü tüm bunlara veya başka şeylere vermek)

2. Başkalarını sevmek, ama kendini sevmemek.

3. Tüm probleminizin kaynağının “negatif egonuz” olduğunu fark etmemek.

4. Tanrı’ya odaklanmak, ama içsel çocuğunuzu doğru şekilde bütünleştirmemek ve içsel çocuğunuza anne – babalık yapmamak.

5. Doğru beslenmemek, yeterli egzersiz yapmamak, bunlar fiziksel rahatsızlığa neden olur, sonra tüm diğer seviyeleri kısıtlar.

6. Spiritüel yaşama derin dalmak, ama anlaşılması ve üstat olunması gereken psikolojik seviyeyi fark etmemek.

7. “Maddi arzular”

8. Gücün tuzağı ve çekiciliği. Bu çekicilik başkalarının üzerinde uygulanan gücün tuzağıdır.

9. Fazla topraklanmamış olmak, bunun kişinin fiziksel bedeninde zararlı etkisi olur.

10. Dünyada cenneti yaratmak yerine dünyadan kaçmaya çalışmak.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Ruhsal Uyanış ve Bütünleşme Sürecinin 5 Safhası

Hakkında bahsedeceğim sürecin, kişinin özgünlüğüne göre farklılaşan, çeşitli varyasyonlara bürünebilen ve kimi zamanlarda, bir önceki ve bir sonraki safhanın üst üste bindiği bir çeşitlilik gösterebildiğini vurgulamak isterim. Buna ek olarak, son dört safhayı birçok kez, birbirine geçmiş halde ve yeniden yaşayabiliriz. Deneyimlenmekte olan şey her seferinde bizi daha geniş bir farkındalığa ve bütünleşmeye taşıyacağı için, bu sürece eksik kalmış pasajların tamamlanması ve karanlıkta unutulmuş tüm parçalarımızın bütünleşmesi olarak bakabiliriz. İşte bu noktada, çeşitli deneyimler ve farkındalıklar iç içe geçebilir.

Örneğin, kendimizi merkezlenmiş ve bütün hissettiğimiz bir anda, çaresizlik ve endişe hallerinin eşlik ettiği bir ruh haline de sahip olabiliriz. Kıskançlık ve öfke duyguları tetiklendiği bir an, nefes almayı ve merkezlenmeyi hatırlayarak bu parçalarımızı saf bir farkındalıkla gözlemleyebilir ve kendimizi şefkatle sarıp sarmalamayı hatırlayabiliriz. Kendimizden ve her şeyden şüphe duyduğumuz bir an, içe dönüp varlığımızın özünde sürekli bir nabız gibi atan o sesi tekrar duymayı hatırlayabiliriz.

Bu süreç, gerçek olanın içselleştirilip bedenlenmesine kadar, inişli çıkışlı bir şekilde devam eder. Sürecin uzunluğu tamamen kişisel seçimlerimize ve özgünlüğümüze bağlıdır. Kimi için yıllar sürerken, kimi varlıklar için de, herhangi bir şeyin vesile olması ile aniden ortaya çıkan bir uyanış olabilir. Kimisi Bütünleşme ve ifade aşamaları ile yeni bir bilinç düzlemine geçmeyi seçebilirken, kimi varlıklar ise sürecin belli safhalarını tamamlamayı ve dünyadan ayrılmayı seçebilirler.

Bu noktada, varoluşun özünde hiyerarşik bir yapının bulunmadığını, önde gidenlerin onurlandırılıp, arkada kalanların başarısız olduğu gibi değerlendirmelerin, tamamen sınırlı insan bilinci ve bakış açısından kaynaklandığını hatırlatmak isterim. Varoluşun temel nedeni kendini bilmek, genişlemek ve ifade etmek üzerine kuruludur. Alt üst ilişkisine göre değil. Kendini bilişi tesis eden yegane unsur ise, diğerlerini oldukları halleri ve seçimlerinden dolayı yargısızca onurlandırmaktır.

Bu safhalar, süreci genel hatları ile belirgin hale getirmek ve bir farkındalık yaratmak adına yazılmıştır. Her sahfanın kendi içindeki detaylarına dair yazılıp, söylenecek çok şey var. Fakat bu açılımı şimdilik daha sonraya bırakıyoruz. Bu süreci yaşarken (özellikle 3üncü safhada) size faydası olacak bir başka yardımcı araç ise kendi bilinç alanınızı oluşturmak olacaktır. Konu hakkında detaylı bilgi için, Kendi Bilinç Alanınızı Yaratmak başlıklı yazımıza göz atınız.

Yazıyı okuduktan sonra, kişisel olarak hangi konumda bulunduğunuzu ayırt etmek, sizlerin kendi farkındalığınızı devreye sokmanızı ve tüm gerçekliğinize berrak bir şekilde bakmanızı gerektiren bir durum olarak ortaya çıkıyor.

1nci Safha - Farkındalığın Uyanışı

Birinci safhaya kadar, dualite içinde uykuda ve bilinçsiz halde devinmekte olan bir insanızdır. Yaşamı, herkesin yaşadığı gibi ve sorgulamaksızın yaşarız. Ve aniden bir şey olur. Bir felaket, bir kayıp, veya nedensizce içten gelen bir dürtü. Herhangi bir şey vesile olur ve içimizde soru işaretleri belirmeye başlar. Yaşamı, varoluşu, kim olduğumuzu, Tanrı’yı v.b. sorgulamaya başlarız.

2nci Safha - Uyanış Sürecinin Devreye Girişi

Sürecin bu aşaması son derece heyecan vericidir. Sorularımıza cevap olabilecek tüm kitaplar, filmler ve uygulamalar en iyi dostlarımız haline gelir. Konuya ilişkin ne varsa, çölde su bulmuşçasına büyük bir iştahla yutmaya başlarız. Metafizik, ezoterik öğretiler, dinlerin daha içsel uygulamaları olan tasavvuf ve mistisizm, yeni çağ, ruhsallık, kanal bilgileri, şifacılık, kristaller, parapsişik konular, çakralar, yükselmiş üstatlar ve öğretileri, kurslar, atölye çalışmaları v.s. Bu süreçte bizlerin susuzluğunu gideren ruhsal araçlar olarak yerlerini alırlar.

Hatta kimileri, bu konularda uzmanlaşarak enerji şifacılığı yapmayı, dersler ve atölye çalışmaları vermeyi seçer ve birer öğretmen olurlar. Fakat kendi uyanış süreçlerinin bir safhasını yaşamakta olduklarını, sürecin devamında onları ne gibi potansiyellerin beklediğini daha sonra anlayacaklardır.

Tüm bunlar öylesine yeni, öylesine taze ve doyurucu şeylerdir ki…

Hakikat ve varlık arasında yeni bir tampon bölge oluşturan “spiritüel kimlik” tezahür eder!

Yaşam, daha önceleri uykuda geçmekteyken, şimdi maneviyata dair yeni bir dünyanın varlığı keşfedilir ve çeşitli düsturlarına uygun yaşamaya meyleden bir kimlik ortaya çıkar. Dünya, maddi ve manevi olarak ikiye bölünmüştür. Çoğunlukla, kişi bu aşamada kendisine pozitif bir kimlik oluşturmakla meşguldür.

Işıklı, sevgi dolu, hayırsever, dürüst, bilge, aydınlanmış v.s. Gibi kişilik özelliklerinden oluşan bir şablon, ruhsal yolda olan bir kişi için ideal olarak kabul görür.

3ncü Safha - Salıverme, Bırakma Süreci

Salıverme süreci, eskiyi ve eskiye dair her ne varsa tümünü bırakmakla ilgilidir. Bu aşama, yaşanan dönüşümün kalbidir diyebiliriz. Dönüşümün ateşi (nuru) devreye girer ve hakikatin gölgesi olan her şeyi yakmaya başlar. Dualite üzerinde şekillenmiş olan konfor alanımız, gerçeklik düzlemimiz ve buna dair aşina olduğumuz her şey dağılmaya, köklü bir şekilde çökmeye başlar.

Halı ayağımızın altından çekilmeye başlarken, ne bizi o ana kadar güvende hissettiren şeyler, ne de ruhsal uygulamalarımız hiç bir işe yaramazlar. Kim olduğumuzu, ne bildiğimizi, neyin önemli olduğunu bilemez hale geliriz. Bu aşamada çok sıkı bir testten geçeriz. Olmakta olan, bize kendimizi rahat ve güvenli hissettiren, dualitik düzlemden temel almış tüm kişilik özellikleri, bağlar ve dinamiklerin yaşam gerçekliğimizi terk etmesidir. Ancak böylelikle yeniye ve Tanrısal benliğimize yer açarız.

4üncü Safha – Bütünleşme

Bu aşama, Tanrısal benliğimiz, yüksek benliğimiz, Ruhumuz (veya her ne derseniz deyin) ile bütünleştiğimiz bir süreçtir. Gerçek olan kendisine yer açıp bedenlenmeye başlarken, aslında yaşanan Tanrı ile İnsanın buluşmasıdır. Rüya artık bitmiştir.

Özümüzdeki Tanrı insanda tecelli ederken, insana dair ne varsa olduğu hali ile kucaklanır. İnsan, rüyanın tüm unsurları ile bu boyutta sahnelenmesine aracı olmuş kutsal bir parçamızdır. Bu safha, aynı zamanda İnsanın yüceldiği ve Tanrı katına çıktığı bir aşamadır. İnsan parçamız, karanlık ve ışık arasındaki skalada var olan tüm deneyimi kendi varlık sahnesinde bedenlediği gibi, O’nun niteliklerini tezahür ettirmek üzere de kodlanmıştır.

5inci Safha – İfade

Bu aşama, daha önce ne yaşadığımız, ne de hayal etmiş olduğumuz bir varlık konumudur. Bütüncül bir anlayış, berrak bir farkındalık ve şefkat hakimdir. Dramlar, beklentiler, yanılsamalar, kurallar artık yoktur.

Bu konum, varoluşla olan bağımızı Bütüncül ve Teklik açısından algılayıp, hissettiğimiz bir konumdur. Tüm kontrol, zihin oyunları ve manipülasyonlar üçüncü safhada yaşanan ölüme benzer süreçte salıverilmiştir. Yaşama ve kendimize olan direnç, yerini akışa ve eşzamanlı bir yaşama bırakmıştır. Her şey, her an İlahi bir uygunluk ve düzen içindedir. İnsan parçamızın ihtiyacı olan şeyler “an” içinde karşılanmaktadır. Bir şeyleri oldurmak için çabalamak yerine, olmasına izin vermek vardır. Yaşam “şimdi” yaşanmaktadır. Zaman ve mekan algısı yanılsamalarla birlikte dağılmıştır.

Algıladığımız, hissettiğimiz her şeyin ardındaki O bütünlük, bizim vasıtamızla bu boyutta bedenlenmiştir. Ve İnsan bedeninde O alarak yürür, O olarak, konuşur, O olarak OLursun. Maddi ve ruhsal dünya ayrımı kalmamıştır ve varoluş TEK bir gerçeklik alanından algılanıp, çok boyutlu olarak yaşanmaktadır.

Halil Gül
http://kendinedogru.com/

Acı Bedeni

Acı beden, çoğu insanın içinde yaşayan yarı otonom bir enerji biçimidir ve duygulardan oluşan bir varlıktır. Acıktığında ve kendini yenileme zamanı geldiğinde, uykusundan uyanır. Buna ek olarak, herhangi bir zamanda herhangi bir olayla tetiklenerek de harekete geçebilir. En önemsiz olayı, birinin söylediği ya da yaptığı bir şeyi ve hatta bir düşünceyi tetik olarak kullanabilir. Eğer yalnız yaşıyorsanız ya da o sırada yakınınızda kimse yoksa, acı beden sizin düşüncelerinizle beslenir. Aniden, düşünce sisteminiz belirgin bir şekilde olumsuz hale gelir. Genellikle, bu olumsuz düşünce krizi başlamadan önce zihninize olumsuz bir duygu dalgasının girdiğini fark etmezsiniz; endişe ya da öfke gibi. Bütün düşünceler enerjidir ve acı beden şimdi düşüncelerinizin enerjisiyle besleniyordur. Olumlu -olumsuz düşünceler; aynı enerjidir ama farklı bir frekansa sahiptir. Acı beden, mutlu ve olumlu bir düşünceyi hazmedemez.

Her şey, sürekli hareket halinde olan enerji alanlarıyla titreşirler... Düşüncelerin kendilerine ait bir frekans alanı vardır ve olumsuz düşünceler daha alt seviyelerde kalırken, olumlu düşünceler daha üst seviyelere çıkar. Acı bedenin titreşim hızı, olumsuz düşüncelerin titreşim hızıyla aynıdır ve acı bedenin sadece olumsuz düşüncelerle ve duygularla beslenebilmesinin nedeni de budur.

Acı bedenden yayılan duygu, kısa süre içinde düşünce sisteminizi etkisi altına alır ve zihniniz acı bedenin kontrolü altına geçtiğinde, düşünce sisteminiz de olumsuz hale gelir. Kendinizi tamamen o sesin söyledikleriyle tanımlar, bütün bozuk düşüncelerine inanırsınız.O noktada, mutsuzluk bağımlılığı yerleşir.

Sorun olumsuz düşünce trenini durduramamanız değildir; durdurmak istememenizdir. Acı beden için, acı zevktir. Bütün olumsuz düşünceleri iştahla yutar. Aslında, şimdi zihninizdeki ses, acı bedenin sesidir. Acıbeden ve düşünce sisteminiz arasında kötücül bir döngü oluşur. Birkaç saat ya da birkaç gün sonra,kendini tazeleyip beslenmesinitamamlayarak uykusuna geri döner ve arkasında enerjisi tükenmiş bir organizma ve hastalıklara karşı daha açık bir fiziksel beden bırakır.Eğer bu size psişik bir asalak gibi göründüyse, haklısınız, çünkü gerçekten öyledir...
 
Eckhart Tolle - Var Olmanın Gücü

15 Ekim 2010 Cuma

İndigodan Kristale Geçiş Krizleri

İnsanlara ve çevreye ani aşırı hassaslık. Daha önce sosyal ve aktif olan bir kişi aniden taşıtlara kapalı olan alışveriş bölgelerinde veya restoran gibi kalabalık çevrelerde bulunmaya dayanamadığını görür.

Psişik yetenek ve farkındalıkta artış. Bu, en sıkça başkalarının içsel düşüncelerini ve hislerini "işitmek" yeteneğinde tezahür eder. Eğer kişi, diğer herkesin de onun kendi düşüncelerini ve hislerini okuyabildiğini imgelerse, bu, telaşlandırıcı olabilir. Ayrıca, bazı çevrelerdeki veya insanlardaki negatif enerjiye aşırı hassaslık, daha önceden yakın olan bazı kişilere tolerans göstermekte yetersizlik olabilir.

Bu artan hassaslık panik ataklara veya endişe ataklarına götürebilir. Bunlar herhangi bir anda olabilir, kişi gece uyandığı zaman bile. çoğu zaman kişi bir neden aramasına rağmen atak için geçerli bir neden yoktur.

Kişi, uzun zaman periyotları boyunca, sadece oturarak ve hiçbir şey yapmayarak kendisini "bölgeden çıkmış" bulabilir. Bu, daha önce çok enerjik ve aktif olan kişiler için sinirlendirici olabilir. Bu, daha yüksek boyutlarda daha fazla zaman geçirmek ve 3. ve 4. boyutlarda daha az zaman geçirmek için sadece bilinçliliğin ayarlanmasıdır. Bununla ilgili olarak öncekinden daha uzun uyku ve dinlenme gerekir ve genel bir yavaşlama gerekli olur.

İnsan varlıkların tahribatı ile ilgili obsesif endişeler (kirlenme, kaynakların azlığı, yaratıklar, teknoloji vs). Bunun nedeni çok - boyutlu bilinçliliğin grup zihninin tüm seviyelerine erişebilmesidir, türlerin yaşamını sürdürmeleri ile ilgili korkuları ve endişeleri taşıyan bölümler dahil. kişi çoğu zaman kendi yasamda kalması ile ilgili olduğu için, onlar grup zihninin veya morfogenetik alanın bu bölümü ile rezonansa girmeye eğilim gösterir.

Nelerin Olduğunu anlamak için saplantılı bir ihtiyaç, zihni aşırı aktif hale getirir ve kişi zihnini kaybetmekten veya "yanıp tükeneceğinden" korkar. Ayrıca delirme ve gelecekte günlük yaşamı ile basa çıkamama korkusu olur. Tekrar, psikologlar ve doktorların çok az yardımcı olabildiği görülüyor.

Nedensiz depresyon veya kriz durumları. Bu çoğu zaman sadece, bilinçliliğin salıverilmesi gereken eski enerji tabakalarından temizlenmesidir. Deneyimi yeniden yasamaya veya "işleme tabi tutmaya" gerek yoktur, sadece bedenin enerjiyi salıvermesine izin verin. Sürece sabırlı olun ve onun geçeneğini bilin.

Bölünmüş uyku modelleri, çoğu zaman gece 3 kez uyanmak veya sadece saat 03'te uyanmak. Yine, bu sadece etkinliğin yeni döngülerine bilinçliliğin ayarlanmasıdır. Daha yüksek bilinçlilik çoğu zaman gece daha etkindir, çünkü daha alt boyutlar bu zamanda sessizdir.

Bedende garip elektriksel enerji dalgaları hissetmek. Kristal beden inanılmaz şekilde hassastır ve Güneş'e ait ve aya ait dalgaları, kozmik dalgaları, galaktik merkezden gelen enerjileri hisseder. çoğu zaman bu enerjiler, daha yüksek enerjileri taşıması için bedenin "hatlarının yeniden döşenmesi" işleminde yardımcı olurlar. Deneyim sonucu konuşarak, bunun nasıl rahatsız edici olabileceğini biliyorum. Ancak beden en sonunda bu enerji dalgaları ile baş etmeye alışır. Dolunay zamanı bunların daha yoğun olduğunu keşfedeceksiniz. Bu fenomenle baş etmenin bulduğum en iyi yolu dışarı çıkmak ve yalın ayak toprağın üzerinde durmak ve enerjinin bedeninizden geçip dünyaya aktığını imgelemektir.

Genellikle toksin gidermek ile ilgili olan fiziksel duyumların ve deneyimlerin tüm bir aralığı (dizisi / çeşidi). Kristal beden toksin tutmaz, her şeyin ondan akmasına izin verir. Gerçekte Kristal olmanın sonuç olarak ustalığı (hüneri) sadece her şeyin ondan geçmesine izin vermek ve hiçbir şeyi tutmamak. Çıkarmanın / ayırmanın mükemmel durumu. Ancak bu aşamada beden ister fiziksel olsun, ister duygusal veya zihinsel, yıllarca birikmiş "toksik" atığın salıverilmesine gereksinim duyar. Salıverme daima fiziksel beden vasıtası ile olur, bu aşırı yorgunluk, özellikle kalçalarda ve dizlerde eklem ağrıları, özellikle kafatasının dibinde baş ağrıları ve boyun ve omuz ağrıları olarak belirti gösterir.

Baş dönmesi ve "ferahlık". Bunun nedeni sizin bilinçliliğin "daha yüksek" durumlarında olmanızdır. Bu seviyelerde olmaya alışmaya ve ayni zamanda topraklanmış kalmaya gereksiniminiz var. Bu hisler Güneş patlamaları ve dolunay zamanı ile artmaya eğilim gösterir.

Artan iştah ve kilo alma. Bunun nedeni, bu işlemi güçlendirmek için bedenin çok fazla miktarda enerjiye ihtiyacı olmasıdır.

Perdenin ötesini görme yeteneği. Bu, bir realite olarak ruhların, devaların, E.T.lerin ve meleklerin farkında olmak ve onlarla iletişim kurmaktır. Eğer kişi bu tür diğer boyutlara ait farkındalığa alışık değilse çok korkutucu olabilir

CELİA FENN

14 Ekim 2010 Perşembe

Fiziken güçlenmeden - kök
İlişkilerde uyumlu olmadan - sakral
Maddeyi aşmadan - solar plexus
Sevgi ile yüzleşmeden - kalp
Sevdiğini ifade etmeden - boğaz
İfade ettiğin hakikati sezmeden - 3.göz
Birliğe ulaşamazsın - taç

Büyük İpucu...

Ben, Kişisel Mükemmellik Yolcusu ..... .......... ( kendi adınızı yazıp kendinize uyarlayabilirsiniz )

Bugün, bu saat, şu an hayatımın dönüm noktası! Bugün yepyeni sevgi dolu mutlu bir hayata başlıyorum!

Geçmişimdeki tüm olumsuzlukları siliyorum! Gelecek ise seçim yapmamı bekliyor! İşte tam bu anda bilinçli bir şekilde yarınlarıma yön veriyorum!

Geçmişte yaptığım tüm hatalar için kendimi bağışlıyorum! Kendimi şu an huzurlu, mutlu, harika hissediyorum!

Enerji dolu, güçlü ve sağlıklıyım ve bunun tadını çıkarıyorum!

Küçük İpucu...

Kendinize daima şu soruyu sorun, hatta bunu üzüntüden yıkılmış hissettiğinizde ya da sevinçten her şeyi unutup havalara uçtuğunuz zamanlarda dahi yapın, ama mutlaka yapın…
Sorun kendinize, düpedüz sorun:

“PEKİ ŞİMDİ NE YAPMALIYIM ?”

“YA ŞİMDİ NE YAPACAKSIN ?”

“ŞU DURUMDA NASIL DAVRANMALIYIM Kİ BANA İYİ HİSSETTİRSİN ?”

...“BENİM İÇİN EN DOĞRUSU HANGİSİ ?”

Akaşik Sistem - Kryon'dan...

11 Eylül 2010
Lee Carroll kanalıyla

Selamlar sevgililer, ben Manyetik Hizmetten Kryon’um. Üstatların bir deyişi var: “Benimle iyi, ruhumla iyi.” Onlar bunu ölümden önceki zamanlarda, hayal kırıklığı zamanlarında ve zorluk zamanlarında söylerlerdi. Bunun nedeni üstatların tek bir şeye ve tek bir realiteye odaklanmalarıydı – benliğin sevgisini yaratan içlerindeki Tanrı’nın sevgisine. Bunu daha önce söyledik. Bunu birçok kez ilettik. Hatta size bunun üstatlığın sırrı olduğunu söyledik. İçinizde hoşnut olduğunuz, Tanrının bulunduğu yere gidin ve yaşamınızla ne yapacağınızı öğrenirken, etrafınızda uygunluk içinde yavaşça gelişen diğer şeylerin hepsini bırakın. Nereye gideceğinize veya ne yapacağınıza önceden karar vermeyin.

Kısaca, çok kadim geçmişteki, yakın geçmişteki enerji ve değişmekte olan enerji arasındaki farkı özetleyen bir mesaj vereceğiz. Işıkişçisinin detaylarla nasıl başa çıktığının ve olayların nasıl değişmiş olduğunun niteliklerini vereceğiz. Bu gelecek [Buffalo, New york’da verildi]. Ama bugün değil.

Bugün size Gaia ve İnsanlık olan Akaşik sistemin derinliğini vermek istiyorum. Yapmak istediğim şey, görünürde karmaşık ve ezoterik olan, ama gerçekte yerküre ile ilişkinizi tanımlayan bir sistem ile ilişkinizi açıklamaktır. Arada bir, mesajdaki konuların kanıtlayamayacağınız şeyler olduğu bu tür mesajlar veriyorum ve bu mesaj sizinle ilgili.

Bugün... Hemen...

Hiç bir zaman geç kalmadınız, kaç kere yoldan dönmüş de olsanız, kaç kere döndürülmüş de olsanız, dünyanın bütün günahını taşıyor da olsanız, hayatınızdaki her şeyden kendinizi suçlu hissediyor da olsanız, kendinizin “Yüreğiniz” tarafından kabul edileceğine inanmıyor olsanız da siz yine de “kendinize-Yüreğinize” yürüyünüz.. Hiç kimse size inanmasa da SİZ kendinize inanınız. ( Mevlana ) 

13 Ekim 2010 Çarşamba

Spiritüel Farkındalık

Spiritüellik güçlü bir ilkedir. Spiritüelliği din ile ka­rıştırmamak gerekir. Spiritüellik, yani ruhanilik, sizin Yaratıcı Kay­nağınızla olan teke tek içsel ilişkinizdir. Din, tüzel bir varlık haline geldiğinden, dogma ve itaat, bireysel keşifler üzerin­de öncelik kazanmıştır. Topluluklar, hepsi Tanrı adına olmak üzere, korku ağırlıklı olarak anlamsız ritüellere koşullandırıldılar. Örneğin; Buda'nın temel hedefi, dogma ve kurallar aşılamak değil, insanın kutsallığını hatırlamasına yar­dımcı olmaktı. Dinler, modern dünyaya değer katmak için, gerçek­ten güncellenmeli ve değişmelidir. Tüm ibadet yerleri ve kutsal mekânlar, kendini güç kazanmaya adamış bireylerden oluşan bir bilinç laboratuarı ola­bilmelidir. Böylece bireyler, geçmiş günlerin âlimlerini çalışmak yerine, önce­likli olarak âlim olma hedefine sahip olacaklardır.

"Siz, ruhsal deneyim yaşayan bir insan değil; insani deneyim yaşayan bir ruhsunuz." Siz, spiritüel bir var­lık, Yaratıcı Kaynağın ve Gücün bireysel var oluşusunuz, sizin kimliğiniz budur. En büyük günah, kutsallığınızı sorgula­maktır. Ruh her zaman daha büyük bir ifadeye açılan varlıktır ve sizin bura­da bulunma amacınız, ruhsal bir varlık olarak genişlemek ve bü­yümektir. Ortalama bireylerin sıkça karşılaştığı durumlardan biri, kim oldukları ve dünyanın ne olduğuyla ilgili yanlış bir tanım ve odak noktası ile yaşıyor olduklarının farkına varmalarıdır.

Yaşamınızı sürdürebileceğiniz üç halka vardır. Gücün ilk halkası, gayri ihtiyari bir dünya ve içinde bulundur­duğu tüm somut varlıklardır. Bu dünyada yaşamak doğal ve nor­mal görünse de, ayakta kalmak inanılmaz bir güç gerekti­rir. Bu kadar kolay görünmesinin sebebi, doğduğunuz andan iti­baren dünyayı gözlemlemeye koşullandırılmış olmanızdır. Dünyayı, ilginizle ayakta tutarsınız, ilginiz ka­yarsa, sizin bildiğiniz dünya da sarsılır.

Gücün ikinci halkası, Ruhun soyut dünyasıdır. Bu alışıl­madık bilinç dünyasına insan, enerji çoğaltımıyla girmeyi öğrenir. İkin­ci halkanın diyarını keşfetmeniz için size yardımcı olacak pek çok uygulama vardır, ama bunu başarmak, inanılmaz bir odak ve di­siplin gerektirir. Gücün üçüncü ve son halkası, iki dünyayı kaynaştırabilme be­cerisidir. Bu üçüncü safhaya eriştiğinizde, iradeniz ve isteğinizle ikisinde ya da herhangi birinde yaşayabilme becerisine sahipsiniz demektir.

Modern bilim şimdi, mistiklerin yüzyıllardır bildikleri şeyi onaylıyor. En büyük hata, sizin somut fiziksel bir varlık olduğunuz inan­cıdır. Fizikçiler, somut olarak görünen şeyin, tam olarak 99,99999 boşluk ya da Ruh olduğunu onaylıyor. Örneğin, bir za­manlar atomun katı olduğunu düşünmüştük. Şimdi, bir atomun bir futbol sahası genişliğinde büyütüldüğü takdirde, elektronların stadyumun etrafında uçuşan pirinç taneleri ile atomun çekirdeği­nin bir pirinç tanesi olacağını biliyoruz. Anlaşılan o ki, geriye pek çok boş alan kalıyor.

Büyük ustalar kendilerini, daha büyük bir enerji alanında işlev yapan enerji alanları olarak görürler. Güç, toplayabildiğiniz, yoğunlaştı­rabildiniz ve artırabildiğiniz enerji miktarıyla ölçü­lür ve yapabildiğiniz seviye ve derece, sizin kişisel gücünüzü be­lirler. Enerjinizi, daha yüksek bir frekansa ve sürate ulaştırmak için, çok daha yüksek bilinç seviyelerine ihtiyaç olacaktır. Yüksek sonsuz benliğinizle direkt bir ki­şisel deneyim yaşamadan sonsuz olduğunuzu bilemezsiniz. Spiri­tüel gelişime en büyük katkı, bilincin alışılmadık hallerinin içinden geçmektir. Sadece bu şekilde sınırlı, fiziksel benliğinizle ayrışmaya başlarsınız. Kendinizi gücün ikinci halkasına dâhil etmeniz gere­kir. Toplu bilinç ilerlemesi olarak gelişme umudu taşıyan her spi­ritüel yasa, önce ikinci halkayı benimsemelidir.

Spiritüel yasalar, kendi kimliklerini her şeyin başı ve sonu ye­rine, araştırma merkezleri; daha yüksek bir bilinç seviyesinin kişi­sel keşif ve tecrübesine odaklı bir laboratuar olarak görmelidir. Tüm önemli öğrenme yasaları gibi, spiritüel araştırma merkezleri, kendilerini gereksiz kılmaya çalışmalı. Özgürlüğü ve kendine dayanmayı öğretmeyen her yasa, hatalıdır. İnsanın sonsuz spiritüel kavram­ları korkuyla açıklaması, insanileştirmesi, sınırlı aklından geliyor. Gücün ikinci halkası, ruh dünyasına bir adımdır. Bu adım, tüm gelenek ve âlimlerin söylediği, daha üstün bir sevi­yedir.

Cennet kelimesi, anlamı "genişleme" ya da "genişlemek" olan, Yunanca "ouranos" kelimesinden gelir. Bu yüzden insan aklı­nın bulutların üzerinde bir yere dönüştürdüğü cennet, aslında genişleme anlamıdır. Diğer bir deyişle, kendi kişisel bilinç ve gücü­nüzün evrimi ve genişlemesidir. İsa'nın söylediği şudur: "Cennetin krallığı içimizdedir" ve "Cennetin krallığı elimizdedir." Her iki ifade de, açıkça içsel gü­cünüze ulaşmanız gerektiğini ifade eder; Tanrı ruhtur ve bu ruh içimizdedir. Sizin temel kimliğiniz ruhtur; geldiğiniz yerden dolayı, bu formdan başka bir şey olamazsınız. Tüm bunların başlangıcı ruhtur ve sonuç olarak siz tüm kişi ve şeylerle birsiniz. Yaşamınızda daha fazlasına mı sahip olmayı seçiyorsunuz? Daha güçlü olmak mı istiyorsunuz? Öy­leyse, kaynak içinizde ve ona erişmek için önce kendi kimliğinizin farkına varmalısınız. Siz, genişleme görevinde spiritüel bir enerji alanısınız. Spiritüel kimliğinizin farkına varın ve gücün ikinci hal­kasına adım atın. Sonrası size verilecektir.

(Nereden olduğunu bilmediğim bir alıntı, bilen varsa ve uyarırsa sevinirim. Sevgiyle kalın!)

12 Ekim 2010 Salı

Olumlamalar...

"Facebook'ta, Kişisel Gelişim ve Olumlamalar" Grubu'ndan alıntı...

Dil, Realitemizi oluşturan en önemli araçlarımızdan birisidir. 21 gün - 1 Ay aralığında yapılan pozitif olumlamalar, içsel egomuzun ve inanışlarımızın yerini alarak yaydığımız titreşimleri değiştirecek ve hayatımızda realiteye dönüşecektir. Ayrıca, bilinçaltınızda yeni ve yapıcı düşünce şablonu oluşturmanıza da yardım edecektir. İçinde bulunduğunuz maddi şartlar, sosyal şartlar, ailevi şartlar, ülke şartları ve ruh durumunuz ne olursa olsun içsel sesinizi değiştirdiğiniz anda yaşadığınız dünyanın değiştiğini görebileceksiniz. Bu anlamasının zor olduğunu biliyorum. Bu yüzden Çekim yasası ve Kuantum düşünce bölümlerimizde vakit geçirmenizi ve farkındalığınızı arttırmanızı öneriyorum.

Önemle belirtmek isterim ki Gün içinde söylediğiniz sözlerin, dinlediğiniz şarkıların, verdiğiniz tepkilerin hayatımıza direkt etkileri vardır.

"Biz adam olmayız"

"Çok şansızım"

"İlişkilerim hep aynı"

"Çok Sakarımdır"

İşte çoğu insan farkında olmadan klişeleşmiş bir takım sözcükler seçiyor. Söyledikleri bu cümleler gayri ciddi ve espri olsa bile bilinçaltları bunu bir emir olarak algılayıp realiteye dönüştürmek için çalışmaya başlıyor. Bilinçaltımızın bu mükemmel sadakatini maalesef olumsuz şeyleri hayatımıza çekmek için kullanıyoruz...

Yani sorunları olduğu için mi söz ettiklerini, yoksa sorunlardan söz ettikleri için mi sorunların içinde olduklarını bilmeden !

SÖZ, bir enerji paketçiği ve düşüncenin somutlaşmış şekli olarak hayatımızda çok dikkat çekici etkiler yapar. Çevremizi ve hayatımızı değiştirebiliriz.

Bunun en iyi yöntemi de BİLİNÇLİ OLUMLAMADIR

Olumlamalar, rastgele hazırlanamaz. Kelimesi kelimesine özenle seçilmelidir. "Olacak, yapacak", "istiyorum", "Her şeye rağmen" gibi kelimeler KULLANILMAMALIDIR

OLUMLAMA NASIL YAPILMAZ

SE-SA eki;

Eğer çok Param olursa Mutlu olurum

Bu kalıp sizin hiç bir zaman mutlu olma becerisine sahip olamadığınızın ifadesidir. Çünkü mutluluğun sonucu bir şarta bağlıdır.

MELİ-MALI

Güçlü Olmalıyım

Zorunluluk öğesidir. Şimdiki zamanda güçsüz olduğunuz gerçeğini bilinçaltınıza verirsiniz.

ECEK-ACAK

Her şey çok güzel Olacak

Bu kalıp sizin isteğinizi hep geleceğe erteleyecektir.

TERSİNE SÖYLEM

Korkmuyorum

"Güvendeyim" yerine "korkmuyorum" derseniz, korkuya odaklanırsınız ve bu çözüm değildir.

BELİRSİZLİK

İyi bir hayat istiyorum

Nasıl bir hayatın sizin için iyi olacağını belirtmediğiniz için belirsizlik ifadesi vardır.

:::: OLUMLAMA NASIL YAPILIR ::::

- Olumlama yapmak için ilk önce geçmiş düşüncelerimiz ele alınmalıdır. Bilmeliyiz ki; geçmişteki anılarımızın oluşturduğu çekirdek inançlarımızı kırmadan ileriye gitmemiz çok yavaş ve zor olacaktır. Geçmişimizde bizi üzen insanlar, kötü anılar, maddi zorluklar hep blokaj oluşturacaktır. BU YÜZDEN İLK OLARAK AFFETME OLUMLAMALARI YAPILMALIDIR. Hayatımız boyunca geçmişimizde bizi üzen ve küstüğümüz insanların hayatımızda blokaj oluşturduğunu biliyor musunuz ? Ne yaşarsanız yaşayın geçmişteki herkesi kalben affetmeniz gerekmektedir. Kabul bu çok zor olabilir. Ama 1 ay içinde Hayatınızdaki mucizelere hayret edeceksiniz

- Olumlamaların her ay 1 konu üzerinde ve aynı olumlama metni üzerinde yapılmalıdır. Çünkü bilinçli yaptığınız olumlamalar 21. gün sonunda bilinçaltınız tarafında kabul görür ve hayatınızda Gerçekleştirmek için çalışmalara başlar. Bir olumlamayı 3 gün yapıp bırakırsanız hiç bir fayda etmeyecektir. Ya da 2 farklı olumlama yaparsanız enerji kanalınızı dağıtırsınız.

- Olumlama sesli bir şekilde, yavaş tempoda, hissederek yapılmalıdır. Sabah ilk uyandığınızda ve gece yatmadan 2-3 er kere yapılan olumlamalar bilinçaltına daha fazla ulaşırlar. Kendinizle yaptığınız bu konuşmalar bir süre sonra içsel egonuzun size inandırdıklarını silecek ve yerine yenilerini koyacaktır. Bilinçaltına kodladığınız yeni söz ve düşünceler inançları yeniler ve çekim yasasını harekete geçirir.

- Olumlamaları Ses kaydı haline getirip gün içinde dinleyebilirsiniz. Yaptığınız ses kaydını uyurken, çalışırken, kitap okurken dinleyebilirsiniz. Ses rahatsız olmayacağınız seviyede normal düzeyde olabilir. Zaten dikkatiniz başka yerde olacağı için SUBLİMİNAL etkisi yapacak ve bilinç daha kolay kırılıp bilinçaltına ulaşacaktır. Sakın bilinçli olumlamaları bırakmayın. Sadece ses kaydı ve subliminal telkin dinlemek çekim yasasını dağınık çalıştıracaktır.

- Yine gün içinde belirli kalıpları tekrarlayabilirsiniz. Örneğin o ay içinde "Bolluk ve bereket" olumlaması yapmaktasınız. yaptığınız çalışmalarla beraber boş zamanlarınızda yada dışarıdayken sadece "bolluk, bereket, para" diyerek veya tekrar edilerek odaklanma sağlanabilir ve bu kesinlikle faydalıdır.

Bir süre sonra görmeye başlayacaksınız ki, çevrenizde size olumsuzluk veren kişiler gidecek, yerinde sizin düşüncelerinizi destekleyen insanlar gelecektir. Geçmişte istemeden yada isteyerek söylediğiniz olumsuz sözcükler yerini olumlu ve yapıcı sözcüklere bırakacaktır.

İnançlarınızı değiştirmek için bu 1 er aylık çalışmaları yapın. Sakın olumsuzluğa kapılmayın...

Çünkü işe yarıyor...

7 Ekim 2010 Perşembe

Değişim...

Hep birlikte, dünyayı gerçekten ve kökünden değiştirmek ve özümüze dönmek için yaptıklarımız beni büyülüyor. Kreşendo gittikçe yükseliyor. Çok heyecanlı, gururlu ve mutluyum. :) Şükürler olsun...

5 Ekim 2010 Salı

İnsan Denen Varlık - Petek Kitamura'dan...

İnsan yani bizler, 2 değişik varlığın birleşiminden meydana gelmişizdir. Varlıklardan birincisi, vucut veya beden dediğimiz ölümlü organik varlık, ruh denen ikinci ölümsüz varlığa, bu dünya üzerinde geçiçi olarak ev sahipliği yapar. Ruh uzun kozmik yolculuğunda, dünyada geçirdiği zamanı, beden dediğimiz varlığı kullanarak değerlendirir. Bedenlenmeler sayesinde ruh kozmik alemde gelişimine devam eder. Insan kendini organik bir varlık olarak kabul etmemeli, bedenin ölümünü kendi sonu sanmamalıdır. Insanın özü ruhudur, ruh bedenden çok üstündür. Bedeni kontrol edebilen insan, onu geçiçi bir zaman için, bu dünya aleminde kullandığını idrak edebilmelidir.

Beden veya vucut dediğimiz organik varlık, bu dünyadaki yaşamını 5 duyu ile yönetir. Görme, duyma, koklama, tat alma, dokunma duyularımızın tamamı, birbirlerine benzer bir işleyişe sahiptirler. Dışarıda var olduğunu düşündüğümüz nesnelere ait, ses, koku, tat, görüntü, sertlik gibi özellikler, sinirlerimiz vasıtasıyla beyindeki duyu merkezlerine aktarılırlar. Beyne ulaşan bu etkilerin tamamı, elektrik sinyallerinden ibarettir. Biz insanlara doğumumuzla beraber, 5 duyumuzla algılayabildiğimiz şeylerin var oldukları, gözle görülmeyen şeylerin, gerçek olmadığı öğretilmiştir. Yaşamımızdaki herşey tamamen beş duyumuzun bize sunduğu algılardır. Bilimin de gösterdiği gibi, dışarıdaki nesnelerin kesin olarak var olduklarını ispatlamak mümkün değildir, bilim bize içinde yaşadığınız dünyanın, aslında beynimizde algılanan, bir hisler bütünü olduğunu ispatlayabilir. Yani beynimizde algıladığımız hislerin, kafamızın dışında bir varlığı olduğunu düşünmek için, bilimsel hiçbir delilimiz yoktur.

Görme sırasında, şimdi okuduğunuz bu kitap sayfasından yansıyan ışık demetleri (fotonlar) gözün arka tarafındaki retinaya ulaşır ve burada bir dizi işlem sonucunda, gözünüzün retina hücreleri tarafından, elektrik sinyallerine çevrilirler. Gözdeki optik sinirler ile iletilen bu sinyaller, sayfanın tüm özellikleri hakkındaki bilgileri, beynin görme merkezine taşırlar. Burada yorumlanan sinyaller, anlamlı bir bütün haline getirilir, böylece sayfanın görüntüsü beynin içinde yeniden inşa edilir. Bu sinyaller, sinirler vasıtasıyla beynin görme merkezine iletilir. Ve biz de, birkaç santimetreküplük görme merkezinde eni, boyu, derinliği olan bir dünya algılarız. Göz sadece kendisine gelen ışığı, elektrik sinyaline çevirmekle görevlidir. Zihninizde oluşan bu görüntünün gerçekleri yansıtıp yansıtmadığından veya maddesel bir karşılığı olup olmadığını bilemezsiniz. Dünyayı bir ışık demeti olarak algılıyoruz, bu yüzden de bu algılara bakarak maddeyi mutlak gerçek zannetmek büyük bir yanılgıdır. Beynimizin dışında renkler yoktur, ışık da yoktur. Sadece elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar şeklinde hareket eden bir enerji vardır. Aynı şekilde sayfayı tutuğunuzda el derisindeki sinirler uyarıldığından, bu uyarılar elektriksel sinyaller halinde beyne gönderilirler. Beyindeki dokunma merkezine ulaşan bu mesajlar sertlik, yumuşaklık, sıcaklık, soğukluk gibi hisler olarak algılanır. Aynı durum diğer duyular için de geçerlidir. Ses havada basınç dalgaları oluşturur. Bu dalgalar iç kulakta bulunan tüycükleri uyarır, ve bu titreşimler elektriksel uyarılar şeklinde beyninizin ilgili merkezine gönderilir. Bu sinyallerin beyinde yorumlanması neticesinde ses duyduğunuz hissini yaşarsınız. Beynimizin dışındaki dünyada sadece titreşimler vardır. Bu titreşimler ise yalnızca kulaklarımız ve beynimiz tarafından sese dönüştürülür. Yani, işitecek bir kulak ve beyin olmadığı sürece, ses de yoktur. Koku algısı da aynı şekilde beyinde oluşur. Bir maddeden yayılan kimyasal moleküller, burundaki koku algılayıcılarını uyarır ve burun tarafından elektrik sinyali olarak, yorumlanmak üzere beyne iletilirler.

Tüm algıladıklarımız gördüğümüz, duyduğumuz, tattığımız, dokunduğumuz ve kokladığımız şeyler, beynimizde bize özel olarak tekrar oluşturulur. Dolayısıyla "etrafımdaki dünyayı algılıyorum" derken, zihnimizde oluşan kopya renklerden, şekillerden, seslerden ve kokulardan bahsederiz. Aslı ile hiçbir zaman ve hiçbir şekilde muhatap olamadığımız ve olamayacağımız maddi dünyanın varlığını ispatlamamız da mümkün değildir. Dünyayı algılayış şeklimiz, çevremizde bir görüntü olduğuna bizi inandıracak mükemmelliktedir; ama içinde bulunduğumuz durumun gece gördüğümüz rüyalardan pek de farklı bir yönü yoktur. Rüyamızda mükemmel bir maddesel dünya olduğunu zannederiz. Ama uyanınca yaşadığımızı zannettiğimiz şeylerin, sadece zihnimizde yaşandığını fark ederiz. Uyanık olduğumuz zamanki deneyimlerimiz de tıpkı rüyada olduğu gibi zihnimizde yaşanmaktadır. Hepsi dışarıda gerçekmiş gibi görünüyor, ama yalnızca bir hayaldir. Görmek için dış dünyaya ihtiyaçımız yok, herhangi bir şekilde beynin uyarılması ile tüm duyular harekete geçebilir, hisler, görüntüler ve sesler oluşabilir. Rüyalarımız bunun en açık delilidir. Rüyanızda korku, heyecan, sevinç, üzüntü gibi duygular yaşarken, aynı zamanda çeşitli görüntüler görür, sesler duyar, maddenin sertliğini hissedersiniz. Ancak ortada bu hislere, algılara sebep olacak hiçbir kaynak yoktur.

Dış dünya dediğimiz her şey birer algıdan ibaretse, tüm bunları gördüğünü, duyduğunu düşündüğümüz beynimiz nedir? Beynimiz de diğer her şey gibi atomlardan, moleküllerden oluşan bir yığın değil midir? Madde dediğimiz her şey gibi beynimiz de bir algıdan ibarettir, yani istisna olarak kabul edilebilecek bir durumu yoktur. Çünkü sonuçta beyin dediğimiz şey de, duyu organlarımızla algıladığımız bir et parçasıdır. O da dışarıda var zannettiğimiz her şey gibi bizim için bir hayalden ibarettir. O halde tüm bunları algılayan kimdir? Gören, duyan, hisseden, koklayan, tat alan beyin değilse nedir? Insan bilinç sahibi, görebilen, hissedebilen, düşünebilen, muhakeme edebilen bir varlık olarak maddeyi oluşturan atomlardan, moleküllerden çok öte bir varlıktır. Insanı insan yapan Tanrı'nın ona verdiği ruhtur.

Bedenlenmenin amacı ruhun tekamülü içindir. Bizler böyle bir sentezden meydana geldiğimiz için, amaclarımız hem bedensel, hem de ruhsaldır. Ikisini birbirine karıştırır dururuz, bu nedenle yaşam boyu gayemizi bulmakta zorlanırız, acı ve ızdırap çekeriz, sorularımıza kesin bir cevap bulamayız. Ruh denilen varlık, eğer beden denilen varlık üzerinde hakimiyet sağlarsa, insan o zaman cok güçlü olur. Arabayı kullanan kişiyi ruh, ve arabayı beden diye düşünürsek, araba istediği yere gitmemeli, onu kullanan bütün idareyi elinde tutabilmelidir. Bedenin istekleri hep fizikseldir, 5 duyusu ile algıyabildiği şeyler. Daha iyi bir yaşam, daha iyi bir iş, bol para, güzel yemekler, güzel ve iyi bir eş, güzel bir beden, daha neler neler, sonu yok beden denilen varlığın isteklerinin. Sahip olamadıkça da üzülüyor, sıkılıyor, ruha da yaşamı haram ediyor. Eğer ruh bedeni eğitebilirse yaşam çok kolaylaşır. Burada bütün iş ruha düşer, bunu başarabilen ruh aydınlanmaya çok yaklaşmış, hatta bazıları aydınlanmıştır. Bu seviyeye ulaşmış insanlar kendileri için, hem avukat hem savcıdırlar. Bu şekilde insan denen sentez varlık kendini kontrol edebilir. Gerekli bilgi, görmesini bilenler için, her yerde mevcuttur.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Dünyada en çok ne olmak istiyorsunuz?

Tanrı dedi ki:

Hayattaki denge, yolda yürüyen bir fil gibidir. Fil nasıl da iridir, adımları nasıl da kuvvetlidir. Bir yük de taşıyabilir o ama hızını kendisi belirler. Sağlam ve dengelidir bir fil.

Hayattaki dengesizlik ise daha ziyade huzursuz, yerinde duramayan bir maymun gibidir. Bir maymun hızlı hareket eder, yükseklere tırmanır, sıçrar, zıplar, sağa sola koşuşturup enerjisini boşa harcar ve nefes nefese kalmış gibi sesler çıkarır.

Bir fili ne sarsabilir? Bir filin korkuyla titremesine ne sebep olabilir? Öte yandan hoplayıp zıplayan bir maymunu da ne sakinleştirebilir? Bir fil, fil olarak doğmuştur; bir maymun da maymun olarak.

Siz de insan varlığı olarak doğmuş durumdasınız. Ne bir fil ne de bir maymunsunuz lakin arzu ettiğiniz nitelikleri kendinizde geliştirebilirsiniz. Seçeneklerinizin olduğu alan budur. Gökten bir şey düşer ve zıplayabilirsiniz. Gökten bir şey düşer ve onun ne olduğunu anlamak için yukarı bakabilirsiniz.

Bir fil küçük bir alana sığamaz. Maymun ise bunu yapabilir; saklanabilir o.

Fili maymuna yeğlediğim, onu daha çok beğendiğim gibi bir düşünceye kapılmayın lütfen. Her ikisini de keyifle, mutlulukla yarattım Ben. İkisinin de kendi avantajları vardır ve kendi idrak sınırları, erişim alanları. Sizinse canlarım alanınız sınırsızdır. Seçenekleriniz sınırsızdır. Yeryüzündeki dilediğiniz canlının niteliklerine sahip olabilir, bunlara öykünebilirsiniz. Bu niteliklerden hangilerini istersiniz. Hangi kabiliyetleri seçersiniz?

Serinkanlı ve vurdumduymaz bir fil olmak sınırlı bir metafordur sadece. Meselenin özü maymun ya da fil olmak arasında bir seçim yapmak zorunda olmadığınızdır. Dilediğiniz nitelikleri seçebilirsiniz. Sınırsızsınız. Bir köpek denli sadık, bir kedi kadar başına buyruk, bir fare kadar ürkek ve hareketli olabilirsiniz.

Tercihlerinizi kullanmak için tüm bir dünyaya sahipsiniz ve seçenekleriniz var. Her daim yaptığınız da budur zaten. Tercihler yaparsınız.

Bundan böyle arzu ettiğiniz tercihlerin peşinde olun. Sıkışıp kalmış bir durumda değilsiniz. Gezip dolaşacağınız pek çok alan var. Bugünün dahilinde ne olmak istiyorsanız onu olabilirsiniz, olmak istemediğiniz bir şeyi olmak zorunda değilsiniz. Neyi arzu ediyor, neye can atıyorsunuz?

Tarafımca yaratılmış olan tüm hayvanlara karşı büyük bir sevgi ve saygı besliyorum Ben. Hayvan varlıklarıma duyduğum hürmetle soruyorum size, bir tilkinin kurnazlığına mı sahip olmak istersiniz, bir geyiğin hızına mı yoksa bir keçinin çevikliğine mi? En çok hangi özelliği istiyorsunuz? Benim üzerinde durduğum nokta bu. Hangi özellikleri istiyorsunuz ve sizi bunlara sahip olmaktan ne alıkoyuyor?

Bir aslan güneşli, hoş bir günde çayırlara uzanıp aslan olmanın memnuniyetini yaşayabilir, bundan hoşnutluk duyabilir.

Sizse güneşli bir günde şaşaalı, muhteşem ipeklerin üzerine uzanıp memnun olmayabilirsiniz. Bu durumda, çimenlerin üzerindeki hoşnut aslan mı olmak isterdiniz yoksa ipeklerin üzerindeki hoşnutsuz kendiniz mi?

Aralarından tercih yapacağınız on kapı olsaydı önünüzde, bunların üzerinde ne yazmasını isterdiniz? Üzerlerinin boş olmasını istemezsiniz değil mi? Tahminlerde bulunmak istemezsiniz. Aralarından seçim yapabilmeyi istersiniz, böylelikle o kapıları siz isimlendirir ve bulmak istediğiniz şeyleri bulma arzusuyla açarsınız onları. Dolayısıyla kendinizi kendinize açarsınız. Bir define sandığı olursunuz ve ne olmayı arzu ediyorsanız kendinizi de onunla doldurmanız gerekir. Bunu şansa bırakmanız gerekmez.

Belki de mevcut niteliklerinizi şansa bırakmıştınız. Belki talihli belki de talihsizdiniz. Bundan böyle seçim yapmanızı söylüyorum size. Nasıl tanınmak istiyorsunuz? İnsanlar sizi nasıl bilsin istiyorsunuz? Dünyaya neyi miras bırakmak istiyorsunuz? Dünyada en çok ne olmak istiyorsunuz? Onu olun.

Çeviren: Engin Zeyno Vural
http://www.heavenletters.org/

Maya Takvimi ve Bilincin Evrimi: Sevginin 4 basamağı ve tasavvufun 4 kapısı

Maya Takvimi ve Bilincin Evrimi: Sevginin 4 basamağı ve tasavvufun 4 kapısı: "Yunus ne güzel söylemiş “ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen bu nice okumatır” diye. Mayaların ve Maya takviminin bugün bize söyle..."

3 Ekim 2010 Pazar

Kendinize Rastlamak

Tanri dedi ki:

Birisiyle karsilastiginizda kendinizle karsilasirsiniz aslinda.Benliginiz, size kendisini takdim eder. Karsinizda duran kisi sizin bir suretinizdir. O kisiyi karsiniza cikaran bir peri vardir icinizde. Pek cok formlarda belirirsiniz kendi onunuzde; lakin bunlarin hepsi sizin kendi yansimalarinizdir. Bu yansimalar hakkinda ne hissederseniz hissedin sizin bir yaninizi ortaya koyar onlar. Bu size uzak gorundugu denli urkunc de gelir.

Korkunc canavarlari kendi kendinize davet ettiginize inanamazsiniz. Guzelligi ve guzel ruhlari da kendinizin davet ettigine inanamazsiniz. Herhalukarda sizin bir yonunuz, sizin bazi dusunceleriniz, onunuzde ortaya cikmaktadir. Karsilasan kisi de, bu sekilde ortaya cikan kisi de bunu bilmeyebilir. Ancak, burada gorunmez bir isbirligi vardir.

Birgun karsiniza perisan bir dilenci cikabilir, ya da varlikli bir isadami, aglayan bir cocuk, acelesi olan bir insan, bir adam ya da bir kadin, yasli veya genc; bunlarin hepsi sizsiniz. Mumkun olan her nevi kombinasyon sizsiniz. Zaten sizin kendiniz olduklari icin bu kisiliklerin hepsini gayet iyi tanirsiniz. Sizden bir parcadir onlar, sizin bir yaninizdir. Onlarin

hepsi sizsiniz.

Tum bunlara yoldaki sarhos bir adami da ilave edebiliriz, ona karsi ya bir empati besler ya da onu suclarsiniz; zira icinizdeki bir seylerin tezahurudur o adam. Polisleri ve hirsizlari gorursunuz cunku siz hem yakalayan, hem de yakalanansiniz. Hem iyi cocuk, hem de kotu cocuksunuz. Bilinen her nevi kiliga girmistiniz. Buna ragmen kendinizi kandiramazsiniz. Onunuzde duran yabancilar degildir bunlar. Onlari teshis etmek istemeyebilirsiniz. Lakin herhalukarda onlarin herbiri sizsiniz.

Bir konsere gittiginizde hayatinizda yarattiginiz harikulade bir muzige taniklik edersiniz. Bir futbol macina gittiginizde oyuncularin hepsi sizsinizdir aslinda; ev sahibi takim ya da konuk takim, kaybeden ya da kazanan, faul yapan ya da faul yapilan. Karakterleri belirler ve rol dagilimini yaparsiniz. Hem yonetmen hem de yapimcisinizdir. Hain kisi ve de meleksinizdir. Tum rolleri oynarsiniz. Hainlerin ve meleklerin ne oldugunu bilirsiniz.

Onlarin adimlariyla yurumektesiniz.

Karsinizda tezahur eden herkes sizin konugunuzdur. Onlari davet etmis oldugunuzu hatirlamayabilirsiniz, fakat onlarin varligini inkar da edemezsiniz.

Belki de davetiyetinizi cok uzun zaman once yazmistiniz ve onlara bugun ulasmisti o.

Belki de istemediginiz bir sey icin uzun uzun dusunmus ve onu kendinize cagirmistiniz.

Bu, bir haketme meselesi degildir. Suclama ya da pisman olma meselesi degildir bu; lakin bir mesuliyet halidir. Hayal mahsulu ortaya cikan bir hata da yapilmis olsa, ornegin bir kisiligin yanlis tasavvur edilmesi gibi, farketmez. Artik sorumluluk sizdedir. Peronda duran sizsiniz. Hangi trene bineceginiz size baglidir. Binebilir ve tekrar inebilirsiniz. Iteklenip sikistirilabilirsiniz. Orada olan sizsiniz. Oraya nasil gitmis oldugunuz, cozumleyeceginiz bir mesele degildir. Oraya gitmissinizdir.

Kainatin reaktoru ve dinamosusunuz.

Onun ekseni ve merkezisiniz.

Surecin kendisisiniz ve sureci isleyensiniz ve de neticesiniz.

Nesne ve oznesiniz. Gecisli ve gecissiz fiilerin kendisisiniz. Ozel isimlersiniz, cins isimlerisiniz.

Bunun iyi tarafi, istediginiz hersey olabileceginiz ve istediginiz herkesle bir arada olabileceginizdir.

Mevcut dunya sizin yaratinizdir.

Ceviren: Engin Zeyno Vural
Copyright 1999-2007 Heavenletters http://www.heavenletters.org/