30 Mart 2010 Salı

Saklı Tarihin İzinde - Etap 2, Meksika - Guatemala

Ah, işte ben bu geziye gerçekten gitmek isterim...

"Saklı Tarihin İzinde" serüveninin 2. etabında Meksika ve Guatemala'ya gidiyoruz. "2012: Mardukla Randevu" ve "Fraternis" kitaplarının yazarı Burak Eldem'in anlatımı, derKi.com yazarları Cem Şen ve Hasan "Sonsuz" Çeliktaş eşliğinde Meksika ve Guatemala’da Olmec , Maya ve Aztek kültürlerinin gizemlerini keşfe çıkıyoruz.

Bu turumuzda katılımcıları farklı aktiviteler de bekliyor. Cem Şen’in yaptıracağı yaşam enerjisini arttırıcı Qigong egzersizleriyle bedenimizi ve ruhumuzu dinlendireceğiz. Ardından bu kadim kültürleri, Burak Eldem’in “resmi tarih söylemleri”nin ötesinde aktardığı bilgiler eşliğinde yerinde inceleyecek ve bilinmeyen yönleriyle tanıyacağız. Akşamları ise Cem Şen ve Burak Eldem’in birlikte sunacakları “Saklı Tarih” sohbetleri eşliğinde tarihin ıssız sularına yelken açacağız.

derKi.com ile birlikte hazırlanan “Saklı Tarihin İzinde” gezi programı, Burak Eldem’in “Saklı Tarih” adını verdiği üç kitaplık araştırma dizisi temel alınarak hazırlandı; gezilecek mekânlar da bu perspektife göre tek tek seçildi. Mexico City, Tenoctitlan, Teotihuacan, Cantona, Xalapa, Veracruz, Tres Zapotes, La Venta, San Lorenzo, Palenque, Campeche, Uxmal, Chichen Itza, Tulum, Tikal, Guatemala City’nin ziyaret edileceği gezi boyunca Eldem, grubumuzla birlikte olacak ve yerel rehberlerin sunacağı bilgilere ek olarak, alternatif teoriler ve farklı tezlere ilişkin bilgilerle katkıda bulunacak.

Uçuşlar Iberia Havayolları

29 Mayıs İstanbul - Madrid 06:55 - 10:10
29 Mayıs Madrid - Mexico City 12:55 - 17:40

12 Haziran Guatemala City - Madrid 17:05 - 14:30 ( ertesi gün )
13 Haziran Madrid - İstanbul 18:00 - 22:55

Program :

1. Gün : İstanbul - Madrid - Mexico City

Saklı Tarih’in İzinde gezi planının Orta Amerika etabı, Mexico City’de başlıyor. Havaalanında ülkeye giriş yaptıktan sonra otelimize yerleşiyoruz.

Konaklama Mexico City, 5* Hilton Mexico City www.hiltonmexicocity.com

2. Gün : Mexico City - Tenochtitlan

Güne, Mexico City’nin tarihi kent dokusunu göreceğimiz bir geziyle başlıyoruz. Aztek döneminde pazar yeri olarak kullanılan, İspanyol fetihlerinden sonraysa Engizisyon soruşturmalarında “cadı” oldukları gerekçesiyle suçlu bulunan insanların yakıldığı “infaz alanı”na dönüşen Alameda Park’ta bir yürüyüş turu yapıyoruz önce. 1760’da engizisyonun lağvedilmesinden sonra parka dönüştürülen ve on dokuzuncu yüzyılda da Greko-Romen dekorasyonla zenginleştirilen Alameda, bugün Meksika’daki en büyük ve en popüler yeşil alanlardan biri. Ardından, Meksika’nın ilk ulusal tiyatrosu olarak 19. yüzyıl sonlarında inşa edilen ve daha sonra kentin en önemli kültür merkezi haline gelen Palacio de Bellas Arte’yi, eski Postane Binası’nı, Tolsa Meydanı’nı, Metropolitan Katedral’i ve Ulusal Saray’ı görüp, kent manzarasına sahip bir teras restoranında öğle yemeği yiyoruz.

Öğleden sonra, Orta Amerika’nın Saklı Tarih’ini adımlamaya, Kolomb öncesi dönemin son büyük uygarlığı olan Azteklere ait Tenochtitlan ile başlıyoruz. 1325 yılında, büyüyen Aztek İmparatorluğu’nun en önemli kent devletlerinden biri olarak kurulan Tenochtitlan, geniş caddeleri, ünlü Templo Mayor (Büyük Tapınak) piramidi, geleneksel “top oyunu” sahaları, pazar yerleri, son imparator Moctezuma’nın 100 odalı sarayı ve irili ufaklı çok sayıda tapınağıyla, Aztek uygarlığının doruk noktalarından biri kabul ediliyor.

Konaklama Mexico City , 5* Hilton Mexico City

3. Gün : Antropoloji Müzesi – Teotihuacan – Puebla

Kolomb öncesi Orta Amerika kültürünün en büyük ve en görkemli sergi alanı niteliğindeki ünlü Ulusal Antropoloji Müzesi’ni gezerek, güne başlıyoruz. Bu büyüleyici müze, Meksika’daki en erken insan yerleşimlerinden başlayıp, Olmec, Mixtec, Zapotec, Maya, Toltek ve Aztec kültürlerine ait tüm önemli eserlerle, bölge tarihinin çarpıcı bir panoramasını sunuyor bize. Yarım gün boyunca müzeyi gezip, yerel bir lokantada öğle yemeğimizi alıyoruz.

Öğleden sonraki durağımızsa, Aztek uygarlığının bir başka doruk noktası olan Teotihuacan kenti harabeleri. Ünlü Güneş ve Ay Piramitleri, kenti boydan boya kat eden Ölüler Bulvarı, Jaguar Tapınağı, Quetzalcoatl Sarayı, çok iyi korunmuş yerleşim bölgeleri ve eşsiz duvar kabartmaları ve resimleriyle Teotihuacan, dünyanın en geniş arkeolojik alanlarından birini oluşturuyor.

Geç dönem Aztek kültürünün bu görkemli kentini gezdikten sonra, ikinci durağımız olan Puebla bölgesine geçiyor ve bir kent gezisinin ardından otelimize yerleşiyoruz.

Konaklama Peubla , 4* Hotel NH Peubla www.nh-hotels.com

4. Gün : Puebla – Cantona – Xalapa – Veracruz

Günün ilk gezisinde, yine geç dönem Aztek kentlerinden Cantona’yı ziyaret ediyoruz. Teotihuacan’ın gerilemesinden sonra bölgenin önemli merkezlerinden biri haline gelen bu yerleşim yeri, küçük piramitleri, tapınakları, yaklaşık 24 top oyunu alanı ve düzenli caddeleriyle dikkat çekiyor. Cantona’nın ardından, on dördüncü yüzyılda kurulan ve sırasıyla bölgenin yerel halklarından Chichimeca’lar, Totonac’lar ve Toltekler tarafından geliştirilip, geç dönemde Aztek egemenliğine giren Xalapa kent kalıntılarını geziyoruz. Öğle yemeğimiz, Xalapa’da bir yerel restoranda.

Öğleden sonraya, Meksika’nın ikinci büyük müzesi olan Xalapa Antropoloji Müzesi’ni gezerek başlıyoruz. Bölgenin pre-hispanik kültürlerine ait çok sayıda önemli eserin sergilendiği bu mekânı ziyaretimizin ardından, Veracruz’a geçip otelimize yerleşiyoruz.

Konaklama Veracruz, 4* Hotel Veracruz www.hotelveracruz.com.mx

5. Gün : Veracruz – Tres Zapotes – Santiago Tuxtla – Catemaco

Saklı Tarih’in İzinde gezisinin Orta Amerika etabındaki beşinci günümüzde, zaman içinde hızlı bir yolculuğa çıkarak, bölgenin en eski ve en köklü kültürlerine çeviriyoruz gözlerimizi. Güne, İ.Ö. ikinci bin yılın ortalarında parlayan kadim Olmec uygarlığına ait üç büyük yerleşimden biri olan Tres Zapotes’i gezerek başlıyoruz. Buradaki kent kalıntılarını ve müzeyi gezdikten sonra, bölgenin şirin köylerinden Santiago Tuxtla’ya geçip, öğle yemeğimizi alıyoruz. Köy meydanında, “Olmec Kafaları” olarak bilinen ve yüzlerdeki Afrikalı karakteristikler nedeniyle üzerinde yıllardır tartışmalar yapılan dev insan başı heykellerini inceliyoruz.

Öğleden sonra Catemaco Gölü kıyısındaki, büyüleyici manzaraya sahip otelimize yerleşiyoruz.

Konaklama 4* Hotel La Finca www.lafinca.com.mx

6. Gün : San Lorenzo Tenochtitlan – La Venta Park – Palenque

Gezimizin altıncı gününde, Orta Amerika’nın en eski uygarlıklarının izini sürmeye devam ediyoruz. Programımızda, Olmec’lerin de yüzlerce yıl gerisine dek uzanan yerleşim izleriyle bölgenin kadim kültürlerinden kesitler sunan San Lorenzo Tenochtitlan ve La Venta Park var. İlkin, Olmec kültürüne beşik oluşturan San Lorenzo arkeolojik sitesini geziyor ve öğle yemeği için Cardenas’a geçiyoruz. Öğleden sonraysa, Villahermosa’da bulunan La Venta Park müze alanını ziyaret ediyor; böylece, “Maya Takvimi’ni oluşturan kültürün atası” nı tüm yönleriyle tanıyoruz. Akşamüstü, Palenque’deki otelimizdeyiz.

Konaklama 4* Hotel Villa Mercedes www.hotelesvillamercedes.com

7. Gün : Palenque – Campeche

Artık, Orta Amerika’nın gizemli uygarlığı Mayaların dünyasına girmeye başlıyoruz. Güne başlarken ilk durağımız, en ünlü ve önemli Maya kentlerinden Palenque.Kentin kadim dildeki orijinal adı Otolum; anlamıysa, “Güçlü Evlerin Kenti”. Gerçekten de, Maya tarihinde Klasik Dönem’in doruklarından biri olan Palenque’de Maya mimarisinin çarpıcı örnekleriyle karşılaşıyoruz. Aynı zamanda tapınak ve gözlemeviyle bu kent, Mayaların parlak astronomi bilgi ve yöntemleriyle de tanışmamızı sağlıyor. Ünlü Maya kralı Pacal’ın mezarını da içeren, bol miktarda hiyeroglif yazıtların bulunduğu bu önemli kenti gezdikten sonra, Campeche’ye hareket ediyor ve yolda, Meksika Körfezi’ndeki Sabancuy’da öğle yemeğimizi alıyoruz.
Öğleden sonra, Campeche’deki otelimizdeyiz. On yedinci yüzyıl kolonyal mimarisinden izler taşıyan binaları ve kenti korsanlara karşı koruyan eski kale ve surları da içeren kent gezimizden sonra, Campeche’de spesiyal yemekler sunan bir restoranda akşam yemeğimizi alıyoruz.

Konaklama 4* Hotel Plaza Campeche www.hotelplazacampeche.com

8. Gün : Campeche – Uxmal – Merida

Sekizinci günümüzün ilk durağı, Klasik Maya döneminin bir başka önemli kenti olan Uxmal. Yucatan jungle’larının içindeki bu antik kentte, aralarında Büyücünün Piramidi olarak bilinen görkemli yapı; Yönetici Sarayı adıyla anılan bina; Kaplumbağalar Evi, Kuşlar Evi, Güney Tapınağı, Güvercinler Evi adlarıyla bilinen anıtsal yapılar ve geleneksel top oyunu alanının da bulunduğu çok iyi korunmuş, önemli Maya eserlerini inceliyoruz. Öğle yemeğimiz, Uxmal’de, kent kalıntılarının yanındaki bir yerel restoranda.

Öğleden sonra, Merida’ya geçerek otelimize yerleşiyoruz. Akşamüstü, küçük bir şehir gezimiz var.

Konaklama 5* Hyatt Regency Merida www.hyattregencymerida.com

9. Chichen Itza – Tulum

Sabah kahvaltısının ardından otelimizden ayrılıp, Post-Klasik dönemin Yucatan’daki en önemli kenti olan Chichen Itza’yı ziyaret ediyoruz. Olgunlaşmış Maya astronomisinin en ünlü merkezlerinden Caracol Gözlemevi ve görkemli Kukulcan Piramidi’nin yanı sıra, Yucatan’daki geç dönem Maya kültlerinin önemli yapılarından Jaguar Tapınağı, Kutsal Kuyu, Savaşçılar Tapınağı’nın da yer aldığı bu büyüleyici kenti gezdikten sonra, Cenote’de bir yerel restoranda öğle yemeğimizi alıyoruz.

Öğleden sonra, yine Yucatan’ın önemli Maya yerleşimlerinden bir olan Tulum kenti kalıntılarını ziyaret ediyor ve Karayip kıyısındaki “beach hotel”imize yerleşiyoruz.

Konaklama 4* Hotel Catalonia Riviera Maya www.hoteles-catalonia.es

10. Gün : Karayip Molası

“Her şey dahil” otelimizde, güneşin ve denizin tadını çıkararak yorgunluğumuzu atıyoruz.

Konaklama 4* Hotel Catalonia Riviera Maya

11. Gün : Meksika – Belize - Flores Guatemala

Kahvaltının ardından, sabahın erken saatlerinde yola çıkıyor ve Meksika’dan ayrılıyoruz. Saklı Tarih’in İzinde gezi planının Orta Amerika etabında bundan sonraki günlerimiz, bir başka önemli Maya merkezi olan Guatemala’nın sınırları içinde geçecek. Lüks otobüslerimizle ilkin bölgenin küçük ülkelerinden Belize’den geçiyor, ardından Guatemala’ya varıyoruz. Akşam yemeğimiz, Flores’teki otelimizde.

Konaklama 4* Hotel Villa Maya www.villasdeguatemala.com

12. Gün : Tikal

Oteldeki sabah kahvaltımızın ardından, tüm gün boyunca gezeceğimiz, Maya kentlerinin en görkemlilerinden Tikal’e gidiyoruz. El Petén bölgesinde, sık tropikal ormanların ortasında yer alan bu kadim kent, Maya uygarlığının doruk noktalarından biri kabul ediliyor. Kuruluşu İ.Ö. dördüncü yüzyılın öncelerine dek uzanan ve Klasik Dönem’de Maya ülkesinin en parlak kentlerinden biri haline gelen Tikal’de 70 metre yüksekliğindeki ünlü Tikal Piramidi başta olmak üzere, Yedi Tapınak Meydanı’nı, çok sayıda irili ufaklı diğer piramit ve tapınakları, yönetim saraylarını, zindanları ve geleneksel top oyunu alanlarını geziyoruz. Öğle yemeğimiz, yine Tikal’de. Akşamüstüne doğru, Flores’teki otelimize geri dönüyoruz.

Konaklama 4* Hotel Villa Maya

13. Gün : Chichicastenango - Panajachel

Sabah kahvaltısının ardından Flores havaalanına geçip, Guatemala City’ye uçuyoruz. Havaalanından, ülkenin en önemli yerel pazarlarından birinin yer aldığı Chichicastenango kentine geçiyoruz. Burada, her hafta Perşembe ve Pazar günleri kurulan büyük yerel pazarda, günümüz Mayaları çeşitli el dokuması halılar, giyim ve süs eşyaları, yerel ürünleri getirip satışa sunuyorlar. Öğle yemeğini yerel bir restoranda aldıktan sonra, şamanik Maya seremoni merkezlerinden Pascual Abaj’ı ziyaret ediyor ve Atitlan Gölü kıyısındaki otelimize yerleşiyoruz.

Konaklama 4* Hotel Atitlan www.hotelatitlan.com

14. Gün : Atitlan Gölü

Sabah kahvaltısının ardından, kadim geleneklerini yüzyıllardır koruyan yerli köylerinden birini ziyaret etmek üzere, tekneye biniyoruz. San Pedro, Toliman ve Atitlan volkanlarını da içeren, büyüleyici manzara eşliğindeki göl gezimiz sırasında öğle yemeğimizi alıyor, ardından yine Atitlan kıyılarındaki, rengârenk yerel giysileri ve kumaşlarıyla ünlü Santa Catarina Papolo köyünü ziyaret ediyoruz. Akşamüstü, yine göl kıyısındaki otelimizdeyiz.

Konaklama 4* Hotel Atitlan

15. Gün : Antigua – Guatemala City - Madrid - İstabul

Sabah kahvalısının ardından, kolonyel kasabalardan Antigua’yı ziyaret ediyoruz. Fuego (Ateş), Agua (Su) ve halen aktif olan Pacaya volkanlarını da içeren manzaranın fonda yer aldığı Antigua gezimizin ardından, öğleden sonra Guatemala City havalanına transfer oluyor ve dönüş yolculuğumuza başlıyoruz.

Tur Fiyatı: 3400 Euro

Fiyata Dahil Hizmetler:
Iberia Havayolları ile İstanbul - Mexico City , Guatemala City - İstanbul uçak bileti.
Taca Havayolları ile Flores - Guatemala City uçak bileti.
4* ve 5* otellerde 14 gece oda kahvaltı konaklama.
Tüm öğle ve akşam yemekleri.
Programda belirtilen tüm geziler.
Programda belirtilen tüm müze ve ören yeri giriş ücretleri.
Atitlan Gölü tekne gezisi.
Tur boyunca özel otobüs.
Yerel rehberlik hizmetleri.
Tüm vergiler ( Havalimanı vergileri, Meksika ve Guatemala çıkış vergileri ).
Seyahat sağlık sigortası.

Fiyata Dahil Olmayanlar:
Yurtdışı çıkış fonu 15 TL.
Prgramda belirtilmeyen geziler.
Yemeklerdeki içecekler.
Vize işlemleri 70 Euro.
İndirimler:Tek kişilik odalarda konaklama farkı 500 Euro.
Odada 3. kişiye indirim uygulanmaz.
Bu turda çocuk indirimi uygulanmamaktadır.

Saklı Tarihin İzinde II: Meksika - Guatemala Turu Web Adresi:
http://www.moretravel.com.tr/index.php?do=tours/show&id=851

Eğer tura katılmak istiyorsanız:

0 212 561 35 37'den Günnur Hanım'ı isteyebilirsiniz.
Eğer Günnur yoksa tura katılmak istediğinizi belirttiğinizde sizi yönlendireceklerdir.

Herhangi bir soru olursa iletisim@moretravel.com.tr'a mail atılabilir.

Sevgiler,
Hasan "Sonsuz" Çeliktaş

Energy in Motion - Adamus in Turkey

Adamus'un 12 Şubat'taki İstanbul ziyaretinin (benim gitmeye kesin kararlı olduğum ama her nasılsa gidemediğim ya da gitmemek için bir bahane bulduğum diyelim ziyaretinin) mp3 ve pdf olarak indirilebilir versiyonları Shaumbra Shoppe'da. Linki : "http://www.shaumbrashoppe.com/p-2239-energy-in-motion.aspx". mp3 ve pdf birlikte 25$, sadece mp3 20$, sadece pdf ise 15$'a satılıyor.

29 Mart 2010 Pazartesi

Aile Dizimi - Ertesi

Evet, işte ben. Aile Dizimi sonrası. İlk Aile Dizimi'me haksızlık olmasın. Yani Canan Yolaç Hoca'ya. Bunu hiç istemem çünkü kendisini çok ama pek çok sevdim, takdir ettim. Ama o zaman bu kadar heyecanla gitmemiştim doğrusu çünkü daha ne olduğunu tam olarak da bilemiyordum, okuduğum birkaç sınırlı bilgi vardı sadece kafamda. Ama bu haftasonu bir başkaydı, yeri daima bir başka olacak hayatımda ve bu heyecanı da aslında Canan Yolaç'a borçluyum.

İlk gün, güne çok güzel başladım aslında. Erken kalktım. Güzel kahvaltı ettim, çay içtim. Arabayla Bostancı'ya gittim. 128 no'lu otobüsle Taksim'e, oradan Bilgi Paylaşım'a vardım. Yeni salona aldılar bizi. Süperdi. Herşey yepyeni, salon tertemiz. Biraz boya kokusu dışında rahatsız edici bir şey yoktu. Herkes ciddi derecede geç geldiğinden (telefonda herkese 10:30 denmiş, bir de üzerine gecikilince), çalışmalara ancak 11:30 gibi başlayabildik. İçimde büyük bir huzursuzluk, çevremdeki insanların yanında kendimi nasıl açacağıma dair bir sıkıntı (ilk dizimde bu hiç olmamıştı), kaçıp gitme isteği ile başladı herşey.

Hocamız Rumen (kendisi çok genç, Bulgar, aynı zamanda psikolog, sakin, güleryüzlü ama otoriter biri) uzun uzun aile diziminin ne olup ne olmadığı, ne beklememiz gerektiği ile ilgili açıklamalar yaptı. Aslında açıklamalar uzadı da uzadı, egosu fazla yüksek olanlarımız (doğrusu biraz ben de) sıkılmaya başladık ama yine de konuşmalar ilgimizi çekti. Bana ilginç gelen aramızda başka bir aile dizimi hocası, 2 tane daha önceden Rumen'in dizimlerine defalarca katılmış bir çift, 1 yaşam koçu, 1 yaşam koçluğu eğitimine devam eden biri gibi insanlar olduğu gibi, hocalıkla falan ilgisi olmayan benim gibileri de vardı. Tabii aile dizimi öyle bir şey ki çalışma sonunda herkes kardeşin gibi oluyor ya da bütünlüğü görüyorsun diyebiliriz, nitekim bu 2 günün sonunda da aynı şey oldu. :)

Ne yazık ki (ya da neyse ki demeliyim) hocamızın ellerimizi kaldırtıp bize söz verdirmesi nedeni ile dizimde yaşadıklarımız ile ilgili detay veremeyeceğim. Gizliliğin önemi üzerinde uzun uzun konuştuk çünkü. Ama genel olarak bazı notlarımı yazmakta bir sakınca görmüyorum, gitmeyi düşünenlere belki faydası olabilir.

Bu dizimden bende kalan en önemli şey "kadın gücünü farketmemdi". Yani dişil enerjinin ne kadar güçlendiği, erkeklerle kadınların barış ve denge içinde yaşadığı bir çağın açılmakta olduğunu, onları affetmekte olduğumuzu ve bunun sonucunda onların da bizim de omuzlarımızdan büyük bir yük kalkacağını ve gerçek iç huzurunu yakalıyor olduğumuzu hissettim. Çok büyük bir kazanç benim adıma. Belki de dişiliğimle barış imzaladığımı söyleyebilirim. "Artık birlikte güzellikler yaşama zamanı".

Bir diğer şey çocuk doğurmamış bir kadın olarak bir evlat kaybetmenin acısını yaşamaktı. Bu çok ama çok etkileyici bir deneyim. Bunu yaşadığım için gerçekten şükrettim. Okuyanlara saçma gelebilir belki ama bu duygu yoğunluğu hiç bir şeye değişilemezdi bence.

Önemli bir şey de aklımda kalan: Geçmiş hikayelerimize, travmalarımıza, onları anlatıp acı çekme tutkumuza ne kadar bağlı kaldığımızdı. Kendimde bunu öyle çok gözlemledim ki, dizimde de aynı şey oldu. Neden bu kadar çok geçmiş hikaye anlatıyor olduğum hocanın dikkatini çekti elbette, geçmişten çok bügüne odaklanmamız, yaşamımızda neyi değiştiriyor olmak istediğimiz, kaynağa ulaşmamız gerektiği ile ilgili uzun uzun konuşmalar yaptı, sonunda ne demek istediğini anlayabildiğimizi zannediyorum ama bayağı bir uğraştı doğrusu. :) Şöyle dedi, diyelim ki önünde bir duvar var ve bunu yıkmak istiyorsun (ya da değişimi tanımlaman bu şekilde diyelim) duvarı itmenin hiç bir faydası olmaz çünkü yıkamazsın, kafanla itersin itersin, ne sen değişirsin ne de o. Oysa bir iki adım geri gelsen, biraz hızlanıp kafa atsan, en azından kafan kırılır ve anlarsın ki, yok bu böyle olmayacak bak canım acıyor. Başka bir şekilde aşmam gerek duvarı. :) (Tabii aslında tüm mesele olayı aşılması gereken bir duvar olarak görmemekte) Dolayısı ile geçmişi de ya da içinde bulunduğun koşulları da yıkıp geçmeye çalışmanın, onunla savaşmanın bir faydası yok. Bu bir evi buldozerle yıkıp geçmeye benzemez. İç dünyamızda işler böyle yürümüyor. İçimizdeki kaynağa, öze, güce, sevgiye, özelliklere ulaşarak onlara odaklanarak yapılabilir. Bizi sevenlere, bizi iyi hissettiren özelliklerimize odaklandığımızda değişimi başlatabiliriz.

İlişkiler ile ilgili önemli bir şey daha söyledi bence ki; genelde ailelerimize karşı kendimizi borçlu hissedip suçluluk duyguları duyuyoruz. Oysa işler böyle yürümüyor. Önce gelenin ayrıcalıkları var. Yani büyük olanın (ebeveynlerin) hak ve sorumlulukları daha fazla. Sen ne olursa olsun çocuksun. O sana bakmak zorunda, sen de kendi çocuğuna. Yaşamdaki denge bu. Ama partnerliğe gelince bu denge böyle değil. Orada aldığın kadar vermen, verdiğin kadar alman gerek. Bir taraftan bir taraf daha fazla verdiğinde o zaman denge bozulup ebeveyn-çocuk ilişkisine dönüyor ki bu da dengesiz, bozuk hatta baştan yıkılmaya mahkum bir ilişki demek. Yani farkında olmadan kocanı oğlun ya da karını kızın yerine koyabilirsin.

Son olarak aile dizimi ile ilgili en güzel şey sizin kadar çevrenizdeki herkesi de değiştirme gücüne sahip olması. Yani insan akrabalarının, arkadaşlarının da değişmesine tanık olabilir. Sistemde herkes birbirine bağlı olduğundan sistemdeki bir değişiklik tüm sistemi de değiştirecektir. :)

Şimdilik aile diziminden bu kadar. Umarım en yakın zamanda başka bir deneyimi de paylaşabilirim. Gerçekten yeni bir deneyimi dörtgözle bekliyorum...


26 Mart 2010 Cuma

Aile Dizimi

Bu haftasonu Bilgi Paylaşım'da Aile Dizimi Eğitimi'ne katılıyorum. Hem de 2 tam gün. Bu eğitim için çok heyecanlıyım. Annemin bana doğum günü hediyesi olan bu eğitimde önemli bir şeyler olacağını yürekten hissediyorum. Neler olacağını hep birlikte göreceğiz, burada da paylaşmayı hedefliyorum.

Bu vesile ile burada Aile Dizimi'nden biraz bahsedeyim dedim. Bu konuyu bayağı bir okudum son dönemde ama tam olarak kimin başlattığı ile ilgili emin olamıyorum. Mehmet Zararsızoğlu'na bakarsanız (TSDE - Türkiye Sistem Dizilimleri Enstitüsü) tabii ki Bert Hellinger. Aslında Bert Hellinger'in yaptığı bilindik aile terapisini, yani psikiyatrların falan uyguladığı bu "çocukluğuna inmek lazım" :) durumunu daha sistemik, daha yoğun hatta bana kalsa enerjik bir hale getirmek. Şimdi böyle yazınca az buz iş de değil hani diyeceğim geldi. Çünkü eğitim hakikaten inanılmaz derecede etkileyici bir eğitim. Beni çarptı, böldü, tepetaklak etti ve düzeltti öyle diyeyim.

Herneyse; yine lafı dolandırdım. Bert Hellinger şöyle açıklıyor durumu:
Dizim çalışması, aile terapisinin yeni bir yöntemi olmaktan çok daha fazlasıdır. Aslında yaşamın tüm alanlarını kapsayan, ruhsal alana kadar uzanan, yeni bir hayat düzeni anlayışını hedeflemektedir. Bu anlamda çalışmalar için dört farklı düzey belirlenebilir:
  • Terapi süresince orada bulunmayan aile/sistem fertlerinin veya soyut sistem unsurlarının, bir grubun üyeleri tarafından (idareten -münferit danışmanlık hizmetinde-, hayal ederek ya da figürler vasıtasıyla), temsil edildiği (metodik) düzey. Diğer bir deyişle; dizim.

  • Dizimlerde resmedilen sosyal ilişkilerin ve bunların temelinde yatan kuralların (sosyolojik) düzeyi.

  • Bu düzenlerin içselleştirilmesi, kayması, ihmal ya da ihlal edilmesinden kaynaklanan ızdırabı ve içsel düzen ile dışarıdaki düzenin karşılıklı etkileşiminin (psikolojik) düzeyi. Buna bir dizim esnasında, sosyal düzenlerin ve bununla bağlantılı olan hislerin, canlı olarak yaşanması da dahildir.

  • İçsel ve/veya dış düzenin tekrar eski haline gelmesinin; içsel ve/veya dış kaynaklı bir problemin/dengesizliğin çözüme kavuşmasının ya da dar veya geniş anlamda iyileşmesinin terapotik düzeyi.

Klasik Aile Dizimi Yöntemi Nedir?

Bert Hellinger tarafından geliştirilen Aile Dizimleri metodu, sorunu ele alınan bireyin güncel ya da köken ailesinin veya ait olduğu sistemin "temsili" olarak dizilmesine (görüntülenmesine) dayalı bir grup çalışmasıdır. Bireyin probleminin çözümüne yönelik olarak, bazı aile üyeleri "temsilciler" tarafından yansıtılır. Dizim çalışmaları sırasında seçilen temsilcilerin, temsil ettikleri kişinin ailesinin çekim alanına (kolektif bellek) girip benzer patalojik davranışlar sergiledikleri gözlemlenmektedir.

Tüm dünyada yankı uyandıran bu yaklaşım, içinde bulunduğumuz sistemdeki en derin dinamiklere erişebileceğimiz bir süreçtir. Bu dinamiklere eğilmenin ardındaki amaç, hastalıklar, depresyon, endişe, korku, mutsuzluk, bağımlılıklar ve yalnızlık gibi yıkıcı yaşam unsurlarında kişileri tuzağa düşürmüş olan, gizli kalmış sadakatleri ve bilinçaltındaki kimlikleri daha iyi anlamak ve açığa çıkarmaktır.

Bu yönteme göre, nesiller öncesinde aile üyelerinin yaşadığı "ağır travmalar", bir anlamda kader olarak bizlere atalarımızdan miras kalmaktadır. Aile içinde zamanında çözülememiş her blokaj, bir sonraki kuşak tarafından bilinçsizce üstlenilmektedir. Kuşaklar arasında yaşanan kör bir sevgiye dayalı bu bilinçdışı aktarım, kişinin hayatının çeşitli alanlarında kilitlenmeler yaşamasına sebep olmaktadır. Bu kilitlenmelerin sebebi, geçmişte aile büyüklerinden birinin başına gelen kürtaj, intihar, aile dışına itilme, evlatlık verilme, cinayet, sevdiğine kavuşamama, sevdiği kişiye yapılan büyük bir haksızlık vs. olabilir. Kişinin şu anda yaşadığı depresyonunun nedeni, 50 yıl önce yapılmış bir kürtaja, bebek yaşta ölüp unutulan ve adı hiç anılmayan bir dayıya dayanabilir... Ya da partner ilişkilerindeki çözümsüzlüklerin nedeni, hiç tanınmayan bir aile büyüğünün yaşadığı veya yaşattığı ilişkisel- duygusal bir travma olabilir.
Kolektif vicdan; kör bir güdüyle aileden hiçbir üyenin dışlanmasına, haksızlığa uğramasına, acı, mağduriyet yaşmasına müsaade etmez. Dolayısıyla geçmiş yaşanmış ve bitmiş olsa da, geçmişin travmatik etkileri, kişinin (kendi bilincinde olmasa da) şu anda yaşadıklarında belirleyici rol oynamaktadır.

Geçmişte yaşanan tüm bu travmalar "morfojenetik bir alanda kaydedilip", ailenin sahip olduğu kolektif vicdan gereği bilinçdışı bir şekilde yeni nesiller tarafından üstlenilerek ağır bedelleri çok uzun yıllar sonra bile ödenebilmektedir. Ünlü İngiliz biyolog Rupert Sheldrake tarafından geliştirilen morfojenetik alan teorisine göre, kalıtım yalnızca genler yoluyla değil, morfik alanlar yoluyla da aktarılır. Bu alanlar, söz konusu türün kolektif belleğini oluşturur. Alan, türün her bir bireyi ile zenginleşirken her birey de bu kolektif belleğe "bağlanır". Morfojenetik alan teorisi, dizim çalışması sırasında temsilcilerin "temsili algılamaları" ile aile belleğine erişimi deneylemelerine bir açıklama getirebilir.

Bu yöntem ile cinsel sorunlardan bedensel hastalıklara, ilişki sorunlarından bağımlılıklara kadar yaşamın herhangi bir alanında kriz ya da kilitlenme yaşayan kişilere sorunlarının kökten çözümünde destek sağlanır. Dizimler esnasında, kişinin içsel gözündeki aile resmi ortaya konularak çeşitli kilitlenmeler, blokajlar içeren bu resmin terapist tarafından adım adım değiştirilmesi ile herkes için aydınlatıcı ve özgürleştirici olan "çözüm resmi"ne ulaşılır. Özetle kilit kırılır ve aile ruhu kendine özgü derin hareketleri ile akmaya başlar ve sorun/hastalık çözülür.

Yani; (burada biraz karışık anlatmış ama) ailedeki tüm travmalar, kürtajlar, göçler, ayrılıklar, evlatlık vermeler vs. vs. ortaya çıkarılıyor. Eğitime katılan herkes birinin rolünü oynuyor ama işin ilginç yanı oynamakla kalmıyor, gerçekten hissediyor, yaşıyor! Hesaplar açılıyor, ağlanıyor, bağırılıyor, kızılıyor, affediliyor, hesaplar kapatılıyor, o konu hayatınızdan çıkıyor. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?

Yıllardır bir sürü çalışma yöntemi deniyorum. Elbette ilk göz ağrım reiki sevgi enerjisi ile çalışmak ama bu yöntem, evet bu yöntem kesinlikle benim yöntemim. Bundan eminim ve eğitimini almaya da niyetliyim... Haydi hayırlısı bakalım. :)

23 Mart 2010 Salı

Spiritüel Master'ınızı Görmek İçin Kendi İçsel Aynanıza Bakın!..

Şimdi her birimizin kendi spiritüel master'ı olması zamanıdır.

Her birimizin aydınlanma yeteneği sadece kendi içindedir.

Gerçekte hepimiz, Büyük Bilgelik ve Güzellik'le derin bir bağlantı içerisindeyiz ve sadece zaten biliyor olduğumuz şeyleri açığa çıkartmalıyız.

Kişisel Spiritüel arayışın amacı kişisel spiritüelliği bulmaktır.

Yalnızca siz kendi gerçek yolunuzu bulabilirsiniz. Siz kendi maceranızın araştırmacısısınız.

Öğretmenler, rehberler ve arkadaşlar size çok değerli şeyler öğreteceklerdir ama eğer birisi size tüm gerçeğe sahip olduğunu ya da her zaman sadece onu takip etmenizi söylerse… Lütfen çok dikkatli olun.

Gerçek Spiritüel Liderler ÖZGÜR İRADEYİ ve BAĞIMSIZ DÜŞÜNCEYİ desteklerler.
Özgür iradeniz, yüreğiniz, içsel sesiniz, zihniniz, ruhunuz sadece sizindir.

Hepimiz biriz. Hepimiz birbirimize bağlıyız. Ayrıca hepimiz birer bireyiz.

Her birimiz kendi düşüncelerimizden, eylemlerimizden, aydınlanmamızdan ve hayattan alacağımız keyiften kendimiz sorumluyuz.
(Peggy Jentoft'dan sevgiyle çevirdik. Asuman & Torumtay Altan)

20 Mart 2010 Cumartesi

Dünya Saatini 27 Mart 20:30'a kurdu!

1 Milyar insan, 100’den fazla ülke küresel ısınmayla mücadele için 27 Mart Cumartesi günü bir araya geliyor. 20:30-21:30 saatleri arasında ışıklarını kapatarak sen de kampanyaya destek verebilirsin.

Küresel iklim değişikliği konusunda Kopenhag’da Aralık 2009’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Zirvesi tüm dünyada hayal kırıklığı yarattı. Ne yazık ki, dünya liderleri adil ve yasal bağlayıcılığı olan bir küresel anlaşma için gerekenleri yapmakta yetersiz kaldılar. Yine de, dünya liderlerinin ve politikacılarının isteksiz ve cesaretsiz tutumu bizleri yıldırmadı. Karbon emisyonlarını azaltmak ve küresel iklim değişikliğini önlemek, yeryüzündeki yaşamı savunmak ve sürdürülebilir kılmak için şart.

27 Mart 2010’da, saat 20:30–21:30 arasında dünyanın dört bir yanından binlerce insan, küresel iklim değişikliğine karşı tepkilerini dile getirmek için tek bir sesin parçası olacak. Üç yıl önce Avustralya’da başlayan ve tüm dünyaya yayılan Dünya Saati Kampanyası, Eyfel Kulesi, Empire State Binası, Mısır Piramitleri gibi ülkelerin ikonu olan yapılarda uygulanarak katılımı artırdı, dikkatleri iklim değişikliğine çekti.

“Ben de küresel iklim değişikliğinden kaygı duyuyorum” demek ve tepkinizi dile getirmek için kampanyaya katılın, değişimi yaratanlardan biri olun. Yaşayan bir dünya için….

Tüm Dünya Saati etkinlikleriyle ilgili sizi bilgilendirebilmemiz ve ne zaman nerede ışıkların kapatıldığını bilmemiz için formu doldurmanız çok önemli...

http://www.wwf.org.tr/wwf_earth_hour_kisisel.php

20 Mart Ekinoksu için Meditasyon

Gaia'nın Yükseliş Izgaralarına Bağlanmak


Omurganız dik olarak oturun ve derin nefesler alıp verin. Kendinizi bedeninizde hissedin, tam burada, tam şimdi. Zihninizi, bedeninizi ve duygularınızı sakinleştirin.


Sizi koruması için Işığı ve Yüksek Benliğinizi çağırın. ‘Şimdi Kendime Işığı Çağırıyorum’ diyebilirsiniz. Işık üzerine meditasyon yapın.


Işığın içinde iken, kalbinizden galaksimizin kalbindeki Büyük Merkezi Güneşe bağlanın. Kalbinizden, aşağıya Dünya Anamızın kalbine bağlanın. Büyük Merkezi Güneşe ve Dünya Ana’nın kalbine 12 çakranız ile bağlanın ve bu yüksek ışıltılı enerjiyi kalbinize demirleyin.


Şimdi Yüksek Benliğinizin sizinle birleşmesini isteyin. Yüksek Benliğinizi bir Işık varlık olarak görün ve kendinizin bu yüksek veçhenizin bedeninizin hücrelerine yüklenmesine izin verin. Yüksek Benliğiniz ile birsiniz – sevgi ve Işık ile dolusunuz.


Başınızın içinde parlak altın bir ışık imgeleyerek üçüncü gözünüzü uyandırın. Bu ışığı kalp merkeziniz ile birleştirin. Kalbiniz ve üçüncü gözünüz arasındaki bu bağlantı vasıtasıyla Yüksek Benliğiniz ve Işık bedeniniz ile bağlantınızı kuvvetlendirirsiniz.


Şimdi, Dünya’nın yüzeyinin 1 – 1,2 metre üzerinde Gaia’nın yeni elektromanyetik ızgarasını gözünüzde canlandırın. Bu ızgarayı, kutsanmış gezegenimizin etrafında kristalin, altın bir ağ olarak görün. Solar Pleksusunuz vasıtasıyla bu ızgaranın altın enerjisine bağlandığınızı imgeleyin. Kendinizi bu ızgaranın bir parçası olarak görün ve bu sevgi ve Işık denizinde topraklandığınızı hissedin.


Izgara vasıtasıyla insanlara ve Gaia’nın kendisine bilgi ve enerji gönderebiliriz. Bu matrikse, bu ızgaraya sevgi, enerji gönderin. Kalbinizden ızgaraya sevgi akıtın, bu sevginin altın ağı ışıklandırdığını hissedin, bu altın ağ tam şimdi Dünya’daki tüm insanları BİRLİĞİN coşkulu deneyiminde birbirlerine bağlıyor.


Şimdi altın ızgaradan sevginizi Gaia’nın kalbine, derinlerine gönderin. Sevginizin ve minnettarlığınızın onun bedenine aktığını hissedin ve bu sevginin çoğalarak bedeninize geri döndüğünü hissedin.


Şimdi, sevginizi elektromanyetik ızgaradan Dünya’nın 100 km üzerindeki Mesih Bilinci ızgarasına gönderin. Tüm gezegenimizi çevreleyen On İki Yüzlü şeklin sevginizin ışığıyla parladığını hissedin.


Gaia’nın bedeninin derinlerindeki kristal yataklarından gökkuşağı enerji alanları ortaya çıkıyor. Gaia’nın bedeninden gelen gökkuşağı enerji alanları bu sevgi ve Işık matriksini birlikte yaratıyor.


Şu anda Yüksek Benliklerimize bağlıyız. Solar pleksus çakralarımız vasıtasıyla Gaia’nın yeni elektromanyetik ızgarasına bağlıyız ve kalplerimiz vasıtasıyla Dünyanın 100 km üzerindeki Mesih Bilinci Izgarasına bağlıyız. Biz Işık Savaşçıları, şimdi Dünyada Cenneti yaratıyoruz!


Namaste.


Kaynak: Norma Milanovich & Solara An Ra

(Çeviri: Saffet Güler - kosulsuz-sevgi'den)

17 Mart 2010 Çarşamba

Bilincin Sırrı

Bilinç hiç bir zaman yükselmez, bilinç sadece genişler. Evrende bulunan her enerji bir varlıktır. Gerçekte sizin gezegen dedikleriniz, güneş, ay, cansız tüm maddeler, algıladığınız ve gördüğünüz ve de bildiğiniz her ne varsa, istisnasız herşey, bir varlıktır. Bilinç; varlığın, yani enerjinin özünde bulunandır. Bilinç genişledikçe varlık büyür. Bu demektir ki...

Taş, kendini taş formunda var eden bir varlıktır, bu varlığın bilinci genişledikçe daha büyük bir varlık halini alir. Gezegen, kendini o formda var eden geniş bilinç varlığıdır. Evren bu şekilde tezahür eder. Bilinç genişledikçe, o varlık büyür. Dünyadaki tüm deney, bilinci genişletmek ile alakalıdır.

Dünya, kendi bilincini genişletmiş bir varlıktır. Dünyanın içinde tüm barındırdıkları, dünyanın altbilinçleridir. Sizin atomlarınız, hücreleriniz sizin alt bilinçlerinizdir ve siz de insan olarak, yüksek benliğinizin bir alt bilincisiniz. Yüksek benlik dünyada iken, insan bedenine bilinç genişledikçe iner. Siz; önce bireysel bilinçsinizdir, bilinciniz genişledikçe evrensel bilinç haline gelirsiniz. Sizin bilinciniz genişledikçe, alt bilinçleriniz de genişler böylece siz maddesel formdan, ışık forma genişlersiniz.

Dünya gezegeninin bir taştan ya da insandan hiçbir farkı yoktur sadece insan hücrelerini kapsarken, dünya içindeki tüm alt bilinçleri kapsayan genişlemiş bilinç varlığı haline gelmiştir. Bilinç ne kadar genişlerse alt bilinçleri ve sorumluluğu da o kadar genişlemektedir.

Sizin de insan olarak bilinciniz genişledikçe, siz de daha genişlemis bir varlık haline geçersiniz, ışık varlığı, belki de bir gezegen!!...

Sevgili varlığımın; dünyada kendi bilincini genişletmekten başka hiç bir amacı yoktur. Kendinden beslenmediğin sürece, sadece hapishanelerini değiştirebilirsin. Dünyada amaç tekamüldür aksi halde ölümler ve ayrılıklar var olmazdı. Tekamülde amaç hiç bir zaman ızdırap olmamıştır, olamaz.

Kendinden başka bir amacın olmamalı aksi halde sen beyninin oyunlarında kendini kaybedersin.

Kendinin tüm sorumluluğunu kendin almalısın aksi halde kendini hapishaneye kilitlemekten öteye gidemezsin.

Yaptığın hedeflediğin tüm eylem ve amaçlarda kendin için bilincin adına bir şey yoksa, sen var değilsin, kendini sevmekten korkmak, bu dünyada farkedilemeyen büyük bir korku hapishanesidir. Yaptığın eylem ya da amacların kendini sevmeyi içermeli aksi halde sen kendini alt bilincine kilitlersin, kimseden ve dış dünyadan sana gelecek hiç bir yardım yoktur, yardım sandıkların da, yardımlar da, çelme ve barikat sandıkların da, senin yalnızlık korkunu gizlemek için: kendine uydurduğun bir bahaneden başka bir şey değildir. Kendi tekamülünde sen varsın. Herşeyi yaratan sensin, dışsal yardım sandığın da illüzyondan ve kendi algıladığın acizliğini örtmekten başka bir şey değildir; sen sonsuz bir varlıkken ve herşeyi kozmik planda sen yaratıyorken, nasıl olur da sonsuz bir varlığın, illüzyonun desteklerine ihtiyacı olabilir?

Kendini çok küçümsemen, alt bilinçlerinde kısılıp kalmışlığın sebebidir.

Kendini farketmen dışında, ne sevgiye, ne yardıma, hiç bir şeye ihtiyacın yoktur, ihtiyaç duyduğun sadece sensin.

Unutma ki dış dünyadan beklediğin her şey, gecici olarak hayatına girecek ya da seni hayal kıriıklığına uğratacaktır. Öyle olmasa idi ayrılık ve ölüm varolmaz, deneyimlenmezdi.

Sebebi ise; evrenin sadece sana senin hiçbir şeye ihtiyacın olmadığı ve kendinden beslenmen gerektiğini anlatma çabasından başka birşey değildir.

Tüm beklentilerin kendini avutmak ve kendinden kaçmak için kurduğun hapishanelerden ibarettir. Ne sanıyorsun?

Bu dünyada yaşanan ikili aşk, öze olan aşkın yanında okyanusta damla kalır.

Bu dünyada kendine olan sevgi hissin, gerçek kendine sevginin yanında bir nokta kadardır.

Bu dünyada yaşadığın hayat, gercek hayatının yanında milyonda bir saniye kadar sadece.

Şimdi yaşadığın ve mutluluk sandığın anlık hisler, kendini sevdiğinde hissedeceğin sonsuz mutluluğun yanında çok yapaydır.

İnsanın en büyük hapishanesi, geleceğin güzellerini yaşamak yerine, eskinin çirkinleri ile oyalanma çabasıdır. Bu dünyadaki yaşamın her anında izlenen bir deneyimdir.

Kendini sevmekten korkan insan, dış dünyada başkalarına kaçıp sığınarak kendini labirentlere atar ve çıkış yolunu da bir türlü bulamaz çünkü çıkış yolu labirentte değildir, çıkış yolu insanin kendini oraya soktuğu yerdedir, çıkış yolu insanin kendisidir.

Kendini sevmekten korkan insan, kendini sevmeyi de başarabilir. Korku, sevginin de varolabileceğinin göstergesinden başka birşey değildir.

Ve hapishaneler sadece, özgürlüğünden orada olduğunun simgesidir.

İnsanın en büyük hapishanesi, geleceğin güzelliklerini yaşamak yerine, eskinin çirkinleri ile oyalanma çabasıdır.

Çıkış yolu sadece sensin.

enigmacrash 7 mart 2010 (Kryon Grubu'ndan)

Balıkçı Kral'ın Yarası

Aşağıdaki mesajlar "Kryon Grubu"na henüz düştü. Spiritüel konularla sürekli ilgilenenler iki kişiyi çok iyi biliyor; Süleyman Kaya ve Saffet Güler. Bu vesile ile her ikisine de sonsuz teşekkür etmek istedim. Bundan sonra kanal mesajlarına blogda daha fazla yer vermeyi düşünüyorum, daha fazla insana ulaşmasında küçük bir katkım olabilirse ne mutlu...


Kryon-David Brown Kanallığı ile

18.Şubat.2010 Durbanville, Cape Town

“Balıkçı Kral Yaralı”

Selamlar sevgililer, ben Manyetik Hizmetten Kryon,

Sizlerle bu gece, bu çok karanlık gecede birlikte olmak olağanüstü. Ve burada, Western Cape’de, Durbanville’deki bu tanıdık enerji ile tekrar, bir kez daha birlikte olmak harika.

Bu Gezegen üzerinde çok, bir çok değişiklikler oluyor; çok, bir çok değişiklikler. Sevginin, tamlığın, yeni bir Dünyasına giriyorsunuz, ki o, özgürlüğün, neşenin, sevginin ve sınırlarının olmadığını bilen bir Dünyaya değişiyor. Gelen, bütünüyle yeni bir Dünya var; çok fazla sevgi ile baskının özgür bırakıldığı bir Dünya. Her zaman bu kanallıklarda bu günün geleceğini size söyledik, ancak orada, kendi seçiminizin gerçeğini, kendinizin gerçeğini yaratacağınız bu gün, her gün daha da yakınlaşıyor.

Birçoğunuz, kendi kapasiteniz içinde iş görerek, kendi üzerinizde çalıştınız. Bunlar, değişimin asla kolay olmadığı ve yanı sıra çok fazla olduğu zor zamanlardır. Değişim, yeni enerji içinde olarak, yeni şeyleri ve yeni tarzları öğrenmek zorunda kalındığında her zaman zordur. Bu tarzların bazıları ikinci bir yaratılış gibi olacaktır. Tam şimdi, para nasıl tüketiliri bildiğiniz gibi, o da onun bilinmeyen bir sorununu yaratıyor. Fakat, saf sevginin dışındaki gerçekliğinizi yaratacağınız gelen bu Dünya için, içeride kendinizi değiştirirken para, çok daha kolay gelmeye başlayacak; ve dışarıda da gerçekliğiniz değişmeye başlayacaktır.

Duygusal ifadelerinizin inişli çıkışlı olabileceğinin farkına vardınız, fakat gelen zamanda bu çok fazla sürmeyecek, titreşim içinde aşamalı ve düzgün bir artış olacaktır. Bu Dünyada bir çok şey olmaktadır; Amerika ve Çin arasında vuku bulan büyük bir güç mücadelesi vardır ve Amerika Dünyanın bir bölümünü kaybedecektir. Özellikle Güney Afrika, Afrikanın içinden sıyrılıp, güçlü ve nüfuzlu bir millet olarak bu gücünü arttıracaktır. Latin Amerika ülkelerinden Brezilya, Latin Amerika ülkelerine liderlik ederek çok daha dayanıklı ve güçlü bir millet olacaktır. Yanı sıra Hindistan, bu Dünyayı neyin kontrol ettiği olan eril güç için, eril hükümranlık içindeki güç içinde yükselecektir. Daha fazla eril ve daha fazla dişili kontrol edebilirsiniz, fakat o, bu Gezegen üzerinde değişmek zorunda olan bir çok şey için, orada olmayı istediğiniz bir yer değildir.

Gezegenin yönettiği bu ifade değişime gidiyor ve Ruh bunu görüyor. Ve biz, bankerlerin serveti orantısız bir şekilde toplumdan alıp kendileri için tuttukları bu hiyerarşik toplumu görüyoruz. Bu, çok kısa bir süre daha olacak, fakat yavaş ve emin bir şekilde bunu engelleme ve düzeltmenin yeni enerjisi, sevginin enerjisi, bunun yerini almaya gelecek. Kendi üzerinizde daha fazla çalıştıkça, daha uysal ve nazik olacak ve aynı zamanda da hoşgörüsüzlük sınırlarınızı daha fazla onarmaya muktedir olacaksınız. Uysallık içinde olmak almaktır ve gerçekten neyi aradığınızı almaya başlayacaksınız. Sevmek ve sevilmek İnsan doğasıdır, fakat şu anda o herkes için iş görmüyor. İşin gerçeği, birçok İnsan gerçek sevgiyi asla deneyimlemiyor, birçok İnsan sevgiyi anlamıyor ve sevmek ve sevgiyi almak yada kendilerine sevgi vermek nasıldır bilmiyor. Bu değişiklik bu 2010 yılı içinde oluyor olacak ki bu şekilde sevgi insanlık için çoğalacak ve orada anlayış ve sevginin yeni bir düzeyinin doğuşu var olacaktır.

2012 yılı için çok fazla konuşma var ve 2012 yılında küresel enerjilerdeki bilinç kümeleri içine girmek için anlamlı değişiklikler var olacaktır, fakat en önemli değişiklik şimdi oluyor, onlar, Gezegen hareket ederken zaten oluyor. Yeni bir Dünyaya liderlik edecek, gelen bir çok Gezegensel değişiklik ve devrimci yeni bir Dünya var. Sizin ve Yeryüzünün enerjileri tamamiyle değişecek. Bu kanallıklarda daima söylediğimiz gibi sevgi tek yanıttır. Sevgi, herkesin gemisini yüzdürenin ne olduğudur. Okyanus olmadan yüzdürülecek bir gemi var olamaz. Okyanus sevgidir, su sevgidir ve bir kez daha kontrol altındaki sevginin akışına ulaşmaya başlayacak ve gerçek düşlerinizin yönü içine, gerçekten istediğiniz yöne doğru hareket etmesi için ona izin vereceksiniz ki o, eski Dünyanın sona ereceği ve yeni birisinin başlayacağı bir zamandır.

Size tavsiyenin bazı dünyalarını öneriyoruz ve o, madde dünyasının gitmesine izin vermektir. Madde dünyası ile çok ilgili olmayın. Bu yeni Gezegensel değişiklikler olurken, bir çok şeyin değişmesi için, çok daha fazla iç çalışma yapmaya dair, birazını harcayacağınız bir zaman geliyor. David, Güneş Sistemine ve tamamiyle, sizin bütün ailesel ilişkilerinizin nasıl olduğuna bağlı olan, nasıl bir iç Güneşsel sisteme sahip olduğunuz hakkında bir açıklama yaptı. Ailenizde, dış Dünya içinde var olan ve daha fazla var olacak olan daha fazla sevgi, huzur ve uyumu, yine aileniz vasıtasıyla yavaşça yaratmaya başlayacaksınız. Ailenizin, sahip olduğunuz kendinize en yakın şey olduğunu hatırlayın, aile üyelerinden yansıma çok nettir. Aile üyeleri içinde neyden hoşlanmıyorsunuz, o, itiraf etmek için iyi bir fikirdir ve onunla çalışın. Ve iç çalışmanız sırasında, size en yakın olan bu şeyler ile sizin aranızda akması için çok daha fazla sevgiye izin verin. Bu kolay değildir, o asla kolay olmamıştır, fakat o bunu yapmanın tam, gerçek yoludur, bu, siz bu Dünyaya gelmeden önce Ruhunuzun neyi seçtiğidir. Ailenizi siz seçersiniz ve onların içinde çalışmak için bu çok özel deneyimleri yine siz seçersiniz.

Kalp merkeziniz vasıtasıyla, bu odadaki her bir kişi ile bağlantı kurmak için kendinize izin verin ve izin verin sevgi aksın. Gözlerinizi kapatın ve içinize gidin, açılması için kalbinize izin veriyorsunuz. Bu çember içindeki herkese sevgi gönderiyorsunuz ve bu çemberdeki herkesten sevgi alıyorsunuz. Bu çember içindeki sevginin daha fazla büyümesine ve sevgi olmasına izin veriyorsunuz. Tanıdığınız Ruhsal rehberleriniz bu odaya, ayaklarınızın dibine geliyor ve onları ve Kryon enerjisini hissediyorsunuz. Bu Dünyaya neyi deneyimlemek için geldiğinizden ötürü, yakınınızdaki eksiksiz bir yabancının ne olabileceğini sever ve o kişi de dönüşüm içinde sizi severken, enerjilerin nasıl değişmeye başladığını hissedin. Sevginin ne olduğunu unutmak ve sevginin ne olduğunu hatırlamak uzun bir yolculuğun ardından geldi. Ayaklarınızın altında Dünya Ananın belirivermesi için kendinize izin verin. Dünya Ananın içindeki pembe, güzel kalbi görün. Kalbin çarptığını görün ve aynı zamanda da kendi kalbinizin çarptığını hissedin. Kendi kalbinizin çarptığını hissedin ve Dünya Ananın merkezindeki o güzel, pembe kalbin de çarptığını gözlemleyin. Dünya Ananın merkezindeki bu güzel, pembe kalbe inmek için kendinize izin verin ve bu pembe güzel kalbi ellerinizde tuttuğunuzu hissedin. Tuttuğunuzu, Dünya Ana tarafından kesinlikle sevildiğinizi ve kesinlikle güven ve emniyet içinde olduğunuzu hissedin.Her neyi hissediyorsanız izin verin gelsin, bırakın gitsin…gelen yeni enerjiler var, fakat ilk adım, tamamiyle Dünya Anaya bağlanmış olmak, onun sevgisini, korumasını, desteğini ve birliğini hissetmektir.Bütünüyle güvenli ve bütünüyle emniyetli tutmayı hissedin. Bedeninizde sevgi olmayan bu şeyleri hissettiğinizde, tam şimdi izin verin onlar gelsin ve izin verin onlar gitsin…sevgiyi, Dünya Ananın sevgisini hissedin ve bu grubun sevgisi bu gece şimdi burada ve Durbanville’dadır.

Dünya Ana tarafından tutuluyor olarak, bu boşluktan bir başkasına bağlanmak için kendinize izin verin. Şimdi, Büyük Merkezi Güneşin kalbinden bir bağlantıya izin verin ve Büyük Merkezi Güneşin kalbinde güzel yeşil bir ıhlamur kalp görün. Büyük Merkezi Güneş enerjisinin taç çakranızın, üçüncü gözünüzün, boğaz çakranızın ve kalbinizin, güneş sinir ağınızın ve ikinci çakranızın içine akmasına izin verin. Bu enerjiye küçük bir süre, ikinci çakranızı enerjilendirmesi için izin verin. Leğen kemikleriniz temeli içinde yaşayan iki yılanı, kundaliniyi uyandırması için ona izin verin. Tam şimdi bu enerjinin, kundalininizi enerjilendirdiğini ve bütün çakralarınızı temizleyerek hareket ettiğini hissediyorsunuz. Şayet konuşmaları için onlara bir şans tanırsanız, bu iki yılanın söyleyeceği çok şey vardır. Kundalininin bu ikiyılanına konuşması için izin verip onlar enerjilendirilmiş olurken, çok daha bilgelik ve bilgiye sahip olurlar. Enerjilendirilmiş olmak için kendinize izin verin. Kendinize karşı nazik olup, enerjilerin akması için izin veriyorsunuz. Gökyüzü Babanın enerjisine, Dünya Ananın kalbine bağlanarak, alta, ikinci çakranın içine hareket etmesi için izin verin. Tam şimdi, bu, yeni çağın, yeni Dünyanın sevgisi olduğu için, bu sevgiyi hissedin.

Eğer insanlık kendine karşı nazik davranmış olsaydı, siz bu enerjiye iki bin yıl önce sahip olmuş olabilirdiniz. Bu doğruluktur, bu sevgidir, bu neşedir. Bu gece size anlatacağımız bir öykü var ve bu öykü Balıkçı Kralın ve onun yarasının öyküsüdür. İsanın çarmıha gerilmesinden sonra, o ve ailesi Fransa ve İngiltereye gittiler ve onlar bu ülkelerin hükümdarlıkları ile birbirlerine bağlandılar. Bu bağlılıkların dışında yeni inançlar, Britanyada Baltık ve güney Fransada Cathar Hristiyanlığı oluştu. Baltık Hristiyanlığı, Roma Hristiyanlığı ile yer değiştirmesinden önce

Altıyüz yıl yaşadı, fakat güney Fransada bu enerji ve yeni inanç onikinci yüzyıla kadar sürdü. Orada İsanın gerçek torunları vardı, bu gerçek Hristiyanlıktı ve onların inancı, İsanın gerçek öğretisi içinde temellendirilmişti. Üçüncü yüzyılda, Britanyada Roma istilası vardı ve bu, Baltık Hristiyanlığını bozma teşebbüsüydü. Yavaş fakat emin bir şekilde bu Baltık Hristiyanlığı çözündürüldü ve yerine Roma Hristiyanlığı yerleştirildi. Bu, sevgi, bağlılık, özgürlük ve neşe üzerine temellendirilmiş kutsal bir topluluktu ve onlar birkaç yüz yıl daha yaşadı, ancak bu, Fransanın güneyinde, yarım milyon Cathara soykırım uygulaması yapılıncaya, Roma Katolik kilisesi Fransa kralı ile bir anlaşmaya varıncaya kadar az bir süre daha sürdü.

Bu öyküyü size anlatmamızın nedeni, batının bu Ruhsal sorunun içinde olmasındandır; iki bin yıl sonra bile hala gerçek İsa olan kendinizin bir görünüşü vardır ve sonrasında ise hala İsayı taklit etmeye gayret eden kendinizin bir başka görünüşü vardır. Gerçek İsa kazanmak zorundadır ve taklit edilen İsa uzağa gitmek zorundadır, o çözünmek zorundadır. Sizden neyi yapmanızı istediğimiz, içinizdeki gerçek Mesih bilincini bulmanız ve Ruhsal rehberlerinize, içinizdeki gerçek Mesih bilincini bulmaları için size rehberlik etmelerine izin vermenizdir. Kendinizin bu görünüşü oldukça kızgın, incinmiş ve yaralı olabilir. Kendinizin diğer bir tarafı, geçmişte böyle bir harabiyete neden olmuş eski Katolik Kilisesidir ve o sizin için, kendinizin bu iki görünüşünü gözlemlemektir. Bu ikisi birlikte yaşayamazlar, fakat onlar bir diğerini anlamak zorundadırlar. Bu, Catharlar ve Roma Katolikleri arasındaki çatışmanın üstesinden gelmek için, batı İnsanının yaptığı bir yolculuktur. İç benliğinizin bu iki görünüşünü oturup, gözlemlemek ve bu iki görünüş olmak zorundasınız.

Bu, küresel bir ölçekte yaralıyor, bu batı için bir bilinç kümesidir. Bu bir bütün olmanıza izin vermiyor. Sizden, içinizde akması için sorumluluk enerjilerine, Katolik bilincine ve gerçek Mesih bilincine ve sevgiye izin vermenizi istiyoruz. Orası, bu yaranın şifalanması olmak zorundadır ve siz, gerçek Kutsala, Kutsal Sevgiye bağlanmak zorundasınız. Batı Ruhu, şimdiki anda bu durum içindedir ve bu yara iyileşinceye, bütün safhalarda af etme oluncaya kadar da böyle kalacaktır. Af dilemeye izin verme içinde, bir taraftan diğer tarafa akması ve kendinizin bu iki görünüşünüze karşı gücenikliğinizi tutması ve kızgınlığınızı sebest bırakmak üzere geri dönmeye başlaması için, İzin verin af enerjisi Mesih bilincinizin her iki görünüşünün çevresinde aksın. Bu oda içindeki herkes, Catharlar ve Katolikler ya da Baltık Hristiyanları olarak, her iki yaşam süresine de sahip olmuşlardır. İbadetin bütün bu farklı görünüşlerini deneyimlediniz ve artık o gerçeğin içinde akma zamanıdır. Kendinizin bu farklı görünüşleri içinden enerjilerin akmasına izin verirken, küçük bir parça rahatsızlık hissedebilirsiniz. Tam şimdi, sevginin akması için izin verin, izin verin af dileme aksın.İzin verin o, her nerede gereksinim duyuluyorsa oraya gitsin. Af dileme, özür enerjisi sıklıkla bir çok kızgınlığı ve rahatsızlığı serbest bırakır ve çözünme içindeki bu safhada bir çok korku içeriği vardır. Siz, Dünyanın ve kendi Evreninizin üstadlarını kapsıyorsunuz ve bunlar denetim altına alınmış, bastırılmış, gemlenmiş ve eziyet altında tutulmuşlardır. İzin verin af enerjisi içinizden ve kendinizin farklı görünüşleri içinden aksın. Böylece negatif enerjileri serbest bırakacağınızı biliyorsunuz ve serbest bırakarak onu hissedin. Onun geldiğini duyumsayın; izin verin gelsin, bırakın gitsin…

Bu enerjileri serbest bırakırken, yeni bir Dünyaya, varoluşun ve bilincin yeni bir ifadesi içine adım atacaksınız. İçinden gelecek enerjiye, af enerjisine izin verin, ve kendinizin bütün görünüşlerine, onların birlikte yaşayabileceklerinden dolayı, umut içinde, bir başkasını affetmesi için izin verin. Bilinç kümelerini şifalandırdığınız için, her nerede gereksinim duyuluyorsa orada akması için af enerjisine izin verin, yeni bir Kutsal akışa, yeni bir bağlılığa, Kutsal olana bağlılığın daha yüksek bir düzeyine izin veriyorsunuz, ve bir yığın yarayı, batı İnsanı Ruhunun çevresini düzenleme içinde, bir yığın yarayı iyileştiriyorsunuz. Bu Dünyada gerçek sevgi var olabilir; huzur, sevgi, neşe ve hepsi için özgürlük. O, hepsi için güvenli bir Dünyadır, bütün İnsanlar bir bütün olabilir, bir olabilir. Herkes için yeteri kadar var, bütün İnsanlar bu Dünyada tekrar yürüdüğünde, tamamiyle farklı bir Dünya var olacak.

O, bu yarayla büyük bir acı çeken Batı içinde tam bunlar değildir, yanı sıra Doğu inançları da kendi sorunlarına sahiptir, bununla birlikte onların kendi bağlantısızlıkları ve fonksiyonsuzlukları da vardır. Bu nedenle, şimdi, Kutsal Kucaklama enerjisi aracılığı ile, bu kırılmış Hristiyanlık yüzünden ortaya çıkan travmayı şifalandırmak için izin verelim. O sizi, Kutsal olana tekrar bağlayacaktır. Kutsal Kucaklama enerjisi aracılığı ile izin verin, izin verin bu enerjiler sizin içinizden ve sizin Balıkçı Kral Yarası içinden aksın. Bu, yuvarlak masa çevresindeki şovalyeler ve Kral Arthur öyküsünün başladığı yerdir. Bu romantik ve telaşlandırıcı enerjilerin bedeninize ve Ruhunuza tekrar geri dönmesi için izin verin. Bu yara şifalanırken, saygı ve onur enerjilerini bedeninize geri getireceksiniz ve bu yeni enerjiler içinizden akmaya muktedir olacak. Ve karmaşa çözünmeye başlayacaktır.

Yaşadığınız bu Gezegen üzerinde bir gerçek, ya da bir milyon gerçek var olabilir, fakat sadece tek bir Kutsal vardır; ve kapsadığı bütün enerji bedeninize sevgiyi, bağlılığı ve özgürlüğü-Karanlığın yerine yerleşecek ışığı- getirir. Gelecek enerjiye, Kutsal Filtrenin bu enerjisine, kargaşanın içinden akması için izin verin.Kutsal Filtre, geçmişin bütün negatifliklerini süzecektir. O, onu ya değiştirecek ya da durduracaktır. O, geçmişe akan bütün iyi enerjileri durduracaktır.

Buraya, toprağa, Durbanville'deki bu döşemeye saf sevginin demirlenmesi için izin verin. İzin verin saf sevgi, kalbinizin içinden aksın, ona, Baltık Hristiyanları ve Katolikler, Cathar ve Katolik arasındaki yayımların çözünmesi için izin veriyorsunuz, tamamiyle çözünmüş olması için izin veriyorsunuz. Kutsal bağlantınıza daha dirençli ve güçlü olması için izin verin, ve gerçekten bağlanmış olmak ve en derinden sevilmek için kendinize izin verin. Hepiniz, kesinlikle, hiçbir neden olmaksızın seviliyorsunuz.

Bu gece, bu odada, Ruhun sizin için sahip olduğu sevgiyi duyumsayın ve bu sevgiyi hissedin. İzin verin, güzel, Kutsal olana bağlanarak sevgi kalbinize aksın. Işık olmak için kendinize izin verdiğinizde, bedeniniz ışıtacaktır ve bu ışık içinde siz, özgürlüğünüzü ve sevincinizi bulacaksınız. Yaşam için sevginizi bulacaksınız.

Sevgililer bu Kryonun imzasıdır, iyi olun, Tanrı sizi korusun ve kollasın, teşekkürler.

KRYON

http://www.kryon.org.za

Değerli dostlar,

Kryonun bu mesajı, sevgi varlığı İsanın yaşamının bir kesitine, çarpıcı bir ifşaatla damgasını vurması açısından çok önemsenebilecek, geçmişe ve hala geçmişin yıkıcı tahribatını devam ettiren "Dinsel" ekollere yalın bir "Yanıt" niteliği ile ses getirebilecektir...

Bu mesajda Kryon, İsanın çarmıha gerildikten sonra ölmediğini belki de ilk kez bu kadar açık bir şekilde ifade etmektedir.

Ve ikinci ifşaatı ise onun bir ailesi (çocuğu ve muhtemelen çocukları) olduğunu bildirmektedir.

Üçüncü ifşaat, onun ailesi ile birlikte Fransa ve İngiltere'ye gittiği, orada o zamanın Kralları ile güçlü bağlantılar kurarak yaşamını devam ettirdiği anlatılmaktadır.

Dördüncü olarak, İsanın torunlarının, soyunun Fransanın Güneyinde yer alan Cathar (Kathar) yerleşim bölgesinde gerçek İsa öğretisini 12 yüzyıla, yani İsadan sonra 1200 yıl kadar, soyun, Roma Katolik Kilisesinin, Fransa Kralı ile bir anlaşma yaparak bir soykırımla yok edilmesine kadar sürdüğü belirtilmektedir.

Catharlı "Hristiyanların", gerçek İsa inanırlarının neden öldürüldüğü ise aşağıda yer alan, Ansiklopedik araştırma sözcüklerinde ip uçlarını vermektedir...

"1209 yılında Avrupa'nın kuzeyinden güneye inen 30.000 şövalye, Fransa'nın güneyindeki Languedoc'a saldırmış, 15.000 Cathar'i öldürmüştür (Kryon bu sayının 500.000 olduğunu ve bunun tam bir soykırım olduğunu söylemektedir). Bazı tarihçilere göre bu olay Avrupa tarihine ilk "Soykırım" olarak geçer. Catharlar, İsa'yi Allah'in oglu değil, İnsan ve "Mesih" olarak görürler. Onlara göre Haç asla bir tapınma aracı olamaz ve Roma kilisesini şeytani ve sapkın olarak tanımlarlar. Catharlar, İsa'nin çarmıha gerilerek acı çektirilmiş ama öldürülmemiş olduğuna inanırlar ki bu durum İslamiyette de geçer. 1209'dan 1244 e kadar süren soykırım sonucu bu ırkın (İsa Soyunun) kökünün kurutulduğu rivayet edilir. Catharların tarihlerinde gizemli bir hazineden söz edilir. Tapınak şövalyeleri'nin büyük çoğunluğunun Catharlardan oluşması ve hazinenin mistik ve dini değeri olması, kimilerine göre "Kutsal kase" ile bağıntılıdır."

Bu kısa, ama özlü Tarihi ve Ansiklopedik araştırma, bugünün Hristiyanlık yapısının ve Kilisenin gerçeklerden neden bu kadar korkup onları sakladığının da yanıtını içinde barındırmaktadır. Kuşkusuz onlar, bu dini, "Hristiyanlığı" kendi tekelleri altına almış ve "Papalık", "Kardinallik" ve benzeri hiyerarşik yapılar ile, halkları kendi çıkarları doğrultusunda, Dünyayı yöneten gizli, ama bu gün artık aşikar olan güçler ile işbirliği içinde kullanabilecekleri bir düzen yaratmışlar, gerçeğin ortaya çıkarılmaması için de, bu güne kadar ellerinden geleni yapmış ve yapmaktadırlar...

Kryon bir çok defalar, Lübnandaki "Ölü Deniz Parşomenleri"nden söz etmiştir. Bu Parşomenler, İsa'nın asli kavmi, bir Yahudi topluluğu olan Esseniler tarafından tutulmuş ve yazılmış, o dönemin bütün tarihi olayları burada kayıt altına alınmıştır. Tapınak Şovalyeleri tarafından haçlı seferleri sırasında ele geçirilen bu yazıtlar, onlar tarafından uzun bir süre muhafaza edilememiş, Roma Katolik Kilisesinin onları "Şeytan" olarak nitelemesi ve birçoğunu öldürtmesi sonucu, bu Parşomenler ele geçirilerek Papalık Arşivlerine taşınmıştır.Bu Parşomenler Hristiyanlığın Papalık Arşivlerinde halen tutulmakta ancak, halen tam olarak içeriğinin ne olduğu da Kamuoyuna açıklanamamaktadır ki Kryon, bu açıklamalar yapıldığında bilinen Tarihi yeniden yazmak gerekebileceğini daha önceki oturumlarında ve kitaplarında anlatmıştır.

Ve Kryon burada, ilgili bu mesajda, işte bu nedenlerle, "Batı" olarak adlandırdığı bu Hristiyan Toplumu ile insanlığın diğer bölümlerinin bütünleşmesinin hayli zor olduğunu belirtmekte ve bu Tarihsel kıyımın, soykırımın, saklanan bu gerçeklerin onların Ruhsal benliğindeki en büyük "Yara", "Balıkçı Kralın Yarası", "İsanın Yarası" olduğunu bildirerek, onlar için de "Meditasyon" yaptırmakta ve istemektedir...

Kryon'un verdiği bu bilgiler Hristiyanlık Dünyası için oldukça sarsıcı ve onu kökten etkileyebilecek kadar derin ve etkilidir. Biliyoruz ki, içinde bulunduğumuz "Çağ", artık hiç bir gizli bilginin çok uzun bir süre daha saklanamayacağı bir çağdır. Bu çağ, yakınımızda, belki küçük bir adım ve el uzatış ile yakalayabileceğimiz kadar bize yakın duran gerçek "Aydınlanma Çağı"nın habercisidir. Bu ifşaatların ve benzeri "Gizli Bilgi" lerin, her türlü kaynakça ortaya çıkarılacağı, insanlarla paylaşılacağı ve artarak devam ettirileceği önümüzdeki günler için beklenilmelidir ki bunlar, "Aydınlanma Yolu"na bir parça daha ışık tutacak, yakın bir gelecekte insanların bütünlüğünü ve birliğini sağlayabilecektir...

Farkındalığın "Aydınlık" ışığında sevgi ve huzurla...

Süleyman Kaya (Kryon Grubu'ndan)

Kryon Neden İsrail'le Yakından İlgileniyor?

Kryon'un İsrail ile olan yakın ilgisine geçmeden önce onu bilmeyen okuyuculara kısaca Kryon'un kim olduğunu anlatıp, bilenlere ise kısa bir hatırlatma yapalım…

Metafizikle ilgilenen birçok okurun yakından tanıdığı bir isimdir Kryon. Ve Kryon kendisinin bir başka boyuttan, bir başka frekanstan bilgi aktaran hiç bedenlenmemiş bir “Ruhsal” varlık, Dünya İnsanının değer yargılarına göre de bir “Melek”, yani bir haberci olduğunu söyler.1986 yıllarında Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan ve ekonomik durumu oldukça iyi, bir “Ses Mühendisi” olan Lee Carroll ile, onun muhalefetine, kendisinin bir Pozitif bilimci olduğu ve bu tür şeylere inanmadığı itirazlarına rağmen onu, içinden gelen bir ses olarak hiçbir şekilde bırakmayıp onunla ilişki kurar, kendisini ve amacını anlatır. Ne var ki Lee, kendisini bir Pozitif Bilimci olarak tanıyan çevresinden bu olayı, onu “Deli” veya “Şizofren” olarak niteleyecekleri korkusu ile saklar. Ancak bu saklama en fazla birkaç yıl sürer ve sonunda Lee dayanamayarak pes eder, konuyu metafizikle alakadar olan çok yakın arkadaşlarına açar ve beraber yapılan birkaç celseden sonra Kryonun onlara verdiği birçok çarpıcı, halen tartışılan ve özellikle bir kısmı ilerde gerçekleşecek Bilimsel Bilgiler çerçevesi içinde, kendisini “Kryon” diye isimlendiren bu Ruhsal varlığa inanır ve güvenirler. Sonucunda, Kryon'un isteği ve aynı zamanda Kapak renk ve dizaynına kadar biçimlendirdiği ilk kitabının yayınlanmasına karar verilir (Ki, daha sonradan yayınlanacak diğer bütün kitapları da onun istediği biçimde dizayn edilir ve tarihlenir) ve bu kitabın adı “Bitiş Zamanı” dır. Bu kitap kısa zamanda ABD'de en çok satanlar listesine girer ve Türkiye'de yayınlanan diğer sekiz kitapla birlikte dokuz seri olarak raflardaki yerini alır.

Kryon genel olarak bir “Sevgi” varlığı olduğunu belirtmesine rağmen asal görevinin, üzerinde yaşadığımız Gezegenin “Manyetikleri”ni, yakın bir gelecekte oluşacak olan kaçınılmaz bir Gezegensel değişimin uygun bir şekilde biçimlendirilebilmesi amacıyla düzenlemek olduğunu anlatır mesajlarında ve bununla ilgili birçok çarpıcı bilimsel veriler verir. Yanısıra insan varlığının doğası, yaşamı ve varolan her şeyle ilgisine dair çok önemli evrensel bilgileri aktarır. İnsan DNA'sının 12 iplikçikten oluştuğunu ilk söyleyen odur ve insan genomunun, yani genetik haritasının çok yakın bir gelecekte, ki bu gün % 98 oranında keşfedilmiştir ve bilim artık 12 DNA iplikçiğinden bahsetmektedir, tamamiyle ortaya çıkarılacağını önceden haber veren odur. Evrendeki yaratılış dengesinin sağlanabilmesi için, bilimin hala gizemi ile teoriler ürettiği, boyutsal bir geçit olduğu ileri sürülen “Kara Delik” kavramının yanında bir “Ak Delik” olarak tabir edilebilecek bir başka denge unsurunun olduğunu ve bununda bilimce çok uzak olmayacak bir süreç içinde keşfedileceğini söyleyen odur. Ayrıca, evrenin bugünkü bilimce hala iddia edildiği gibi hiç de öyle yıldızlar ve galaksiler arası boşluklarla dolu olmadığını, aksine bütün evreni kaplayan, dünya üzerinde mevcut hiçbir araç ve gereçle görüntülenip tanımlanamayacak olan adeta yapışkan sayılabilecek prizmatik bir hücresel manyetik sistem ile dolu olduğunu ve bu sistem üzerindeki en küçük bir değişikliğin aynı anda evrenin diğer ucunda da vuku bulacağını, bu nedenle her şeyin birbiri ile bağlantılı ve alakalı olduğunu, bir “Bütün”ün parçası olduğunu , bunun, ilerde insanoğlunun bilimince de anlaşılacağını söyleyen de odur. Ve bunun gibi, bugün için hala keşfedilecek daha birçok şeyi bildiren ve anlatanlardan biri de odur…

Kuşkusuz bütün bunlar, yine Kryon'un da bahsettiği gibi evrenin “Akaşik” kayıtlarında, yani boyutsal kütüphanesinde başlangıçtan beri vardır. Dünya gezegeninde sadece bedenli olarak yaşayabildiğine inanan insanoğlu , bir gün gerçekte kendisinin ölümsüz bir enerji, bir RUH olduğunu ve gerçek kimliğini anladığında bütün bu kayıtlara ve bilgilere, hiçbir aracı olmadan ulaşabilecek, İsa nebinin dediği gibi olanaksız görünen bir çok şeyi, bedenli iken bile yapabildiğini anlayacaktır…

Kryon, karmik bir kavim olduğunu sık sık vurguladığı İsrail'lilerden bahseder. Eğer Nuh Tufanı'ndan sonra insanoğlunun seceresi iyi takip edilirse, ortadoğuda, tufandan sonra oluşan insan popülasyonunun Nuh'un çocuklarından yeniden oluştuğu anlaşılabilecektir. Bu soyun belirli bir kavimde belirginleşmesi ise M.Ö 2.200'lü yıllara dayanır. Sümer yazıtları deşifre edildiğinde, o zamanda yazıtlarda yer alan Sümerce Anunnakiler yani “gökten gelenler” tanrı olarak bu insanoğulları ile yakın ilişkiler geliştirmiştir. Ki bu olaylar Kryon'a bir celsede sorulduğunda o, Anunnakilerin bir zamanlar dünya gezegeni üzerinde yaptıklarından ötürü hala o karmanın etkilerini yaşadıklarını söylemiştir.

Sonrasında bu Tanrılardan kendisini “Yahveh” olarak tanıtan bir Tanrı, İsrailoğullarının Tanrısı ve yaşayan Tek Tanrı, kendisinden büyük ve başkaca hiçbir Tanrı olmadığını söyleyerek onları kendi kavmi olarak betimlemiş ve İslam Dini'nce de iyi bilinen İbrahim atayı Babil'den çıkararak bu kavmi oluşturmuş, İbrahim soyundan Yakub'a, bir olaydan ötürü “Tanrıyla Güreşen” anlamında “İsrail” adını vermiş ve bundan böyle bu adla çağırılacak olan, sert, inatçı ve zaman zaman Tanrı Yahvehe de karşı gelip, onu inkar ederek başka ilahlara tapıp “Günah” işleyen, sık sık Tanrı Yahveh tarafından sert bir biçimde cezalandırılan, İsrailoğulları diye anılacak ve sonrasında bölgelerinden dört bir yana sürülerek bu “Karma” larının kefaretini yaşayacak kadim bir kavim yaratılmıştır.

İşte Kryon, Dünya üzerinde hiç bir İnsan Topluluğuna nasip edilmemiş böylesi ağır yaşam deneyimleriyle karşılaşmış ve üstelik gerektiğinde çok acımasızca cezalar uygulayabilen, yaşayan Tek Tanrı Yahveh gibi bir Tanrının vesayetinde varlığını sürdüren bir topluluk olan İsrailoğulları için “Karmik” bir kavim demekte ve ”Bu Kavmin, İsrailin işleri nasıl giderse Dünya işleri de öyle gider” diye söylemektedir. Bu sözü güçlendiren olgu, o zamanlarda yaşanmış olayların, bu günün üç temel Dini inancının da yaratıcısı olmasından gelmektedir. Bu nedenle Kryon, kaynağın aynı olduğunu, her üç dinin de, Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığın aynı kaynaktan beslenip aynı söylemleri söylemelerine, hatta bu söylemlerin bir çoğunun ”Evrensel Gerçek” olmasına rağmen çatışma içinde olduklarını anlatarak, bunun nedeninin sorgulanıp, işin özünün artık “İdrak” edilmesini istemektedir.

Kryon tarafından İsrailin burada, öncelikli ilgi alanında tutulması onların tarihten gelen o özel “Karmik” özellikleri nedeniyledir. Bu özelliklerin gizi yukarıdaki yazının satır aralarında, kısa bir analatik düşünce yapısı ile bulunabilecektir.

Tarihin derinliklerinden gelen karmik yaşam deneyimlerini “Ticaret” ile geliştirip büyüten bu günün İsrailinin, Dünya Gezegeninin belli başlı bütün üretim kaynaklarının üzerinde hakimiyet kurmuş, adeta inşa ettiği dev uluslarası ailesel şirketler aracılığı ve kuşkusuz paranın yadsınamaz gücü ile tüm Dünya hükümetleri üzerinde, adeta yıkılmaz, gizli bir güç oluşturduğu ifade edilmektedir. Ne yazık ki Amerika Birleşik Devletlerinin de bu gücün etkisinde olan en güçlü ülkelerden biri olduğu belirtilmektedir. Şimdi ise İsrailoğullarının, bu güçle oluşturdukları İsrail Devletinin, Tarihten gelen ve kendilerine Tanrı Yahveh tarafından söz verildiğini ileri sürdükleri topraklarda hak iddia ettiği ve bu hakkı eninde sonunda almak için elinden geleni yapacağı, bunu da, kamu oyunca “Büyük Orta Doğu” Projesi adıyla bilinen bir Proje vasıtası ile gerçekleştireceği ileri sürülmektedir. Ve bunun önündeki tek engelin ise bölgenin bir diğer tarihsel kavmi olan Müslüman kavimleri ve İslam devletleri olarak görüldüğü belirtilmektedir.Çünki onların da bu tarihi hakkın diğer tarafını temsil ettiği düşünülmektedir.Ama ne var ki İslam Devletleri, İsrailin bu büyük gücü karşısında oldukça çaresizdirler…

Birleşmiş Milletlerin, Dünya Gezegenindeki bütün Nükleer Silahların yasaklanması kararlarına hiçbir zaman İsrail Devletinin katılmadığı çeşitli basın, yayın organlarında yayınlanmıştır. Ve, ayrıca bu yayınlarca, İsrailin, Filistin ve Orta Doğu bölge ülkelerine, kendisince geçerli gördüğü nedenler ile yaptığı saldıralar neticesinde, onu kınayan bütün Birleşmiş Milletler kararlarını tanımadığı da bildirilmiştir. Ve yine bu gün İsrail Devletinin, tabiri caizse harıl harıl Nükleer silah üretmekte ve alabildiğine stoklamakta olduğu da bildirilmektedir. Peki ne için? Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık tarihi incelendiğinde hangi başkanlarının bu silahlanma ve bölgesel yayılmaya karşı çıkıp dur dediği ve, bundan ötürü öldürüldüğü hiçbir zaman kanıtlanamamış bir söylenti olsa bile, daha bir çok barışçıl söylemlerin akabinde suikaste kurban giderek öldürüldükleri, çeşitli yayınlarda yapılacak küçük bir araştırma ile açıkça görülebileceği ifade edilmektedir. İsrail Devletinin şu andaki bu Nükleer silahlarının ise sadece Orta Doğu ülkelerini yok edecek boyutta değil, aynı zamanda da bütün Dünya yaşamını tehlikeye sokacak boyutta olduğu söylenmektedir . Ve İsrailin, her türlü karşı çıkışa rağmen, kendisini koruma iç güdüsü ile bir gün, ansızın bölgedeki en güçlü “Nükleer” tehlike olarak gördüğü bir İslam Devleti olan İran'a saldırabileceği ve onu Nükleer silahlarla vurabileceği ve bunun aksinin de olabileceği anlatılmaktadır. Bir gün İran'ın, kendisince haklı sabrı taşıp İsrail'e Nükleer bir saldırı yapabileceğinin de ihtimal dahilinde olduğu bildirilmektedir, ki bu her iki olasılık senaryosu konusunda Kryon'un uyarıları da bilinmektedir. Böylece, bundan sadece Orta Doğu Devletleri değil, bütün Dünya etkilenecektir, bu ise, en kısa ve öz tanımıyla yeni bir “Dünya Savaşı”nın başlaması demektir. Ki, eğer olursa, bu savaşın hiçbir zaman galibi olamayacak ama kaybeden bütün İnsanlık olacaktır…

İşte Kryon'un bilip de söylemediği şeylerin bir kısmının bunlar olduğu düşünülebilir. Onun için, bu savaşı başlatabilecek ve Orta Doğuda, Dünya yaşamını dahi sonlandırabilecek derecede güçlü silahlara sahip tek ülkenin İsrail olduğu iddia edilmiştir. Onun için Kryon, “İsrail nasıl giderse Dünya da öyle gider “ demiştir. Bundan daha açık bir anlatım olabilirmi? Onun için Kryon, bütün “Işık İşçileri”nin yardımını istemiş ve var güçleri ile bu ülkeye Sevgi, Barış ve Huzurun duygularını, titreşimlerini göndermelerini, bu ülke insanları ile “Kalp” lerini birleştirmelerini istemiştir. Bununla da yetinmeyip, “Kendinizi oraya demirleyin, zincirlerle bağlayın” demiştir. Onun için bu ülkeyi, sevgi için barış için “Meditasyonları n Odağı”, “Kalpler”in odağı olarak tarif etmiştir…

Sevgili Işık İşçileri, bir kez daha “Kalplerinizi”, sevginizi ve aydınlık farkındalığınızı bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına, liderlerine, barış, sevgi, huzur ve mutluluk dolu bir Dünya için odaklayın… Bir kez daha Meditasyonları nızın odak noktası, bu ülke insanlarının, liderlerinin barış, sevgi ve huzur için “Aydınlık Farkındalığa” kavuşması olsun…

Sevgi, barış ve huzurla…

Süleyman Kaya (Kryon Grubu'ndan)