11 Nisan 2011 Pazartesi

İnsan DNA'sında Dünya Dışı Genler...

İnsan Genom Projesinde çalışan bir grup araştırmacı, çok şaşırtıcı bilimsel bir keşif yaptıklarını belirtiyor: İnsan DNA sındaki % 97 kodlanmamış dizilerin dünyadışı yaşam formlarının genetik kodlarından daha azı olmadığına inanıyorlar.

Kodlanmamış diziler küflerden balıklara, insanlara dek Dünyadaki tüm canlı organizmalarda ortaktır. “İnsan DNAsında, toplam genomun daha büyük bölümünü oluştururlar”, diyor grup lideri Prof. Sam Chang. Orijinal olarak “çöp/hurda DNA” olarak bilinen kodlanmamış diziler yıllar önce keşfedildi ve fonksiyonları gizem olarak kaldı. İnsan DNA sının şaşırtıcı çoğunluğunun kökeni “Dünya – dışı”dır. Görünüşe göre “dünya dışı hurda/çöp genler” yalnızca nesilden nesile aktarılan çok çalışan aktif genler ile “gezintiden zevk alıyor”

Diğer bilim adamlarının, bilgisayar programcılarının, matematikçilerin ve diğer bilgili alimlerin yardımı ile yaptığı kapsamlı analizden sonra profesör Chang görünür “hurda İnsan DNA sı”nın bir tür “dünya dışı programcı” tarafından yaratılıp yaratılmadığını merak etti. Profesör Chang, İnsan DNA sındaki yabancı parçaların “kendi damarlarına, atardamarlarına ve tüm anti – kanser haplarımıza güçlü şekilde direnç gösteren kendi bağışıklık sistemine sahip” olduğunu gözlüyor.

Çöp/hurda DNA nın kaynaklarını ve anlamını anlamaya çalışırken, Prof. Chang öncelikle “çöp/hurda”nın tanımına gereksinimi olduğunu kavradı. Çöp DNA gerçekten hurda mı (faydasız ve anlamsız), yoksa hangi nedenle olursa olsun DNA nın kalanı tarafından sahip çıkılmayan bazı bilgileri mi içeriyor? Bir keresinde bu sorudan bir tanıdığına, Wall Street türev güvenlikleri uzmanı genç bir teorik fizikçi olan Dr. Lipshutz’a bahsetti. “Kolay” diye yanıtladı Lipshutz. “Pazar verilerini analiz etmek için kullandığım yazılım ile diziyi işletiriz ve dizilerin tamamen çöplük mü olduğunu yoksa içlerinde mesaj olup olmadığını görürüz.” Matematik, fizik ve istatistikte güçlü bir geçmişe sahip olan bu yeni nesil analist Wall Street firmalarında gittikçe daha çok popüler oluyor.

Akşamları ve hafta sonları çalışarak, Lipshutz kodlanmamış dizilerin hiç de çöplük olmadığını, bilgi taşıdığını göstermeyi başardı. Tüm dünyadaki genetikçiler tarafından geliştirilen binlerce veri dosyasına sahip İnsan Genom Projesinin çok büyük veritabanını birleştirerek, kodlanmamış dizilerin Kolmogorov entropisini hesapladı ve bunu düzenli, aktif genlerin entropisi ile karşılaştırdı. Yarım yüzyıl önce ünlü Rus matematikçi tarafından takdim edilen Kolmogorov entropisi, radyo lambalarındaki gürültü zaman sıralamalarından 19 ncu yüzyıl Rus şiirlerindeki harflerin dizilişine kadar bir çok çeşitli dizilişlerdeki gelişigüzellik seviyesini belirlemek için başarılı şekilde kullanıldı. Genelde, teknik araştırmacıların çeşitli dizilişleri nicel olarak karşılaştırmasını ve hangisinin diğerinden daha fazla bilgi içerdiği sonucunu çıkarmasını sağlar. “Şaşırtıcı şekilde, kodlanmış ve kodlanmamış DNA dizilerinin entropisi farklı değildi” diye devam ediyor Lipshutz. “Her ikisinde de gürültü/ses vardı, ancak hiç de çöplük değildi. Eğer pazar verileri bu kadar düzenli olsaydı, çoktan emekli olmuştum”.

Lipshutz ile bir yıl işbirliğinin ardından, Chang çöp/hurda DNA da gizli bilgi olduğu sonucuna vardı. Ancak, asla kullanılmamış olan bilginin ne anlama geldiği nasıl anlaşılabilirdi? Aktif diziler ile hücreleri gözlemeye ve bilgiyi kullanan hangi proteinlerin yapıldığını görmeye çalışırsınız. Bu, uyuyan genlerde işlemez. Bir hipotezi test etmek için deneyler vardır: bu düşüncenin gücüne güvenilmelidir. Harfler olduğu için, bazı eski lisanlar, belki Sümer, Mısır, İbrani vs lisanları test edilmelidir. Prof. Sam Chang bu alandaki uzmanlardan yardım istedi, ancak hiç biri bir çözüm bulamadı. Kültürel ipuçları, diğer bilinen lisanlara referanslar yoktu, dilbilimciler için çok yabancıydı.

“Kendime sordum: başka kim gizli bir mesajı deşifre edebilir?” diye devam ediyor Chang. “Şüphesiz, bir kriptolog! İlave olarak, Ulusal Güvenlik Ajansındaki araştırmacılar ile konuşmaya başladım. Çağrıma yanıt vermeleri birkaç ay sürdü. En sonunda, genç bir adam sorularıma yanıt vermek için tahsis edildi. Dinledi, sorularımı yazmamı istedi, birkaç ay sonra yanıtladı, mesajı kibardı, ama “Çılgın fikirlerinle cehenneme git. Biz ciddi bir ajansız, çok meşgulüz.” Anlamına geliyordu.

Bilgisayar güvenlik danışmanları ile görüşmeye başladım. Samimi şekilde ilgilendiler, bir kaçı projem üzerinde çalışmaya bile başladı, ama bir ay sonra hevesleri kayboldu. En sonunda Prof. Chang eski Sovyet Ermeni cumhuriyetinde yetenekli bir kriptolog olan Dr. Adnan Mussaelian’a müracaat etti. Dr. Adnan ayda 15 $ aylık ile yaşamaya çalışıyordu. Bu araştırma onun için bir şanstı ve çok çalışmaya başladı.

Adnan, Lipshutz’un daha önceki çalışmalarını onayladı. Entropi tonlarca bilgiyi gösteriyordu, çok güçlü bir kriptografik sistem değildi, çetin bir problem olarak görünmüyordu. Adnan farklı kriptoanalizler ve benzer standart kriptografik teknikler uygulamaya başladı.

Projenin ikinci ayında, tüm kodlanmamış dizilerin genellikle tek bir kısa DNA dizisinden önce geldiğini fark etti. Genellikle çöp/hurda DNA yı çok benzer bir dizi takip ediyordu. Biyologların alu (artithmetic logic unit – aritmetik mantık birimi) olarak bildiği bu parçalar tüm insan genomunda idi. Kodlanmamış, hurda dizilerin kendileri olarak alu, tüm genlerin en genel olanlarından biridir.

Kriptograf ve bilgisayar programcısı eğitimi alan ve mikrobiyoloji bilgisine sahip olmayan Adnan genetik koda bir bilgisayar kodu olarak yaklaştı. 0 ve 1 ikili kodları yerine 0,1,2,3 (genetik kodun dört bazı) ile uğraşmak bir çeşit dertti, ama tüm yaşamı boyunca bilgisayar kodunu analiz ve deşifre etmişti. Tanıdık sularda idi. Eylemsizliğe neden olan koddaki en genel sembolü uyuyan bir kod yığını takip ediyordu. Bu nedir? Sadece analoji ile oynayarak, Adnan programlardan birinin kaynak kodunu yakaladı ve bunu mesajları deşifre etmekte sıkça kullanılan bir araç olan sembollerin ve kısa dizilerin istatistiklerini hesaplayan programa girdi. En genel sembol ne idi? Şüphesiz, “/” idi, yorum sembolü! Bir Paskal kodunu aldı ve o {ve} idi ! Şüphesiz, C deki iki taksim işareti arasındaki kod asla uygulanamadı/işletilemedi; o kod değildi, kodun yorumu idi!

Analoji ile daha ileri oynamanın cezbediciliğine direnemeyen Adnan bilgisayarda ve genetik koddaki yorumların istatiksel dağılımlarını karşılaştırmaya başladı. Çarpıcı bir fark olmalıydı. Bu, istatistiklerde görünmeliydi. Bununla birlikte, istatiksel olarak, çöp/hurda DNA aktif, kodlanmış dizilerden çok farklı değildi. Emin olmak için, Adnan analiz ediciye bir program girdi: şaşırtıcı şekilde, kodun ve yorumların istatistikleri hemen hemen aynı idi. Kaynak koda baktı ve bunun nedenini anladı: taksim işaretleri arasında çok az yorum vardı, kodların yazarı icradan (yürütmeden) en fazla C kodunu çıkarmaya karar vermişti, programcılar arasında genel bir uygulama.

Dine eğilimli olan Adnan ilahi el’i düşünüyordu – ama dizilerin içindeki spagetti kodu analiz ettikten sonra, küçük kodu yazanın Tanrı olmadığına ikna oldu. İnsan genetik kodunun aktif, küçük şifrelenmiş bölümünü yazan çok iyi organize olmamıştı, daha çok özensiz/dikkatsiz bir programcı idi. Sanki Mikrosoft’tan biri gibiydi, ama insan genetik kodunun yazıldığı zamanlarda, Dünyada Mikrosoft yoktu.

Dünyada mı? Sanki bir ışık yanmıştı… Dünyadaki tüm yaşamın genetik kodu dünya dışı bir programcı tarafından mı yazıldı, sonra işletme/uygulama için bir şekilde buraya mı bırakıldı? Bu fikir çılgınca ve korkutucu idi ve Adnan günlerce buna direndi. Sonra devam etmeye karar verdi. Eğer kodlanmamış diziler yazar tarafından ıskartaya atılan veya terk edilen programın parçaları ise, onların çalışmasının bir yolu vardır. Yapılması gereken tek şey yorum sembollerini çıkarmak ve eğer /*......*/ sembolleri arasındaki bölüm anlamlı bir rutin ise, o derlenebilir ve işletilebilir! Bu düşünce çizgisini izleyerek, Adnan sadece aktif genler gibi tam olarak aynı sembol frekans dağılımına sahip olan kodlanmamış dizileri seçti. Gerçek genlere en çok benzeyen 200 adet kodlanmamış dizi seçti, bunlardan /*, //, ve benzerlerini çıkardı ve birkaç günlük tereddütten sonra, Amerikalı patronuna e – mail gönderdi ve bunları E – coli veya benzeri bir ev sahibine koymanın ve çalıştırmanın bir yolunu bulmasını istedi.

Chang iki hafta yanıt vermedi. “İşten atıldığımı düşündüm” diye itiraf ediyor Dr. Mussaelian. “Onun her geçen gündeki sessizliği ile fikrimin ne kadar çılgın olduğunu daha çok kavradım. Chang şizofren olduğum sonucuna varmış ve kontratı bitirmiş olmalıydı. Chang sonunda cevap verdi ve beni işten atmadı. Dünya dışı teorime inanmadı, ama dizilerimi çalıştırmayı denemeyi kabul etti.”

Biyologlar yıllardır hurda dizileri açıklamaya çalıştılar, başaramadılar. Bazen bir şey meydana gelmiyordu; bazen tekrar hurda oluyordu. Bu şaşırtıcı değildi. Çıkarılmış bir bilgisayar kodunun rasgele seçilmiş bir bölümünü alın ve onu derlemeye çalışın. Olası olarak başarısız olur. Ya da, garip sonuçlar üretir. Kodu dikkatle analiz edin, yorumlardan tüm fonksiyonu çekip çıkarın, çalışmasını sağlayabilirsiniz. Mussaelian’ın seçtiği 200 diziden 4 ünün dikkatli istatistiksel analizi nedeniyle, çalışmaya başladı, kimyasal bir bileşenin minik miktarlarını üretti.

“Chang’in yanıtını endişe ile bekliyordum” diyor Dr. Mussaelian. “Aşağı yukarı normal bir protein mi yoksa sıra dışı bir şey mi olacaktı?” Yanıt şok ediciydi: o, insanlarda ve hayvanlarda birçok kan kanseri tipi tarafından üretildiği bilinen bir madde idi. Şaşırtıcı şekilde, diğer üç dizi de kanser ile ilişkili kimyasallar üretti. Artık bu bir tesadüfe benzemiyordu. Herhangi birisi varlığını sürdürebilir uyuyan bir geni uyandırdığında, o kanser ile ilişkili proteinler üretir. Araştırmacılar hurda DNA dan izole ettikleri dört gen için İnsan Genom Projesini araştırmaya başladı. En sonunda, dördünden üçü orada bulundu, aktif, hurda – olmayan genler olarak listelenmişti. Bu büyük bir sürpriz değildi: çünkü kanser dokuları protein üretir, gende bir yerde bunu şifreleyen bir yer olmalıydı! Sürpriz sonra geldi: Sorgulanan gende kodun aktif, hurda – olmayan bölümü ( araştırmacılar bunu hurda insan kan kanseri geni için “jhlg1” olarak adlandırdı) alu dizisinden önce gelmiyordu, örneğin /* sembolü kayıptı. Ancak, "jhlg1" in sonundaki kapatma */ sembolü oradaydı. Bu, "jhlg1" in neden hurda DNA nın derinlerinde ifade edilmediğini, ama genomun normal, aktif bölümünde iyi çalıştığını açıkladı. İnsanlar için temel genetik kodu yazan, /*... */’da kapsayarak büyük kodun parçasını çıkardı, ama açılış /* sembolünün bir kısmını atladı. Onun derleyicisinin de çöplük olduğu görünüyordu: dünyadaki Mikrosofttan olan iyi bir derleyici bile, böyle bir programı derlemeyi reddederdi.

Prof. Sam Chang öğrencileri ile birlikte çeşitli kanserler ile ilişkili genleri araştırmaya başladı ve hemen hemen tüm örneklerde, o genleri alu dizisinin izlediğini (örneğin yorum kapatma sembolü */ olarak protein), ancak asla yorum açılış /* geninden önce gelmediğini keşfettiler! Bu, kanserler hücre yeniden üretimini ve büyümesini yönetirken, neden hücre hasarında ve hücre ölümlerinde hastalıkların sonuçlandığını açıklar. Büyük koddan sadece az sayıda parça ifade edildiği için, asla tutarlı büyümeye götürmezler. Kanser ile elde ettiğimiz şey, insanlara yabancı olan birkaç genin ifadesidir ve mantıksız, garip ve görünürde anlamsız canlı hücre yığınlarına neden olan bakteri parazitlerinin bazı genleri ile sembiyozdur (ortak yaşamdır). Yığınların kendi damarları, arterleri tüm anti – kanser haplarına direnen kendi bağışıklık sistemi vardır.

Profesör Chang “Bizim varsayımımız şu, daha yüksek dünyadışı bir yaşam formu yeni yaşam yaratmakla ve bu yaşamı çeşitli gezegenlere ekmek ile meşgul” diyor. Dünya bu gezegenlerden sadece bir tanesi. Belki, programlamadan sonra, yaratıcılarımız bizim Petri kaplarında bakteri yetiştirdiğimiz gibi bizi yetiştiriyor/büyütüyor. Onların güdülerini bilemeyiz – bu bilimsel bir deney mi, yoksa kolonileştirmek için yeni gezegenler hazırlamanın bir yolu mu ya da evrende uzun süre devam eden yaşamı tohumlama işi/görevi mi?

Profesör Chang “Eğer bunu insan terimleri ile düşünürsek, görünür “dünya dışı programcılar” muhtemelen bir çok projeden oluşan “tek bir büyük kod” üzerinde çalışıyorlardır ve projeler çeşitli gezegenlerde çeşitli yaşam formları üretmiş olmalı” diye belirtiyor. Onlar ayrıca çeşitli çözümler denemekteler. “Büyük kodu” yazdılar, uyguladılar, bazı fonksiyonlarını beğenmediler, bunları değiştirdiler veya yenilerini eklediler, tekrar uyguladılar, daha çok geliştirdiler, tekrar tekrar denediler.”

Profesör Chang’ın araştırma ekibi şu sonucu çıkarıyor, “görünür “dünyadışı programcılar”a “Dünya projesi”nde yoğunlaştıkları zaman, son teslim tarihini karşılamak için, gelecek için tüm idealistik planlarını durdurmaları emredilmiş olabilir. Çok muhtemel olarak, görünür bir acele içinde “dünya dışı programcılar” büyük kodda azaltmalar yapmış ve Dünya için niyet edilen temel programı teslim etmiş olabilir.” Ancak, o zamanlar daha sonraları büyük kodun hangi fonksiyonlarının gerekli olabileceğinden (belki) emin değillerdi, böylece hepsini orada bıraktılar. Büyük kodun tüm hatlarını silerek temel programı temizlemek yerine, bunları yorumlara dönüştürdüler ve acele ile, orada burada yorumlarda birkaç /* sembolünü unuttular; bu nedenle insanlara kanser olarak bildiğimiz hücre kitlelerinin mantıksız büyümesini sundular.”

Problemin üç seçeneği var. Ya tüm /* sembollerini ve yorumları silmek ve bu şekilde temel kodu temizlemek veya kayıp */ ‘ı eklemek ve temel kodu büyük kod ile mantıksız şekilde karıştırmaktan kaçınmak. Alternatif olarak, üçüncü seçenekte, tüm / sembollerini çıkarmak ve temel kodu büyük kod ile tam bir program olarak çalıştırmak. Maalesef bu seçeneklerin hiçbirini yapabilecek kapasitede değiliz. Eğer canlı bir insanın kromozomlarına genler sokabilseydik, yenilikçi keşfimiz gelecekteki tüm kanser vakalarını anında tedavi etmek anlamına gelirdi, en azından programcı görüş açısından. Teorik olarak, bunu laboratuarda yapabiliriz, ancak yaşayan bir özneye onarılmış DNA aşılamak için pratik araçlara sahip değiliz. “Hurda DNA”nın gizemi ve kanserin çözülebileceği görülüyor, ama hızlı bir tedavi beklenmemeli. Şimdi yapabileceğimiz en iyi şey kademeli olarak kusurları giderilecek temel genetik koda sahip insanların yeni, kansersiz neslini beslemeye çalışmaktır. Bu uzun zaman alır. Bizim için ve çocuklarımız için ufukta umut görünmüyor.

“Ancak, programcının bakış açısından, ayrıca bunda pozitif bir sonuç vardır. DNA mızda gördüğümüz şey iki versiyondan oluşan bir programdır, büyük kod ve temel kod.” Bay Chang sonra, “İlk gerçek şu ki, komple ‘program’ kesin olarak Dünyada yazılmadı; bu şimdi doğrulanmış bir gerçektir. İkinci gerçek ise, genlerin kendileri tekamülü açıklamak için yeterli değildir; ‘oyunda’ daha fazla bir şeylerin olması gereklidir” diye onaylıyor. Onun ne olduğunu veya nerede olduğunu bilmiyoruz. Üçünü gerçek Marstan veya Mikrosofttan ister bir besteci, mühendis veya programcı olsun yeni bir çalışmanın yaratıcısı, çalışmasını geliştirme veya güncelleme seçeneği olmadan bırakmaz. Buradaki zeka, güncellemenin önceden içine konulmasıdır – “hurda/çöp DNA” temel kodumuzun gizli ve uyuyan güncellenmesinden başka bir şey değildir! Bir süredir bazı kozmik ışınların DNA yı modifiye etme gücüne sahip olduğunu biliyoruz. Bunu aklımızda tutarak, makul bir çözüm elde edilebilir. Dünyadışı programcılar, tüm /*…*/ sembollerini uzaklaştırmak, kendisini büyük kod (Hurda DNA) ile kaynaştırmak ve tüm DNAmızı çalıştırmak için temel koda talimat veren Evrende herhangibir yerden doğru enerjiyi kullanabilirler. Bu bizi ebediyen değiştirir, bazılarımızı birkaç ayda, bazılarımızı sonraki nesillerde. Değişim çok fazla fiziksel olmayabilir, (artık kanser, hastalık ve kısa ömür olmaz), ancak bizi entelektüel olarak fırlatır. Aniden, Neanderthaller ile Cromagnonların birlikte varolması ile karşılaştırılan zamanda oluruz. Eski, yeni döngüye doğum vererek yer değiştirir. Bütün program, Evrenin eskimez enerjisi ve bilgeliği ile bağlantıda olan oldukça ileri biyolojik bir bilgisayar için zarif, çok akıllı kendini – organize edici, oto- icracı, oto – geliştirici ve oto – düzeltici yazılımdır. İçimizdeki yazılım, ya kısa ve hastalıklı bir ömür veya uzun ve sağlıklı bir yaşama sahip süper – zeki süper bir varlığın potansiyelini taşıyor. Bu şaşırtıcı soruları tetikliyor – temel kodun indirgenmesi acele içindeki özensiz/dikkatsiz programcılar tarafından mı yapıldı, yoksa büyük kodun yetkisizliği, istendiğinde “uzaktan kontrol” vasıtası ile iptal edilebilen kasıtlı bir eylem mi idi?”

Profesör Chang İnsanlıktaki dünya dışı kaynakları keşfeden diğer araştırmacılardan sadece bir tanesidir. Profesör Chang ve araştırma arkadaşları, Dünyada insan yaşamı yaratmak için acele edilmesi ile oluşan DNA daki görünür “dünya dışı programlama” eksikliklerinin insanlığa kanser olarak bildiğimiz hücre kitlelerinin mantığa aykırı büyümesini sunduğunu gösteriyor.

“Er geç”, diyor Profesör Chang “Dünya üzerindeki her yaşamın bu dünya dışı kuzenlerinin genetik kodunu taşıdığı ve tekamülün düşündüğümüz şey olmadığı inanılmaz fikri ile ciddi bir şekilde ilgilenmek zorunda olacağız.”

İnsan Genom Projesi Keşfinin saklı anlamları “İnsana – benzeyen Dünya dışı varlıklar” ile ilişkili

Bu bilimsel keşiflerin saklı anlamları, “dünya – dışından” insan görünüşlü dünya dışı varlıklar ile teması olan diğer bilim adamları ve gözlemcilerin iddialarını destekleyecektir.

“Dünya – dışından” insan benzeyen dünya dışı varlıkların insanın tekamülü için genetik materyal sağladığı ve bu dünya dışı varlıkların çoğunun, kendi personelinin insan Dünyadaki ailelerde ‘yıldız tohumları’ olarak enkarne olmasına izin verdikleri iddia edilmişti. Bu “yıldız tohumları”, “yıldız çocukları” veya “yıldız insanları” Brad ve Francie Steiger tarafından ‘ruhları’ diğer yıldız sistemlerinin dünyalarında biçimsel olarak enkarne olan ve sonra Dünyaya yolculuk yapan ve insanlığın spiritüel tekamülsel gelişimini “itelemek/desteklemek” için Dünyada enkarne olmaya karar veren bireyler olarak tanımlandı. İnsanlığın çoğunluğu bu dünya dışı varlıklar grubunu, George Adamski, Orfeo Angelucci, George Van Tassell, Howard Menger, Paul Villa, Billy Meier ve Alex Collier gibi “dünya dışı varlıklar ile temas kuranlar” tarafından tanımlandığı gibi ‘yardımsever’ olarak düşünüyor. Bu temascılar çoğu zaman dünya dışı ırklarla temaslarını fotoğraf, film ve/veya tanıklarla fiziksel kanıtlar sunuyor. En kapsamlı dökümante edilen ve araştırılan temascı, araştırmacıları için çok fazla fiziksel kanıtlar sunan Eduard ‘Billy' Meier’dir.

‘Kadim astronotlar’ ile ilgili tasvirler

Gerçeği söylemek gerekirse, ‘kadim astronot’ yazarları uzak geçmişte zeki dünya dışı varlıklar ırkının Dünyayı ziyaret ettiğine ve/veya kolonileştirdiğine inanıyor, burada Homo sapienler olarak bildiğimiz insan ırkını yaratmak için genetik mühendislik vasıtası ile ilkel hominid Homo erectusu geliştirdiler.

Bu fikrin kanıtı; (a) Ortodoks Darwinizm’in prensiplerine göre Homo sapienlerin bu kadar ani ortaya çıkmasının ihtimal dışı olmasında; ve (b) cennetlerden inen ve insanı ‘kendi suretlerinde’ yaratan insana – benzer tanrıları tanımlayan kadim uygarlıkların mitlerinde, bulundu. Homo sapienlere, Homo erectusun dünyasal genlerinin ve “tanrılar ırkı”ndan dünya dışı genlerin karşımından oluşan melez bir varlık olarak bakılır.

Uzay yolculuğu ve genetiklerin modern çağından önce, insanlığın kaynağı için bu teori hayal edilemezdi. Ve şimdi 21 nci yüzyılda bile, buna bilim kurgu olarak bakan bir çok insan var. Ancak, insan tekamülünün Ortodoks teorisindeki problemlerin ışığında, (kendileri daha inanılır bir zaman çerçevesinde başka bir gezegende tekamül etmiş olan) zeki insana – benzer bir türün genetik müdahalesi fikri, gizemin potansiyel çözümü olarak ciddiye almayı gerektirir.

Kadim astronot müdahalesinin en ünlü savunucuları İsviçreli yazar Erich von Daniken ve Amerikalı yazar Zecharia Sitchin’dir. Özellikle, Sitchin durumu büyük ayrıntılar ile tartıştı.

“Exopolitik” gruplardan akademisyenlerin açıklaması

Dr. Micheal E. Salla, Evrende sosyal olarak sorumlu varlıklar olarak insanlığın yaşam kalitesi ve “küresel demokrasi”nin onaylanması için Dünya dışı varlıklar üzerine ve onlarla açık ve bilgili diyalog isteyen Exopolitik hareketin kurucularından biridir. Dr. Salla “Şu anda Dünya ve insan nüfusu ile karşılıklı temasta olduğu bilinen [çeşitli araştırma enstitüleri ve ajanslar tarafından] büyük sayıda dünya dışı ırklar var” diyor.

Dr. Salla ayrıca ‘Exopolitikler: Dünyadışı Mevcudiyetin Politik Müdahaleleri’ kitabının yazarıdır. Avustralya Ulusal Üniversitesinde ve Washington DC, Amerikan Üniversitesinde ful zamanlı akademik görevlerde/makamlarda bulundu. Avustralya Queensland Üniversitesinden Ph.D si vardır. Profesyonel akademik kariyeri sırasında, ABD Barış Enstitüsü ve Ford Vakfı tarafından fon sağlanan Doğu Timor çatışması için bir seri vatandaş diplomasisi girişimleri ile tanındı. Ayrıca Exopolitikler Enstitüsü’nün kurucusudur; ve ‘Exopolitics Dergisi’nin Baş editörüdür ve ‘Dünya dışı varlıklar ve Dünya Barışı Konferansının’ katılımcısıdır.

1998 deki bir görüşmede, ABD ordusuna 22 yıl hizmet etmiş olan ve yere düşen dünya dışı gemilerini ve dünya dışı biyolojik varlıkları ele geçirme operasyonlarına katılan emekli ABD ordusu çavuşu Clifford Stone [çeşitli enstitüler ve ajanslar] tarafından bilinen çeşitli türde dünya dışı ırklar olduğunu ortay serdi. Dr. Salla “farklı dünya dışı ırklar üzerinde en zorlayıcı tanıklıklar Sergeant Stone gibi insanlardan ve ayrıca dünya dışı varlıklarla direkt fiziksel teması olan ve onlarla iletişim kuranlardan geliyor” diyerek ayrıntılara giriyor.

Dr. Salla, Başçavuş Bob Dean’in askeriyenin en kıdemli alanlarında yirmi yedi yıllık seçkin bir kariyere sahip olduğunu not ediyor; bilinen dünya dışı varlıklarından bir grup için “bize o kadar çok benziyorlar ki, uçakta veya restoranda yanınıza oturduklarında asla farkı anlayamazsınız” diyor.

Aşikar olarak “Dean ve diğerlerinin tanımladığı şekilde insansı dünya dışı ırklar kolayca insan toplumuna entegre olabilir ve diğer insanlardan ayırt edilemez.” diye ekliyor Dr. Salla.
“Bir temascı” olduğunu iddia eden Alex Collier’e göre, çeşitli türdek-i dünya dışı ırklar ‘insan deneyi’ için genetik malzeme sağladılar. Alex Collier “Dünya insanlarının dünya dışı genetik manipülasyon ürünü olduğunu ve bu dünya dışı varlıklar bir çok farklı ırka - en az 22 farklı ırktan oluşan- ait hafıza bankasından oluşan büyük bir gen havuzunun sahibidirler.

İnsan ETlerin dinsel ruhsallık vasıtası ile insanlığın birliğini geliştirme çabaları

Alex Collier “İnsan ETlerin küresel insanlığın hem kendisini hem de bir parçası olduğu daha büyük galaktik topluluğu tehlikeye atmadan sorumlu bir şekilde tekamül etmesini sağlamaya çabaladığı” iddia ediyor. Exopolitik grup ve bağımsız temascılar ayrıca “İnsan ETlerin insan bilinçliliğini yükseltmeyi ve dinlerin birliğini teşvik etmeyi istediklerini” belirtiyorlar.

ETler ile temas kurduğunu iddia eden Alex Collier Hristiyanlık, Judaizm, İslam ve diğer kurumsallaşmış dinler ve ayrıca ‘kült’ gruplardan gelen köktendinci mesajların insanlığı manipüle ve kontrol etmek için “düşman unsurlar” tarafından özel olarak yerleştirildiğini ileri sürüyor.

Bir çok grubun “İnsan ET” olduğunu iddia ettiği İsa, insanlığın sosyal bilinçliliğini birliğe doğru esinlemeye, uyandırmaya çalıştı, amacı “Hristiyan dinini” yaratmak değildi.

Alex Collier ile temas kuran ETler ayrıca İsa’nın gerçekte yaşadığını ve yaşamının kalanını Massada’da geçirdiğini belirtiyorlar; ve İsa sadece dini doktrin tarafından çarmıha gerildi.

Örneğin “kurtarıcı senaryosu” ile ilgili olarak, Alex Collier’e ETler tarafından bunun “bizi güçsüzleştirmek” için inanç sistemlerimize konulduğunu anlattılar. Kurumsallaştırılmış dinlerin dogmasındaki kurtarıcı senaryoları, kendilerini “ahlaklılığın yargılayıcıları” olarak tayin eden elit- güdülü ezici güç yapısının yaratılmasını yasallaştırır. Bu dini elitler hükümetten iş girişimlerine dek diğer elitlerle açgözlülük – yönelimli kendini – büyütme ortak işlerini tamamlayan kapsamlı bir sosyal kontrol sistemi uygulamak için kendi tayin ettikleri rolleri tarihsel olarak kullandılar.

“Kapitalistlerin” çabaları, sosyal olarak ilerici İnsansı ETlerin spiritüel ve diğer “temsilciler” vasıtası ile ‘Dünya İnsanlarının’ yaşam kalitesinin kabulünü ilham etme çabalarına zarar verdi.
İnsansı ETler, “eğitim ve bilinçliliğin yükselişi vasıtası ile insanlığı baskıcı yapılardan özgürleştirmeye yardım etmeye çabalıyor”

Dünyada “İnsansı ET” karşılaşmalarının iddiaları

Dr. Salla’nın Ekim 2006’da yayınlanan “Dünya Dışı Varlıklar Aramızda” makalesinde, “ Belli bir sayıdaki bağımsız kaynaklardan ’’insan görünüşlü’ dünya dışı ziyaretçilerin bizimle bütünleştiğinin ve son zamanlara dek büyük nüfuslu merkezlerde yaşadıklarının ve bunun bazı enstitüler tarafından bilindiğinin çok şaşırtıcı kanıtları var.

Başçavuş Robert Dean gibi tanıklıkların yanı sıra, bir sayıda özel şahsiyet, gezegende büyük şehirlerde sıradan vatandaşlar gibi yerleşen dünya dışı varlıklar ile karşılaştıklarını iddia ediyor.

İnsan nüfusu arasında gizlice yaşayan dünya dışı varlıklardan bahseden ilk kişi George Adamski idi. Dünya dışı varlıklar ile karşılaşma deneyimlerini anlattığı ikinci kitabında, “Uçan Dairelerin İçinde”, Adamski insana benzeyen dünya dışı varlıkların insan nüfusu içinde nasıl yerleştiklerini anlatıyor. “Bize çok benziyorlar”, Dr. Salla not ediyor “işe girebiliyorlar, komşuları oluyor, araba kullanıyorlar ve insan nüfusuna kolayca karışabiliyorlar.”

Dr. Salla “Adamski dünya dışı araçlarla ünlü uçuşuna götüren toplantıları düzenlemek için onunla nasıl temas kurduklarının yazdı” diyor. Dr. Salla açıklıyor “Adamski’nin temas deneyimleri ve inanırlığı üzerine tartışmalar devam ederken, etkileyici sayıda tanıklar, fotoğraflar ve filmler ile desteklenen Adamski’nin UFO karşılaşmalarının aldatmaca olmadığı sonucuna varıldı”

Dr. Salla ilave olarak, “Adamski’nin tanıklığı, dünya dışı varlıklarının nasıl kılık değiştirerek insan nüfusu arasında yaşayabileceğinin önemli anlayışlarını sunuyor” diyor. Adamski vakasını ve onu destekleyen en güçlü kanıtı tartıştıktan sonra, Dr. Salla makalesinde, sıradan vatandaşlar gibi davranana dünya dışı varlıklar ile karşılaştıklarını iddia eden diğer temasçıları tartışıyor. Son olarak, Dr. Salla sıradan Dünyaya – bağlı bireyler arasında yaşayan dünya dışı varlıkları ile ilgili resmi tanıklıkları inceliyor.

John Stokes

(Çeviri ; Saffet Güler)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder