18 Kasım 2016 Cuma

Üç Guna’dan Kurtulmak

Veda’ların yaratılışın başından beri var olduğu söylenir. Veda’ların amacı çeşitli evrim düzeylerinde doğru ve yanlış ilmini açıklamaktır. Her türlü insana kurtuluş yolu göstermek ve aydınlanmalarını sağlamaktır.

Veda’ların en güzel örneklerinden biri aydınlanmış bilge ve eski çağ tarihçilerinin en büyüğü Veda Vyasa tarafından anlatılan Bhagavad-Gita’dır.

Bhagavad-Gita, Hint mitolojisinin temel yapıtı olan iki yüz bin dizelik “Mahabharata”adlı uzun destanın bir bölümünü oluşturur. Bu ezgide cisimlenmiş tanrı Brahma, Efendi Krişna kılığında savaşçı Arcuna ile tartışmaktadır.

Savaşçı Arcuna doğru ve yanlışa karşı çok duyarlıdır. Ama Efendi Krişna Arcuna’dan doğru ve yanlış alanını terk etmesini ve bu alanın çok daha ötesine geçerek, göreli dünyanın da tüm bilgisinin kaynağı olan Aşkın (transandantal) alana yerleşmesini ister.

Efendi Krişna Arcuna’ya şöyle der; Mutlak bilgelik alanı senin içindedir. Tek yapman gereken kendi içinde olmaktır, “öz benliğine sahip olmaktır”, ebediyen kendi Varlığının saflığına yerleşmektir. Burada istenen Arcuna’nın herhangi bir yere gelmesi veya gitmesi değil, yalnızca Üç Guna’nın dışına çıkmasıdır.

“Üç Guna’nın dışına çık Arcuna, ikilikten kurtul”.

19 Ekim 2016 Çarşamba

Artık Tahammül Edemiyorum!...

Sevgili Dostlar, bugün tam saat 14.22 de Mars ve Plüton bir araya geliyor, onunla birlikte içimizde büyük bir güç, hırs, sabırsızlık, tahammülsüzlük hissediyoruz. Kolektif de öyle, sokaktaki insanları bir inceleyin…

Öfke bir süredir bizimle. İçten doğru kaynıyor, tam geçti derken bir daha geri geliyor, çünkü henüz gereğini yapmadık. Dolunay yazısında buna uzun uzun değinmiştik. (Bağlantısı burada)

Öfkeyi etkin bir şekilde yaratım için kullanabiliriz, öfkeyle birlikte de birer bilge baykuş olabiliriz. İşte Brenda Hoffman’ın kanallığını yaptığı Işık Varlıkları tam zamanında bu konuya değiniyor. Neden “artık yeter!” diyoruz, bu duyguyla neye tetikleniyoruz ve nasıl öz-sevgiye ulaşırız? Bir de onların bilge sözlerinden okuyalım:

Değerli Sevgililer,

Birçoğunuz derin bir öfke hissediyorsunuz. Öfkelisiniz, çünkü istediğiniz şeyi henüz yaratıma geçiremediniz. Yöneticilerinize öfkelisiniz. Yeryüzünde meydana gelen afetlerden dolayı öfkelisiniz. Kendiniz olmanıza izin vermeyen kişilere öfkelisiniz. Ve öfkeye, öfkelisiniz.

Böyle derin bir öfke duygusundan çoktan arındığınızı, bu duyguyu aştığınızı ve bundan böyle kendi dünyanızın neşe ve mutluluk dolu olacağını sandınız. Oysa hala daha, yaşamınızdaki öyle çok şeye öfkelisiniz ki…

Örneğin, sahip olmadığınız şeylerden dolayı öfkelisiniz. Bu ifade, 3D kavramıyla “bencillik” anlamına gelmesine rağmen, yine de öyle hissediyorsunuz işte.

Oysa bu tür bir öfke, öz-sevginin bir başka parçasıdır. Çünkü bu öfke, şimdiki ömrünüzde olan olaylardan ziyade, geçmiş ömürlerinizde kabullendiğiniz veya kabullenmediğiniz tüm şeylere yöneliktir. Kendi kendinizi reddettiğiniz (kendinizden vazgeçtiğiniz) tüm o acılar, şimdi yüzeye çıkıyor. Öyle ki, normalde sizi rahatsız etmeyen şeyler için bile şimdi, saatlerce hatta belki de günlerce öfkeleniyorsunuz.

Aslında bunların hepsi gayet iyi ve güzeldir. Çünkü böyle bir öfke, kendinizi gerçekten kabul ettiğinizin göstergesidir. Tabii ki bu tarz bir söylem, mantığa aykırı geliyor. Doğal olarak “Sevinç ve neşe bunun neresinde?” diye soruyorsunuz. Zira sizin hedefiniz, neşeli ve mutlu olmak değil miydi?

Sevinç ve neşe duygusuna, sadece öz-sevgi sayesinde erişilir. Bundan dolayı şimdi, çağlar boyunca içinizdeki derinliklere gömdüğünüz ve sizi özünüze ihanet etmeye kadar götüren parçalarınızdan arınıyorsunuz.

Şu anki öfkeniz, özünüzden feragat ederek (özveride bulanarak) geçirdiğiniz onca ömrünüzü dengeye getiriyor.

Öfkelenmenize izin verin. Bu kötü bir şey değildir, ne de 3D alışkanlıklarına geri dönmektir. Öfkeniz size sadece, önceliğinizin artık “öz-sevgi” olduğunu göstermek istiyor.

devamı: https://moralev.com/2016/10/19/artik-tahammul-edemiyorum/

Cennetin Katları

CENNET DEDİĞİNİZ YER, HAYATIN DEĞİŞİK DÜZEY VE KATLARIDIR...

İsa yedi cennetten söz etti. Evet gerçekten de yedi cennet vardır. Bu katların hiçbirinde insanlara işkence eden, onları cezalandıran cehennem diye bir yer yoktur. Çünkü insan zaten kendine yeterince işkence edip cezalandırıyor!...

Bedeninizi terk ettiğiniz zaman daima cennete, yani bilinç anlayışınıza ya da bu dünyadaki duygusal eğilimlerinize uygun titreşim düzeyine gidersiniz.

Yedi tane idrak ya da bilinç düzeyi vardır.
Bu yedi düzey şunlardır:

1- Üreme ve içgüdüsel yaşam.
2- Korku ve ıstırap.
3- Güç.
4- Hissedilen sevgi.
5- İfade edilen (verilen) sevgi.
6- Tanrıyı tüm yaşamda görebilmek.
7- Tanrı-Ben.

Bunu daha iyi anlayabilmeniz için şöyle açıklayabilirim:

14 Ekim 2016 Cuma

BM Mikail: Elmas Yıldız Ateşi ile Dans Etmek: 10/10 ve 11/11 Kapıları ve Yeni Başlangıç

9 Ekim 2016

Yoğun ve güçlü zamanlarda yaşıyorsunuz, Sevgililer. Bu zamanda, Elmas Işık ve Elmas Kodlar Dünyanızı Elmas Yıldız Ateşi adını verdiğimiz Elmas Işığın ateşli formu ile aktive ediyor.

Elmas Yıldız Ateşi Nedir?

Kozmik Varlığınızın, Ruhunuzun ve Yaratıcılık enerjisinin maddesidir. Ona “Ruh Ateşi” de diyebilirsiniz, çünkü Yaratıcı Süreçte ışıkta dans etmek için Kozmik Arzuyu aktive eden güçlü bir elektrik ateş enerjisidir. “Melek Ateşi” diyebileceğimiz şeydir ve Ruhun kendi İlahi Özünü tanıdığı ve kendi Fiziksel Bedenlenmesinde Meleksi Yıldız Ateşini kabullendiği yerdir.

O, Kozmik Kalpte saf beyaz ışık ile yanan Işık ve Ateştir. Ve aynı zamanda sizler Yeni Gerçekliğe girerken ruhlarınızda ve kalplerinizde yanan Işık ve Ateştir.

Sevgililer, birçoğunuz Elmas Yıldız Ateşi Işık Beden Meridyenlerinizde ve Sinir Sistemi vasıtası ile Fiziksel Bedeninizde ve Hücresel Matriksinizin derinlerinde dans ederken, Elmas Yıldız Ateşini hissediyorsunuz. Burada yeni formları ve yeni kalıpları aktive eden DNA’nız ile dans ediyor.
Aslında bu, İlahi Yaratıcı Zekanın eski olanı yakmak ve gelmesi gereken şeyi yaratmak için Elmas Ateşi gönderdiği zamandır. Bu, bedeninize akarken ve Işık Bedeninize/Fiziksel Bedeninize bütünleşirken, Elmas Yıldız Ateşin farkında olmanın zamanıdır. Bu, Sihre ve Dansa teslim olmanın ve Yeni ortaya çıkarken sadece İlahi Yaratıcı Gücün yaratmasına ve tezahür ettirmesine izin verme zamanıdır.

Devamı: http://www.kosulsuz-sevgi.com/yeni-eklenen-mesajlar/bm-mikail-elmas-yildiz-atesi-ile-dans-etmek-1010-ve-1111-kapilari-ve-yeni-baslangic/

Stephen Hawking : Zaman Yolculuğu - HD Türkçe Dublaj Belgesel

18 Eylül 2016 Pazar

Her gece aynı saatte uyanıyor musunuz?



Her gece belli saatlerde uykunuzdan uyanıyor musunuz?

İnsan vücudunda, bedensel fonksiyonlarımızı yöneten içsel bir saat bulunur. Her gece aynı saatlerde uyanıyorsanız, belli bir organla ilgili bir konu size uyandırıyor olabilir.

Organlar ve onlarla ilişkili saatler şöyle:
-      
21:00 – 23:00 arası: Bu saat aralığı endokrin sistemimizin tekrar dengelendiği ve enzimlerin dolu hale getirildiği zamandır. Bu saatlerde uyumakta zorlanıyorsanız; vücudunuz “kaç-savaş” modunda takılı kalmış olabilir.
-      
23:00 – 01:00 arası: Bu saatlerde sık sık uyanıyorsanız, birine gücendiniz, darıldınız ve bunu salıvermiyorsunuz, taşıyorsunuz demektir. Kendinize dönün, kendinize sevgi verin, yapabildiğiniz kadar sakin kalmaya ve enerjinizi bu alana harcamamaya çalışın.    
-      
01:00 – 03:00 arası: Bu saat aralığı bedeninizin toksinleri atmak ve yenilenmek için kullandığı çok önemli bir zamandır. Bu saatlerde uyanıyorsanız; genelde öfke, hayal kırıklığı ve olumsuz düşüncelerin işareti olabilir.
-      
03:00 – 05:00 arası: Bu saatler; akciğerlerin onarımda olduğu ve bedeninize oksijen akıttığı saatlerdir. Akciğer sorunları çoğu zaman keder ve derin üzüntü belirtisidir.
-      
05:00 – 07:00 arası: Bu saatlerde daha önce tespit edilen toksinler vücuttan atılır. Kalın bağırsak da bu saatlerde aktiftir.  

10 Eylül 2016 Cumartesi

Bütünsel Farkındalık Çalışma Grubu

Bloğumu yıllardır takip eden değerli dostlarım, öncelikle varlığınız için teşekkür ediyorum ve şükrediyorum. 

Yıllardır yaptığım çok çeşitli çalışmalar ile ruhsal olarak belirli bir farkındalığa geldim. Ulaştığım bu yerde, artık kendimi deneyimlerimi paylaşmaya hazır hissediyorum. Bunun sonucunda; bireysel olarak yaptığım konstelasyon çalışmaları dışında bir çalışma grubu oluşturmaya karar verdim. Aşağıda bununla ilgili ilk duyuruyu bulabilirsiniz.

Çalışma grubu 15 günde bir hafta içi 19:00 ile 22:00 arası toplanacak. 
Katılmayı düşünenler olursa calismagrubu@degisimdonusumatolyesi.biz adresine bir mail atarsanız, daha detaylı bilgileri içerin bir pdf hazırladım, onu yollayabilirim. 

İlk duyuruyu burada yapmak istedim çünkü burayı takip eden sizler; elbette, benim için çok daha özel insanlarsınız. Diğer mecralarda duyuruları hafta başı yapacağım.

Hepinize içten sevgiler, güzellikler diliyorum.  


8 Eylül 2016 Perşembe

Zaman zaman blogda paylaşımlarda bulunan "BİRi rumuzlu dostumuzun yazısını sizinle paylaşıyorum.
İyi okumalar...

_________________________________________________________________________

Var olan, (buna isterseniz Ruh diyelim) orijinalinde sadece var olduğu  için var olma hakkına sahip olmalı. Eğer dünyamızda olduğu gibi var olmak için enerji girişine ve çıkışına ihtiyaç duyarsa bu onun tutsaklık yaşadığını gösterir. Midemin kölesiyim yani insan vücudu programımın, tabiatımın kontrolü altındayım. Bu dünyanın ve algıladığımız gerçekliğin kurallarına göre yemek yemeliyim yoksa yaşayamam.Yani enerji almalıyım. Peki bu enerjiyi nereden alıyorum? Başka hayvanların ve bitkilerin etinden. Onların yaşam enerjisini kendime aktarıyorum. Sadece bir kaşık yoğurt yiyerek milyonlarca bakteriyi mide asidimde can çekiştiriyorum. Sizce böyle bir varoluş programlanırken amaç nedir? Böyle bir program iyi niyetle mi yazılır?

Biz aslında limitsiziz yani orijinalimiz, aslımız limitsiz. Uzaysız, zamansız, sınırsızız. Sınırsız farkındalık ve sınırsız yolların ta kendisiyiz. Fakat bir form aldığımızda uzay denen yapay olguda sınırlanıyoruz. Belli bir farkındalığa sahip olduğumuzda aslen sınırsız olan farkındalığımızı terk ediyoruz ve sınırsız varlığın hapis hayatı yaşaması için gereken en önemli şeyde bu. Doğuyoruz ve hiçbir şey hatırlamıyoruz.Sizce bu orijinal yol olabilir mi?

Yaşamın orijinal yolu gerçekten iç içe geçmiş ve paralel yaşam formlarının birbirleriyle zoraki ya da anlaşmalar yoluyla enerji alışverişi yapmak zorunda olduğu bir hologram mı? Yoksa bu hologram sınırsızlığın içinde ki bir alan mı?

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Bilinçaltımızı Programlayabildiğimizde Yapabildiği İnanılmaz Şeyler

Selam dostlar; bu yazıyı ekşi sözlük'te okudum. Ama sonra araştırdım; kaynağı ne diye, Şuradaki yazıdan parçalar alınmış, Ama kaynağa en yakın bulabildiğim yer şurası. Bence yazı, bir sürü şeyi çok sade bir dille toparlamış. Okumanız faydalı olabilir... Sevgiler.
_____________________________________________________

Bilinçaltı hakkında bir kaç bilgi vermekte yarar vardır. Aslında bilinçaltı sonsuz hayatımızı ve bu hayatımızı kontrol eden yegane faktördür. Bizim onunla haşir neşir olmamız ve onun gittikçe bilinmeyenlerinin çözülmesi bizi hayatımızda farklı yerlere ulaşmamızı ve yaşamamızı sağlayacaktır. Bilinçaltı tam anlamı ile bildirmek gerekirse bir kayıt kasetidir ve sizin algıladığınız her şeyi kaydeder mesela kasetler sadece iki duyumuzu kaydeder ama bilinçaltı beş duyumuzu hatta altıncı ve diğer duyularımızı da istesek de istemesek de fark etmeden kaydeder. Bu işleyiş tam olarak şöyledir: İnsan üst bilinç ile odaklandığı şeyleri fark eder fakat bilinçaltı her şeyi fark eder. Bu aynı bir kameranın sorgusuz sualsiz her şeyi kaydetmesi gibidir. Aslında bizim gözümüz de mükemmel bir kameradır hem de saniyede yaklaşık 17 kare fotoğraf çekerek hayatımızı yaşamamızı sağlar. Ama üst bilincimiz sürekli bir şeylere odaklanmamızı sağlar. Bunun sebebi ise yeni konuların bilinçaltında olan eski konularla etiketlenmesidir. Bundan dolayı hissettiklerimizi, gördüklerimizi hiçbir zaman bilinçaltımızın algıladığı gibi tarafsız, saf bir gözle göremeyiz.

Bilinçaltını anlayabilmek için biraz da beyini bilmek lazımdır. Beyin işleyişi ise bilim adamlarını ve bilimi hala çaresiz bırakmaktadır. Tabii ki teoriler ve bu teorileri destekleyen ipuçları da mevcuttur. Beyin bilgiyi nasıl saklar hala bilinmemektedir. Bir görüntü, bir nesne bir kişiye gösterildiği zaman beyinde elektriklenmeler olmaktadır ve beyin hücreleri arasında elektrik sinyali akışı olmaktadır. Bu, aynı bulutlar ile yer küre arasındaki yıldırımlar gibi olur. Yani elektrik atlamaları olur. Bunun nasıl bir bilgi depolama olduğu ise somut bilim tarafından algılanamamaktadır çünkü bilim yüzde yüz gözle görülen elle tutulan bilgilerden yanadır. Ama beyinin bilgi tutma işlemi tamamen ruhla alakalı olduğu için bilim bir yerde sınırlı kalmaktadır. İşleyiş tam olarak şöyledir aslında; algı organları veriyi alıp elektriksel olarak beyne iletir ve beyin belli hücre guruplarını elektriklendirerek ruha kaydeder. Daha sonra aynı veriyi algılayınca yani bir şeyler görüp bir şeyler hissedince aynı hücre grupları elektriklenir ve ruhtaki o bilgi ile alakalı kısıma gidilir, onunla ilgili her şey hatırlanır. Bu tamamen istemsiz gerçekleşen bir olaydır. Üst bilinç ise odaklanmamızı günlük faaliyetlerimizi algılar.

Bilinçaltımızın programlanması yani belli başlı istediğimiz şeylere odaklanması, bir veri tabanının doğru şekilde doldurulması ile alakalıdır. Bilinçaltımız programlanarak hayatımızda istediğimiz şeylerin olmasını sağlar.


21 Haziran 2016 Salı

'Zihin gözü körlüğü' nedir?

Meditasyon yaparken, özellikle başlarda, oldukça dışlanmış hissetmeme neden olan şeyin açıklamasını bugün BBC'nin sitesinde buldum ve sizlerle paylaşmak istedim...

------------------

Gözlerinizi kapatın ve bir kumsalda yürüdüğünüzü, Güneş'in doğuşuna doğru ilerlediğinizi düşünün. Aklınıza gelen görüntü ne kadar net?

Birçok kişi zihinlerindeki görüntüyü hayallerinde canlandırabilir. Buna 'zihin gözü' (beyin gözü) denir.

Fakat bu yıl yapılan bir araştırmada bilim insanları, bazı kişilerin zihinlerindeki görüntüleri canlandıramadıklarını tespit etti. Uzmanlar bu yeni sağlık durumuna da 'aphantasia' olarak adlandırdı.

Zihin gözü 'kör' olanlardan biri de Lancaster'li Niel Kenmuir.

Çocukluğundan bu yana çevresindekilerden farklı olduğunu bildiğini söyleyen Niel, "Uyuyamadığım zaman üvey babam koyunları saymamı söylerdi ve bunun ne anlama geldiğini açıklardı. Denedim fakat yapamadım. Çitlerden atlayan koyunları göremedim, sayacak hiçbir şey yoktu" diyor.

Anılarımız genellikle görüntülerle eşleştirilir. Örneğin bir düğünü veya okuldaki ilk gününüzü aklınıza getirin.

Niel, belleğinin bir bakıma 'korkunç' olduğunu söylüyor fakat bazı verileri çok iyi hatırlıyor. Fakat aphantasia durumundan mustarip olanlar gibi o da yüzleri tanımakta güçlük yaşıyor.

'Hastalık değil'
























Niel, aphantasia'yı "bir hastalık değil, hayatı farklı bir yoldan deneyim etme" olarak tanımlıyor.
İronik olan, Niel'in şimdi bir kitapçı da çalışıyor olması. Genelde kurgu olmayan kitapların bulunduğu raflarda duruyor.

20 Haziran 2016 Pazartesi

Sonsuzlukla Kurulan Göbek Bağı: ‟Karındaki İkinci Beyinˮ

Nöro – bilimcilerin ifadesine göre, karındaki ikinci beyin; hücre yapısı, etken maddeleri ve reseptörleri sayesinde kafadaki beynin bir ikizi olacak kadar beynin aynısıdır. Karındaki ikinci beyin; düşünüyor, hissediyor, hatırlıyor ve karar veriyor. Özellikle korku, sevinç ve üzüntü gibi yüksek duygularda büyük rol oynuyor.




















https://indigodergisi.com/2011/12/karindaki-ikinci-beyin/

19 Haziran 2016 Pazar

Evrendeki En Müthiş Gerçek...


Alt yazıyı çalıştırmayı bilmeyenler için:
Önce ekranın altındaki Settings'den altyazı dili olarak Türkçe'yi seçin.
Sonra da yine onun hemen yanındaki SubtitlesCC tuşunu tuklayarak altyazıyı açın.

17 Mayıs 2016 Salı

Değişim Zamanlarında...




Değişim ihtiyacı ruhunuzun en derinliklerinden bedeninize oradan zihninize baskı yapıyor. Değil mi? Bugünlerde her zamankinden daha fazla; sizi mutsuz eden olayları, mekanları, kişileri görüyor ve onları yaşamınızdan çıkarmayı, ilişkinizi dönüştürmeyi hatta bitirmeyi diliyorsunuz. Sadece ve sadece istediğiniz, yüreğinizi heyecanlandıran yerlerde olmayı, kişilerle olmayı, işler yapmayı istiyorsunuz. Yaşamda ilerlemenizi engelleyen, tıkayan durumlar çok daha fazla gözünüze batıyor...

Bu yol; hepimiz için, taşlarını sadece ve sadece bizim, tek başımıza döşeyebileceğimiz bir yol. Yaşamımızdaki en yakınlarımız; partnerimiz, en yakın dostumuz, kardeşimiz, anne babamız bile bu yolda bize sadece yoldaşlık edebilirler. Kararları bizim adımıza kimse veremez, kapıdan mucize çözümlerle giremez. Kimse sihirli değneği ile bize dokunup her şeyi iyi ve güzel olanla değiştirmeyecek. Bunu biz ve ancak biz yapabileceğiz.